İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Ankara’da Mücadele Birliği Haraketinde İlkler 3

Ankara’da Mücadele Birliği Haraketinde İlkler 3

Kitap

Mücadele Birliği Haraketinde İlkler

Hazrlayan

İrfan Küçükköy

 

Ankara’da Mücadele Birliği Haraketinde İlkler 3

(Aslında bu konuda birinci yazı budur. Ancak, "MECMUA SATIŞLARI" ve "ODTÜ" Bölümlerini paylaşımda önce sunduğum için, bu yazıya 3 no notu koydum.. Ankara ile ilgili, bir veya iki yazı daha sunacağım.)

İrfan Küçükköy

Ankara’da çalışmalar 1964 yılında İhsan Ramiz Bayram’ın Ankara’ya eğitimini sürdürmek için gitmesi ile başladı. Henüz proğramı, teşkilatlanma usulleri gelişmemiş yeni başlayan hareketimizi başta sınıf arkadaşları olmak üzere herkese anlattı. Daha sonra Diyanet işleri başkanı olacak olan Süleyman ateş, Adana Müftülüğünden sonra Halife Devleti hareketi başlatan Camalettin Kaplan, Şükrü Altıntabak bu harekete ilk evet diyenlerdir. Maalesef istikrarlı olmadılar. Bunların içinden en sabitkadem olanı Ispartalı Şükrü Altıntabak oldu.

1966 yılında yeni eğitim yılının başlaması ile. Başka şehirlerde hareketimizi tanıyan arkadaşlarımız Yüksek eğitim için Ankara’ya geldiler. Bunlardan biri de lise iki de iken Antep’te hareketimize katılan Melih Gökçektir. Aynı dönemde hareketimizi Antep’te tanıyan genç imam, dışarıdan sınavla İmam Hatip Okulunu bitirip İlahiyat Fakültesi öğrencisi olan Zekeriya Beyaz’dır. Ancak bu arkadaşımız sabit kalmayacak, bir süre MHP saflarında yer aldıktan sonra modern Hoca tuzağına düşecektir.

*****

1966 yılında siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olan Melih Gökçek, etrafında arkadaşlarımızı toplayacak ve Ankara’da güçlü bir hareket başlayacaktır.

1970 yılı ekim ayında Ankara’ya Yedek Subay Okuluna (Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu) geldiğimde Ankara’da güçlü bir hareket gördüm. Ankara Üniversitesinde, ODTÜ’de, hemen her fakültede, Yüksek Öğretmen Okulu’nda, arkadaşlarımız faal halde idiler. Çalışmalar gelişerek ve hızla sürüyordu. Yedek subay okulunda ilk eğitim dönemimi bitirdikten sonra hafta tatilini kışla dışında geçirmek üzere evci kartı çıkardım ve cumartesi ve pazar günleri Dernek binasına uğrama imkanım oldu. Böylece Ankaralı arkadaşlarımızı kısmen tanıdım. Melih Gökçek’i zaten tanıyordum. Ali Yektali’yi (Ali Müfit Gürtuna), Ömer Köse’yi, Celalettin Sargın’ı, Tevfik Arıkan’ı, İbrahim Gülerce’yi Abdülkadir Karaman’ı, Kululu Mustafa Yıldız'ı başka arkadaşları bu dönemde tanıdım. Ankara sağlam temeller üzerine oturuyordu.

Bu dönemde, Ankara’da bir de anma günü yaptılar. Kızılay’da büyükçe bir salon tutulmuş. Ancak salonu Mücadelecileri alması zor. Oturaklar dolduğu gibi yan tarafta boşluklar, tıklım tıklım dolu idi. Girişteki kapı aralığı da, kapı önü de dolu idi. Sunucu salonu coşturan bir konuşma yaptı. Sağ yumruklar havada, sloganlardan, alkışlardan herkes görüyordu ki heyecanlar zirvede. Adeta bir salon mitingi. Son konuşmayı o zaman veya bir evvelki dönem milletvekili olan Şair Arif Nihat Asya yaptı. “Gençler” diye başladı. Sağ yumruğunu göksünün hizasına getirdi. “Benim neslin sağ yumruğu ne zamandır sıkılı ama biz hiç havaya kaldıramadık. Göğüs hizasında kaldı. Sizi kutlarım. Siz havaya kaldırıyorsunuz. Size güvenim tamdır” diyerek söze başladı. Şiirlerinden sunumlar yaptı. Bayrak şiirini ağzından dinledik. Ben yedek subay elbise kıyafetindeyim. Yakın olmuyorum. Arif Nihat Asya milletvekili iki arkadaşı ile salondan ayrılıyor. Arkadaşlarımız ilgileniyorlar. Onları çocuk coluk görerek” abilerinize bir Allah’a ısmarladık, desek” dediler. Halbuki onlar idi, abiler. Biri Melih Abi’yi bulalım dedi ve koştu. Biraz sonra bulamadım diye döndü. İyi ki bulamadılar. O tarihte Melih Abileri lise öğrencisi gibi görünüyordu.

