Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

BM’yi insanlığın ufkuna taşımak..

İnsanlığın vicdanı ve tarih, şu hükmü verdi artık: Birleşmiş Milletler, sadece açıklamalar yapıp kınamada bulunabiliyor.. Ancak yaptırım yetkisine sahip tek organı olan Güvenlik Konseyi, beş daimi üyesinden birinin ya da birkaçının vetosu ile kilitlendiğinde, BM harekete geçemiyor. Rusya Ukrayna Savaşı’nı ve yaklaşık iki yıldır Gazze’deki soykırımı durduramadığı için artık savaşların önlenmesi ya da küresel güvenlik söz konusu olduğunda BM’in uluslararası arenada hayal kırıklığı yaratan, işlevsiz bir aktör haline geldiği düşünülüyor. BM’nin genelde İngiltere ve Fransa’dan ibaret Avrupa’nın, Rusya ve Çin’den ibaret Asya’nın ve özelde Amerika Birleşik Devletleri’nin ofisi gibi işleyişi göze batan bir gerçek..

Bu beş daimi üyeye tanınan ayrıcalıklar, dünya gücü devletleri BM yükümlülüklerinden muaf tutan bir sistemin parçası haline getiriyor. Asıl garabet, küresel düzeni bozma kapasitesi en yüksek olan söz konusu beş devletin BM Şartı’nın getirdiği yükümlülüklerden muaf bırakılmasıdır. Dolayısıyla BM’nin Gazze’de başarısız olması, mevcut yapısı düşünüldüğünde, aslında şaşırtıcı değil. Sonuçta BM’nin kurucu vizyonu, yalnızca zayıf devletleri sınırlandırmakla yetinen, güçlü devletlere küresel düzeni istedikleri gibi şekillendirme serbestisi tanıyan kibirli ve adaletsiz bir yaklaşımdır.

Geçen 80 yıl, beş daimi üye ve diğer dünya güçlerinin dış politikalarının esasen güç dengesi, caydırıcılık, ittifak ilişkileri ve stratejik çıkarlar tarafından şekillendirildiğini gösteriyor. Gücü esas alan bu uluslararası ilişkiler anlayışı, küresel güvenlik ve dünya barışını zorlaştıran, hukuk ve ahlaki ilkelerden kopuk ve uzak bir zihniyeti kavramlaştırmaktadır. BM Antlaşması'nın adaletli, dolayısıyla gelecekteki dünya siyasetiyle daha uyumlu hale gelmesi, Güvenlik Konseyi’nin olumsuz veto gücünün sınırlandırılmasını ve 193 üye devleti temsil eden Genel Kurul’un güçlendirilerek hukuku uygulama ve hangi büyüklükte olursa olsun tüm devletlerin suçlarına karşı harekete geçme yetkisiyle donatılmasını gerektiriyor. Ancak BM’yi insanlığın ufkuna taşıyacak böylesi bir reformun gerçekleşme ihtimali zayıf görünüyor..

BM'nin uluslararası hukuk ve ahlakın ağır ihlallerine karşı tamamen işlevsiz olduğu hükmünü vermek de doğru değildir. BM Genel Kurulu ve Uluslararası Adalet Divanı’nın dünya çoğunluğunu yansıtan kararları göstermektedir ki, BM, eksikliklerini telafi eden yaratıcı bir uyum kapasitesi geliştirmekte; küresel güvenliğin şekillenmesinde hukuk ve ahlakın etkisini güçlendirmeyi başarmaktadır.

Ne var ki bu, kısa vadede BM’nin siyasi organlarının ya da Uluslararası Adalet Divanı’nın savaşları önleme rolünü doğrudan artırdığı anlamına gelmemektedir. Ancak BM’nin bu organları, büyük uluslararası çatışmalarda tarafların uluslararası hukuk ve ahlaka dayalı meşruiyet ve mağduriyet iddialarını şekillendirmede dolaylı ama güçlü bir etkiye sahiptir. Tarih boyunca "meşruiyet savaşlarını" kazanan taraf, askeri açıdan zayıf olsa bile siyasi sonuçları belirlemede üstünlük sağlayan taraf olmaktadır. 20. yüzyıldaki sömürge karşıtı mücadelelerde Avrupa güçleri bu gerçeği açıkça deneyimlemiştir. 7 Ekim’den bu yana süren meşruiyet mücadelesinde ipler Filistin’in elindedir. İsrail’in kaybı ise giderek yaygınlaşan "parya devlet" algısıyla kendini gösteriyor. BM hak ettiği itibarı, ancak Filistin direnişinin kararlılığı ve İslam aleminin dayanışma girişimleriyle birlikte kazanacaktır.

