İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

ZEDELENEN DEVLET-SİYASETÇİ ?MİLLET İLİŞKİSİ

ZEDELENEN DEVLET-SİYASETÇİ ?MİLLET İLİŞKİSİ



Bugün ülkemizin gündemini meşgul eden son olaylarla ortaya çıkan ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir hususu, milletimizin siyasetçi ve devlet idaresine olan güveni, devlet-siyasetçi-millet ilişkisinin geldiği noktaya dikkat çekmek istiyorum.

12 Eylül 1980 öncesi (1970 ? 1980) yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Millet Meclisini ve Türk siyasi hayatına yön veren siyasi partiler ve onların liderlerinin. Gerek mecliste, gerekse alanlardaki sokak jargonu ile konuşmaları. Özellikle merhum Ecevit ve Demirel?in birbirlerine karşı hitapları ve aralarındaki diyalogun sokak kavgalarını aratmayacak türden olması milletimizin dün gibi hafızalarındadır. İşsizlik ve yoksulluğun baş göstermesi üstüne üstlük sağ- sol çekişmesi diye adlandırılan kardeş kavgasının ülkeyi kasıp kavurduğu bir dönemde, sık sık değişen hükümetler, ülkeyi yöneten iktidar ve yönetmeye talip muhalefetin bir birlerine öfke ve kin beslercesine tavırları Cumhurbaşkanı seçimini dahi yapamayacak hale getirmiştir. Biryandan siyasilerin bu çirkin çekişmesi, bir yandan da sokak çatışmaları birilerinin ekmeğine yağ sürmüş, akabinde 12 Eylül darbesine çanak tutmuştur. On yıla yakın bir süre ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve anarşi buhranından sıkılan halk yapılan darbeyi müteala etmek şöyle dursun, memnuniyetle karşılamışlardır.

O günleri yaşamayan ve o atmosferi merak eden bu günün gençliğini,  sağ olsun  günün siyasetçileri o atmosferden mahrum bırakmamakta, hatta üslupların seviyesi  daha da düşmüş, ithamlar hakarete dönüşmüştür. Daha önce burada ?Siyasette üslup ve seviye? adlı bir makale yazmıştım. Geniş bilgi için bknz:(http://gercekyorum.tr.gg/Siyasette-Uslup-ve-seviye.htm) Bugün devlet-millet ve siyasetçi arasındaki kopukluktan ve bunun devlete verdiği zararlardan âcizane bahsedeceğim.

Taksim Gezi parkında başlayan kısa zamanda tüm ülkede gösteri ve protestolara neden bir aydır ülke gündemini meşgul eden ?Gezi Parkı? meselesi millet-devlet, millet-siyaset arasındaki kopukluğun ne seviyeye geldiğini gözler önüne sermiştir. Meselenin provoke bir hareket olduğu iç güçler-dış güçler vb. hakkında çeşitli yorumlar yapılmış iddialar ortaya sürülmüştür. Meselenin asıl can alıcı noktası gözden kaçırılmıştır. İktidar ve muhalefetin olaylar karşısında sergilediği tutum, devlet gücünün millet üzerinde orantısız müdahalesi, milletin devlet malına karşı tahribatı, siyasetçi ve millet iletişimindeki kopukluğun acı gerçeği bu olaylarla gözler önüne serilmiştir. Daha ilk başta taraflar oturup konuşmak ve tartışmak sureti ile bir uzlaşma ve çıkış yolu aramak yerine sözlü tartışmalara ve güç kullanımı ile çözümsüzlüğü, gücün hâkimiyetinin sağlanmasını hedeflemişlerdir.

Kısa sürede ülke genelinde taraf ve bitaraf kutuplaşma meydana gelmiştir. Özelliklede uzlaştırıcı, barıştırıcı ve çözümcü rolü üstlenmesi gereken iktidar tarafından karşı eyleme geçilerek mitingler düzenlenmesi ile milleti %50 - %50 gibi bir ayrıştırma içine sürüklemiştir.

Yaşadığımız yüzyılda, Türk Milleti ve Türk Devleti uygar milletler arasındadır ve dünyanın sayılı ülkeleri arasındaki yerini almıştır. Bunu elbette, Türk?ün tarihinde çağ açıp çağ kapatan Ulu Önder Atatürk?e borçluyuz. Büyük Atatürk?ün kurmuş olduğu Cumhuriyet idaresinde, milletin bir efendisi, padişahı, kralı yoktur. Yani millet, hiç kimsenin emrinde değildir. Bu şekilde millete hükmeden kimsenin olmadığı ve egemenliğin doğrudan milletin elinde bulunduğu yönetim biçimleri, bu bütün medeni milletlerin de uyguladığı yönetim biçimidir.