*****

Karabük’te arkadaşımız Mehmet Çiçek‘in konferansı vardı. Ben de konferansa giden minibüsle, Karabük’e gittim. Konferans başladı. Mehmet Çiçek heyecanlı heyecanlı konuşurken birden bire gözü karardı. Sanıyorum tansiyonu düştü. Devam etmesi zorlaştı, Yedek subay elbisemle gitmiştim. Arkadaşlardan birinin çeketini çıkardık. Askeri kıyafetin üstüne emanet çeketi giydim ve kürsüye geçtim. Konferansçı Mehmet Çiçek’in rahatsızlandığını söyledim ve o iyileşip gelene kadar benim devam edeceğimi söyledim. Kürsüye çıktığımda bile ne anlatacağımı bilmiyordum. Her zaman anlattığımız Mücadele Birliği’nin genel prensiplerini anlatacağım, dedim ve “Mücadele Birliğinin sosyo - kültürel çalışmalar yapan, milli devleti hedefleyen bir teşkilat olduğunu, prensiplerinin, ant-i kapitalist, ant-ikomünist, ant-i Siyonist, milli değerlere bağlı ve İslama saygılı bir hareket olduğunu ifadeden sonra mensuplarının İslam’ı yaşamak için gayretli olduklarını ifade ettim. Sonra bu içeriği anlatmaya başladım. On dakika sonra Konferansçı Mehmet Çiçek iyileşerek geldi ve ben kürsüyü ona bıraktım. O tarihte Yedek Subay Okulunda,yarbay, albay hocalarımız Sağ - Sol hareketlerde görünmeyin, askerliği er olarak bitirirsiniz diyorlardı. Bu ikazlar aklıma bile gelmedi. O tarihlerde Türkiye’nin her yerinde konferanslarımız ve mitinglerimiz olanca hızıyla sürüyordu.

(Ankara’da okullardaki çalışmaların ayrıntılarını arkadaşlarım, yorum bölümüne aktarırlar ise esas metine eklerim)

*****

Melih Gökçek’in yanında Çemil Çiçek arkadaşımız da sorumluluğu üstlenmeye başlamış. Bundan askerlik dönüşü haberim oldu. Ben istanbul’da yerleştikten sonra hatta yerleşirken, evi taşıdım yerleştirme yapmadan o akşam Ankara’ya beş arkadaş yola çıktık. Solcular (Deniz Gezmiş’in idamını engellemek isteyen THKO) tarafından vurulan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Kemalettin Eken’i Askeri hastanede, Milliyetçi Gençler olarak ziyaret gidiyorduk. Ankara’dan katılanlar ile sekiz kişi olduk. Subaylar bizi çok iyi karşıladılar ama bizi Paşa ile görüştürmediler. Hastane önünde bir arkadaşımız fotoğrafızı çekti, döndük. Ziyarete gidenler arasında Ankara sorumlusu Cemil Çiçek de vardı. Bir Uyanışın Anatomisi Mücadele Birliği kitabımda bu resmi verdim ama Cemil Çiçek’in ismini vermedim. Afişe olsun istemedim. O sırada (2005) Bakan idi.

(Bu kadar kısa tanıma dönemimde Ankara Çalışmalarını ayrıntılı anlatmam zor. Ankara çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgileri arkadaşlarımdan bekliyorum.)

İrfan Küçükköy

Bundan sonrası için, Abdülkadir Karaman arkadaşımızın, hazırlayıp gönderdiği yazıdan bölümler aktarıyorum.