BM, Filistin’in hak mücadelesine doğrudan olmayan ama önemli katkılar sundu. Örneğin İnsan Hakları Konseyi, komisyonları ve özel prosedürleri aracılığıyla uygulama, hesap verebilirlik ve suç ortaklığı boşluklarını tarafsız biçimde ortaya koyarak, soykırımın önlenmesi konusunda Güvenlik Konseyi ile Genel Kurul’un yetersizliğini gözler önüne serdi. Böylece sorumluluk, sivil toplumun dinamik kesimleri aracılığıyla harekete geçen dünya halklarına geçti. BM’nin İşgal Altındaki Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albanese’nin özellikle İsrail’in işlediği soykırımı belgeleyen üç raporu, İsrail’in hukuk tanımazlığını açığa çıkarırken, destekçi hükümetlerin gerekçelerini ve Batı'daki ana akım medyanın otosansürünü de boşa çıkardı. Gazze’deki gerçekleri perdeleme çabası, saygın Filistinli sivil toplum kuruluşlarına (Al-Haq, Al Mezan İnsan Hakları Merkezi, Filistin İnsan Hakları Merkezi) yönelik yaptırımlarda ve BM’nin 80. yılı vesilesiyle toplanan oturumlarda Filistin Yönetimi liderlerinin ve tüm Filistinli vize sahiplerinin ABD’ye girişinin engellenmesinde de açıkça görüldü. İsrail meşruiyet savaşını kazanıyor olsaydı, böylesi adımlara gerek kalmazdı.

Gazze’de insani yardım alanında yıllarca olağanüstü bir rol üstlenen UNRWA’yı da anmadan geçmemek gerekir. 7 Ekim’den bu yana, tesislerine yönelik saldırılar nedeniyle 360’a yakın personelini kaybeden UNRWA, on binlerce Gazzeliye barınma, gıda, su, yakıt, ilaç, eğitim ve sağlık hizmeti sağlamış, büyük acıları hafifletmeye çalışmıştır. 2025 başında İsrail tarafından Hamas’la işbirliği yaptığı gerekçesiyle Gazze’den çıkarılması, bu rolün sona ermesine yol açmıştır. İsrail’in insani yardımı engellemesi, Uluslararası Adalet Divanı tarafından da insanlığa karşı işlenmiş ciddi suçlar olarak nitelendirilmiştir.

80. yılında BM’nin verdiği mesaj şudur: Eğer aktörler beş daimi üye ya da onların yakın müttefikleri ise BM’nin soykırımı durduracak anayasal bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu durum, Filistinlilerin haklarının açık bir ihlali ve BM açısından çarpıcı bir başarısızlıktır. Ancak yine de bu tablo, BM’nin etkisini bütünüyle ortadan kaldırmış değildir. BM, İsrail’in soykırımını kınayan küresel bir mutabakatın oluşmasına kayda değer katkılar sağlamış, geç de olsa Filistin mücadelesiyle dayanışmayı meşru bir zemin olarak tanıma yönünde adım atmıştır. BM’nin harekete geçme zamanı çoktan geçmiş olsa da, eğer bu gerçekleşirse Filistin’in zaferinin tanınması sürecinde örgütün itibarını yeniden kazanması için hala geç olmayacaktır. Bunun yolu ise Genel Kurul’un "Barış için Birleşme" kararı uyarınca yetkilendireceği bir BM Koruyucu Gücü’nün askeri müdahalesinden geçmektedir. Böyle bir adım atılabilirse, Gazze’deki İsrail suçlarına uzun süre kayıtsız kalmasına rağmen BM açısından kurtarıcı bir dönüm noktası olacaktır.

Mustafa Yürekli / Haber7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi