Ebu Eyyub El-Ensari'yi Ziyaret..
Eyyüp Sultan -1-
Ebu Eyyub El-Ensari'yi Ziyaret
Hazreti Ebu Eyyub el-Ensari yani
Eyyüp Sultan Hazretleri Peygamber Efendimizin dedesinin dayı soyundan akrabası, evinde yedi ay misafir eden, Müslümanların ilk İstanbul muhasarasına teberrüken katılan ve seksen küsur yaşında bineğinden düşerek şehit olan muhterem sahabedir. Fetih öncesi müfrit Hristiyanlarca tahrip edilen kabiri, manevi keşif ile daha önemlisi kitaplarda yazılı işaretleri ile mübarek kabirleri yeniden bulunan büyük Sahabe ilk muhasarada olduğu gibi İstanbul'un fethinde de büyük fonksiyon icra etmiştir. Mübarek kabrinin bulunduğu haberi üzerine galeyana gelen Ordu İstanbul'un fethini gerçekleştirmiştir.
Bu mübarek kabir anlaşmalarla, ilk anlardan itibaren koruna gelmiştir. Geçici tahripten sonra kaybolma tehlikesi belirse de yeniden bulunması ile tehlike ebediyen sona ermiştir. Artık ümmetin korumasına havale edilmiştir. Her sene milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Camisinde namaz kıldıktan sonra mübarek kabiri biz de ziyaret eyledik.
Duyduğumuz hazzı kelimelerle ifade edemem. Okuduğum Fatiha"nın manevi hazzı beni hicret heyecanına mgötürdü. Bir mübarek şehir, boşalırken, Medine nurlanıyordu.
İslam"ı nuru Cihan'ı kaplıyordu. Hazret-i Muhammed'e ümmet olmanın şerefini başka hiç bir şerefe değişemem. Bu ziyarette de o şerefi yaşadım. Eyyub Sultan'ın yanı başında ben vardım. Devesinin yularını tutmaya çalışanlar arasında adeta ben de vardım. Onu serbest bırakın. O, O memurdur, ifadenizi bizzat işitemedim ama bizzat yaşadım.
Ümmetin gençleri "Talealbedru Aleyna" diyerek gelişini haykırıyorlardı. Aman Allah'ım o heyecan neydi? Ben de katıldım. Sahaben Hazreti Ebu Zerr'in Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer'i anarak "Ben sizin gibi olamam ama mahşerde sizlerle beraber olmayı umuyorum. Çünkü sizi çok seviyorum" dediği gibi, Ben de bilirim onlar gibi olamam ama ben de Peygamberimizi çok seviyorum.
"Elmer'u mea men ehabbeh" (Kişi sevdiği ile beranerdir) müjdesine inanıyorum. Ya Rab, bizleri onlarla bile halk et. Amin.... Amin... Amin...
*****
Eyyüp Sultan" -2-
Eyyüp'te Başka Gördüklerim
Peygamberimizin dayı soyundan Medineye hicrette evinde yedi ay sevgi ile hizmet sunan Ebu Eyyüb el,- Ensari hazretlerinin Türbesi ziyaretçiler ile Doluyor. Ebu Eyyüb el-.Ensari'nin huzurunda hicret günlerinin manevi hazzını yaşadım. Bunu önceki paylaşımda arz ettim.
Kalabalıkların olduğu yerlerde hırsızlar ve dilenenler için de müsait imkan doğuyor. Eyyüp çevresinde hırsızlara karşı uyarı levhaları konmuş.
Dilenciler kamuflaj yolunu seçmişler. Birkaç orijinal örnek arz edeyim.
İlk gözüme çarpan asker kıyafetli ince zayıf kişi oldu. Güleç yüzlü sevimli bir görüntüsü var. Yakasında "Çanakkale Askeri" yazıyor. Önce dilenci olduğunu anlayamadım. Para istemiyor. Birkaç defa avluya girip çıkınca belliki dilenci. Çanakkale askerlerinin ne kadar zayıf kumaştan elbise giydiklerini hissettim. Tabiiki Çanakkale askeri olamaz. Arada yüzküsur sene var. Beni gene de 1915'e götürdü.
Camiye girdik. Namaz kıldım. Tabi iki Allah yeryüzünü Müslümanlara Mescit kıldı ama oradaki namazın hazzı başka oluyor.
Çevreye baktım. Teberrüken namaz kılanlar var. Bunlar ziyaretçiler. Kenarlara paravan çekilmiş. Kenarlarda önlerinde rahle, üzerlerinde Mushaflar on kadar kişi ayrı ayrı Kur'an okuyorlar. Aralarında sohbet edenleri de gördüm. Dilenci görünümleri yoktu. Her camide Kur'an okuyanlar bulunur.
Duvar kenarında başı ve omuzuna kalın kumaştan yeşil örtü örten bir yaşlı kişi gördüm. Kapalı kapı boşluğuna dönmüş, oturuyor. Önünde çıkın gibi bir şey var. İyice eğilmiş bir şeyler yapıyor. Yanına vardım. Önünde bir yarım kuru ekmek gözüküyor. Ekmeğin bir kısmını sergi yaptığı çıkının ucuna ovalamış, yer gibi oyalanıyor. Bir an çok mu fakir diye hatırıma geldi. Yanında durunca bana döndü. ,"Buyur ekmek yiyelim", dedi. Belli ki bu da bir dilenci mizanseni. Nerelisin dedim. Güney Doğu'dan bir il söyledi. Şivesi de onu gösteriyordu.
Başka dilenciler de gördük. Hepsini anmaya gerek yok.
Türbenin önüne geldik. Eskiden ayakkabıları çıkarırdık. Elimize alırdık. Şimdi naylon galoş içine koyduk. Tabiiki sırada kuyruk oluyor.
Ziyaret penceresinin önüne geldik. Türbenin üst kısmında sadece sanduka vardı. Şimdi bir de kocaman bir fes sarık yerleştirmişler. Doğrusu yadırgadım. Bir arz penceresi yapmışlar. Peygamberimizin ayak izini koymuşlar. Mevsuk olduğunu sanmıyorum. Ancak Osmanlı devrinden kalma. Üzerinde Osmanlıca bir beyit gördüm. İçinde "Kadem-i Şerif" geçiyordu. Allahü a'lem. Yer daralınca oturarak Kur'an okuyanları ayağa kaldırdılar. Yanda kabrin bulunmasına işaret olan kuyunun oluğunun etrafına bir şeyler koymuşlar. Fatihaları okuduk, duamızı yaptık, çıktık. Avluda lokum dağıtanlar vardı. Aldık, yedik. Eşim, dilekleri kabul olanlar dağıtıyorlar, dedi. Avlu dışında lokma dağıtanlar, su dağıtanlar, başka şeyler dağıtanlar vardı.
Baraka dükkanlardan hediyelik eşyalar alanlar vardı. Bir kadın başka kadının eline Hint kınası yakıyordu.
Şu notu da düşeyim. Metro, Marmaray, Metrobüs, yolculuğu hızlandırmış ama aralarındaki mesafeler, İçlerindeki dikey yürür merdivenler, aralarındaki yürüyüş hatları yolculuğu yorucu hale getirmiş.
İstanbul hayatının adı "Marş...Marş..."
İrfan Küçükköy Hoca
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.