Abdülkadir Karaman

“1971 de 12 Mart Muhtrası’ndan sonra ilk yayınlanan bildirilerde bütün dernekçilik faaliyetleri yasaklandı. Bütün dernekler kapatıldı. Samanpazarı'nda bulunan derneğimizde kapatılmıştı. Derneğin alt katı arkadaşların kaldığı ev idi. Cemil Abi ve birkaç kişi orada kalıyordu. Dernek kapatılınca kültür çalışmalarına bu evde devam etmeye başladık, tabii bizi gözetleyenler (!) Derneğin kapatılmasına rağmen binaya girişte bir azalma olmadığını görünce bir arama kararıyla önce derneğe sonra aşağıdaki eve geldiler, önceden tedbir alıp yasak kitap vs. hepsini çıkarttığımız halde bir sağ yumruk heykeli ile bir arkadaşımızın memleketten yazıp kitap arasında unuttuğu mektup bulundu. Mektupta 'biz burada çalışıyoruz. Mücadele ediyoruz' diye birkaç satır yüzünden evde o sırada Cemil Ağabeyi ve evde kalan iki kişiyi de gözaltına aldılar. O zamanlar sıkıyönetimin 1 ay hiçbir sebeb göstermeden gözaltına alma yetkisi vardı. Zannedersem 15 gün kadar gözaltında kaldılar ve takipsizlik kararıyla bırakıldılar. Tabii kültür çalışmalarını durdurmamak lazımdı. Mücadelecileri ayakta tutan bu çalışmalardı. Geride kalan bizler hemen bir planlama yaptık. Samanpazarında ne kadar tarihi cami varsa gurupları oralara yönlendirdik. Vakit Namazından sonra bilhassa üst katı olan camilerde balkona çekilir 10-12 kişi bir gurup olarak eğitim çalışmalarına devam ettik. Tabii camiler dokunulmazdı. Sıkıyönetimin haberi olsa da cami basmak tepki yaratabilirdi. Bu sebeble uzun zaman engelleyemediler. Kültür çalışmaları camilerde devam etti. Hatta bir arkadaşımız anlatır gülerdik. Arkasında 10 kişilik liseli bir gurupla beraber 3 cami dolaşmışlar hepsinde bizim arkadaşlar üstkatta çalışma yapıyormuş, ancak 4 üncü camide boş yer bulup oraya oturmuşlar. Bu sayede 12 Mart 1972 sıkıyönetimini dağılmadan ve dağıtmadan atlattık. Sonra Diyanet, sıkıyönetimin baskısıyla camilerdeki hırsızlık olaylarını bahane ederek vakit namazlarından sonra camilerin kapatılıp kilitlenmesi talimatını gönderip bizim çalışmaları engellemeye çalıştılar. Biz çoktan çalışmaları evlere kaydırmıştık bile. Evlerdeki çalışmalar dikkati çekmesin diye camlara 'bu evde fizik matematik dersleri verilir' diye ilanlar asardık, mahalleli evlerde ders verildiğini sanardı.

Bir gün Yenimahallede 6. Durak camiinde vakit namazında bir astsubayla tanıştım. Havacı bir astsubaydı. Hemen kendisine emperyalizm gerçeğinden bahsetmeye başladım. Çok ilgilendi kendilerinin de her hafta bir evde toplanıp kitap okuduklarını anlattı. Beni bu toplantıya davet etti. Bende gidip oradaki gurupla tanıştım. Aralarında Said Çekmegil'in kitaplarını okuyan o ekolü benimsemiş bir guruptu. Aklımda kalanlar sonrada kendileriyle dost olduğumuz bu genç ve zeki astsubaylar Eflatun Saygılı, Süleyman Aslantaş ve Zekeriya İyilikti. Onlara görüşlerimizi anlattım benimde kendilerine seminer verebileceğimi söyledim. Onlar da kabul ettiler. Asker oldukları için önceliğimi Milli Mücadelenin Stratejisi ve İnkılap ilmi çalışmasına verdim. Onlarında çok hoşuna gitti. Onlar vasıtasıyla tanıştığımız iki üç subayı da ayrıca çalışmalara dahil ederek Mücadele Birliğinin görüşlerini ordu içinde kısıtlı da olsa yaymaya başlamıştık. Tayin ve ihraç sebebiyle Zekeriya Bey hariç diğerleriyle dostluğumuz ve irtibatımız o gün bu gündür devam eder.,