Ancak, özellikle 1982 anayasası ile seçim sisteminde yapılan değişik seçimlerde 3/1 oy ile 3/2 mecliste çoğunluğu sağlamanın yolunu açmıştır. Cumhuriyet öncesi zihniyeti uhdesinde taşıyan ve her türlü gelişmeye,  yeniliğe kapalı olanların gözünde insanlar, tıpkı ilk çağlardaki devlet başkanlarının gözünde olduğu gibi güdülmeye mecbur koyun sürüsünden ibarettir. Maalesef bu tür kişiler henüz aramızdan arınmış değildirler. Bu insanlara göre devlet yöneticisi olmak, bir kamu hizmetini yerine getirmek değildir. Onların kafalarındaki özlem padişahlık rejimi olduğundan, devlet yönetimi anlayışları da insana kıymet vermeyen, başkalarını umursamayan ve sadece kendini ve çevresini zenginleştirmeyi ve güçlenmeyi hedefleyen bir yapıdadır. Bir kez iktidara gelince onu muhafaza etmek ve tekrar tekrar seçilmek için kanunlarda düzenlemekte, yandaşlarına ve yeni yandaşlar türetmek için devlet imkânlarını kullanmaktan çekinmemektedirler.

 

İşte bu zihniyete sahip idareciler yüzünden yıllarca milletin, devlete olan güveni örselendi. Bunun sebeplerinin uzunca araştırılması gerekse de, özetle şunu söyleyebiliriz; bu hâlin sebebi, devleti idare edenlerin kendilerini tek güç ve rakipsiz sanmasıdır. Bu düşünce tarzı ile devlet kadrolarının gerekli eğitim ve ehliyete sahip olmayanlarla dizayn edilmesi ile devlet adına hizmet veren görevlilerin görevlerini gerektiği şekilde icra edememelerine neden olmaktadır. Yöneten insanların eğitimleri, kültür düzeyleri ve düşünce güçleri her zaman yönetilenden fazla olmalıdır. Aksi takdirde ortaya çıkan hâl, milletin gözünde, devletin çözüm üretemediği izlenimini ortaya çıkıyor. Unutulmamalıdır ki Bakandan Valisine en küçük memura kadar bütün devlet görevlileri, vatandaşların gözünde devletin bizzat kendisini temsil etmektedir. Buna göre devlet adına çalışan memurlar, özenle seçilmelidir.

Devleti yönetenler, devlet ile millet arasındaki köprüdür. Cumhuriyetle birlikte, egemenlik millete vermiş ve milletin kendisini yönetmesini sağlayan bir rejim kurmuştur ama bunun devamlılığını sağlamak, bu rejime inanan idarecilerle mümkündür. Eğer idareciler rejimin doğruluğuna inanmamışsa, milletin kendisini yönetmesi mümkün olmayacağı gibi, aksine ülkede yaşayan insanların, adalete ve hak ? hukuka olan inancı da zayıflayacaktır. İşte bu yüzden devleti yönetenlerin rejime (Cumhuriyete) inanmış kimseler olmaları hayati önem taşımaktadır.

Devletin fiili bekası ile yekvücut olmak paraleldir. Bunlar yol arkadaşlarıdır. Devlet, içinde barındırdığı unsurların birbirleriyle uyuşmazlığını gördüğü takdirde, içindeki sosyal mekanizma ya bunu eritir ve sindirir böylece bu sosyal mekanizma, problemi ortadan kaldırır. Bu niteliğe sahip değilse, devlet otoritesi milletin gözünde hükmünü yitirir. Türk kültüründe ?Devlet Baba? tabiri vardır. Devlet, ?baba? olarak görülür bizde. Düzenleyendir, idare ve irade gücü olandır. Hâkimdir ve hüküm sürer. ?Devlet baba? sözünün özü budur

Bugün ülkenin içinde bulunduğu durumu tetkik ettiğimizde, milletin devlet yöneticilerine olan inancı ve güveninin tehlikede olduğunu görmemek mümkün değildir. Devletin ve milletin birbirine güvenebilmesi için, devleti yönetenlerin dürüst ve samimi olması ve bunu yaptıklarıyla göstermesi gerekmektedir. Eğer böyle olmazsa, hiç kimse devlet idarecilerine güvenmez, devlet idarecilerine güvenmeyen insan da ülkesini sevemez. Aynı şekilde devleti yönetmeye talip siyasetçilerin özellikle mecliste bulunan ana muhalefet ve muhalefet partilerinin, temsilcileri ve liderlerinin aynı şekilde Cumhuriyete, anayasaya, devletin varlığı ve birliğine, bağlılık göstermesi, Aklıselim dirayetli ve yapıcı politikalar izlemesi gerekmektedir. Ülkenin iç ve dış problemlerinde ayrıştırıcı, kavgacı ve meseleleri yokuşa sürme yerine, birbirlerine saygı ve anlayış göstermek, dinlemek sureti ile uzlaşma, antlaşma yolları aramaları demokrasinin gereğidir. Çekişmeler, kutuplaşmalar ve ayrıştırmalar, hem kendilerini hem milleti yıpratmakla kalmamakta, devleti yıpratmaktadır, milletin devlete ve siyasetçilere güvenini zedelemekte milletin gözünde küçük düşmelerine neden olmaktadır.

Gezi Parkı meselesi devlet-siyasetçi-millet ilişkilerinin hangi noktaya geldiğinin açık delilidir. Bu yıl Cumhuriyetin 90.yılını kutlamaya hazırlanırken, üzülerek söylemeliyim ki, halen Cumhuriyetin yeterince anlaşılmadığı ve sindirilemediğini göstermekle kalmayıp, ayrıca endişe vericidir.

 

İbrahim H.SİPAHİ

01.07.2013/adanapost.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Halil Sipahi Arşivi