Yavuz Ağabey, Kırklareli cezaevinde kalıyordu. Zaman zaman mücadeleciler hapishanede Yavuz Ağabeyi ziyarete gidiyor, daha sonra bu sohbetleri bize ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Ziyarete gitmek bir tutku halini aldı. Cemil Ağabey İstanbula giderken beni de götüreceğini orada Yavuz Ağabeyi de ziyaret edeceğimizi söyleyince çok sevinmiştim. Nihayet hareketin liderlerini bizzat görecektim. Önce İstanbula uğradık orada İstanbul Sancağında Aykut Edibalinin sohbetine katıldık. Bende ilk intiba olarak anlatılanların gerçek, Aykut Beyin iyi bir teorik lider olduğu kanaati teyid edilmişti. Aykut Ağabeyi zaten yazılarından tanıyordum. Ama asıl Yavuz Ağabeyi merak ediyordum. Cemil Ağabeyin ona olan bağlılık ve saygısı bende büyük bir merak uyandırmıştı. Kırklareli Cezaevine gittiğimizde Yavuz Ağabeyi demir parmaklıklar arkasında bulacağımızı zannederken onu ziyaretçi odası gibi bir yerde misafirlerini kabul ederken bulduk. Yavuz Ağabey karizmasıyla herkesi etkiler ve tesiri altına alırdı. Aynı karizmasıyla cezaevini ve müdürü etkilemiş, onların güven ve saygısını kazanmış, bir mahkumdan çok bir ev sahibi konumuna gelmişti. Cezaevi odası sohbet yapılan bir dernek salonuna dönüşmüştü. Cezaevi Müdürü artık çekindiğinden mi yoksa saygısından mı bilinmez rahatsız olmasına rağmen Yavuz Ağabey'e bir tutuklu muamelesi yapamıyordu. Hatta müdür ziyaretin uzamasından ve sandalyelerin ziyaret odasına taşınmasından şikayet edince Yavuz Ağabey, bizim yanımızda ona işittirecek şekilde: ''-Biz müminiz bizim basiretimiz var. Biz kimseyi zor durumda bırakmayız. Kimse karnından konuşmasın'' diyerek müdürü ona işittirerek azarladı. Adamcağız sesini kesmişti. (Çünkü babası İbrahim amca Edirne Vali muavini idi. Ayrıca , kırklareli’deki milliyetçi üst yöneticiler aslen Süryani olan müdürü uyarmışlardı. Bu müdür daha sonra Yavuz abiyi öldürtmeye girişecektir,) Kırklareli’nde Yavuz Ağabeyi tahmin ettiğimden de etkileyici bulmuştum. Gerçekten pratik karizmatik ve etkileyici bir liderdi. Cemil Ağabeyin neden ona bu kadar bağlı olduğunu anlamıştım. Mücadelenin gücü ve etkileyiciliği Aykut Ağabeyin o yıllarda ki teorik ve ilmi çalışmalarıyla Yavuz Ağabeyin teşkilatçılığı sayesinde efsane haline gelmişti.

*****

Orta Doğu Teknik Üniversitesi çok uzun süren bir boykota gitti. Okul tekrar kapandı. Bizlerde ODTÜ'de kendimizi çatışmaların ve çarpışmaların içinde bulmaya başladık. ODTÜ sosyalist hareketin saklanma ve lojistik üssü haline gelmişti. ODTÜ ile ilgisi olmayan Deniz Gezmiş ve arkadaşları bile ODTÜ de barınıyordu. Kendilerinden olmayan hatta sosyal demokrat denilen öğrencilerden işbirliği yapmayanlara bile baskı uygulamaya başlamışlardı. Her an bizi işkenceye tabi tutarak okuldan atabilirlerdi. Birkaç arkadaşımıza da bunu yaptılar. Bizler ise okuldan çok dernekte vakit geçirmeye başlamıştık. Okumanın imkansız olduğuna, zamanımızı ve gayretimizi mücadelemize vermeye karar vererek 5 mücadeleci ODTÜ den ayrılmaya karar verip, yeniden üniversite sınavlarına girip devam mecburiyeti olmayan dışardan bitirebileceğimiz okullara gitmeye karar verdik. Ben Siyasala girmek istiyordum. Ancak Cemil Ağabey bana Hukuk Fakültesini tavsiye etti. ''-Siyasalın girdiği her yere girer, aynı zamanda avukat hakim ve noterde olabilirsin'' diyerek Hukuk'u seçmemi tavsiye etti. Ben de uygun görüp benim gibi ODTÜ den ayrılan sınıf arkadaşım Ali Müfid ile birlikte Ankara Hukuk Fakültesine kaydımızı yaptırdık. Teknik ve fen dalından tam aksi sosyal bir alana geçiyorduk. Zaten üniversite sınavında aldığım yüksek puanla Hukuk’a birinci olarak kaydımı yaptırdığımda kayıt memuru benim dalga geçtiğimi sanmıştı. Ancak biz kararımızdan memnunduk, böylece artık mücadeleye daha fazla vakit ayırabiliyor emek verebiliyorduk.

Abdülkadir Karaman

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Küçükköy Arşivi