İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi İle

Bir Hatıra

Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi İle

Mehmet Zahit Kotku, 1897 (h. 1315) , Bursa’da Kafkas menşeli bir imam babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Üç yaşında iken annesi vefat etti. Eğitimli bir aile olduğu için çocuklarına bir taraftan dini eğitimler verirken, diğer taraftan modern okullarda yetiştirmek istiyorlardı. İlkokulu Bursa Oruçbey İbtidaisi’nde, orta eğitimini Mahsem İdadisi’nde okuduktan sonra Yüksek eğitim için Bursa Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Bu esnada Birinci Dünya Savaşı başladı. Osmanlı Devleti’nde seferberlik ilan edildi. Eğitimini yarım bırakıp askere alındı

Askerlik dönüşü bir süre İstanbul’da kaldı. Bazı özel hocalardan dersler aldı. Ayasofya medreselerine devam etti. Önce medreselerin, sonra da tekke ve zaviyelerin kanunen kapatılması üzerine, 1929 senesinde Bursa’ya döndü. Babası bir köyde imamdı. Onun vefatı üzerine yerine imam oldu. On beş yıl bu köyde imamlık yaptıktan sonra, Bursa Üftade Camii imamlığına tayin oldu. 1945-1950 yılları arasında burada imamlık yaptı. 1952 yılında medrese arkadaşı ve şeyhi Kazanlı (Tatar) Abdülaziz Bekkine’nin vefatı üzerine İstanbul’a tayinini aldırdı ve tarikatın şeyhi oldu. 1958 yılında Fatih’te İskender Paşa Camii’ne imam oldu. 1980 senesinde seksen üç yaşında vefatına kadar bu camide görev yaptı.

Ben Mehmet Efendi’yi 1972 yılında tanıdım. İstanbul’a askerlik sonrası yeni taşınmıştım. O tarihlerde bir öğrenci grubu bir yurdu ele geçirdi mi milliyetçi mukaddesatçı başka gruptan kimseyi içlerinde barındırmazlardı. Rahatsız ederek, ikaz ederek, çatışarak içlerinden, yurtlarından tasfiye ederlerdi. Sağda, Ülkücülerin, MSP yanlı Akıncıların ve Mücadelecilerin, sol kliklerin ayrı ayrı kurtarılmış öğrenci yurtları vardı. Başka gruptan kişilerin böyle yurtlarda kalması demek, hayati tehlike demekti. O günleri yaşamayanların bunları anlamaları mümkün değildir. Bu yurtlar, özel yurtlar da değildir. O tarihlerde özel yurt sayısı azdı. Hepsi devlet yurtları idiler. İstanbul’da Fatih Medreseleri (Akdeniz-Karadeniz Medreseleri) yurt halinde idi. Bu yurdu MSP tandanslı öğrenciler ele geçirmek istiyorlardı. O tarihlerde ülkücü gençler azdı. Bir hamlede onları tasfiye ettiler. Sıra Mücadeleci öğrencilerin tasfiyesine gelmişti. Onların sayıları yurtta üçte birden fazlaydi. Onların tasfiyesi çatışma sonunda zaferle başarılabilirdi. Nitekim öyle de oldu. Mücadelecilere yurdu boşaltın, talimatı ulaştırmışlar. Onlar da küçük bir kavgadan sonra odalarına sığınmışlar. Kapılarını kilitlemişler. Kapının önüne çıkan dövülerek yurttan çıkarılacak. 12 Mart sonrası sıkıyönetim komutanlığı yurdu bastı. Mahsur kalan öğrencileri kurtardı. Yurtta kalmaları gerekir, ama nasıl? Çünkü kalacak başka yerleri yok.

İşte bu hengamede,AYKUT EDİBALİ'nin isteği ile İskender Paşa imamı Mehmet efendiyi, Erbakan’ın kızkardeşinin kocası Prof. Dr. Osman Çataklı’yı, grup üzerinde etkili olan Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu’nu, Kemal Yaman arkadaşımla ziyaret ettik. Hem barışı sağlamak, hem de arkadaşlarımızın yurttan atılmamalarını temin etmek istiyorduk. Mehmet Efendi ile İskender Paşa Camii’nde hücrede baş başa görüştük. Mehmet Efendi, dindarlar arasındaki bu tefrikadan gerçekten üzgündü. Bizimle birlikte nasıl çare buluruz, konusunu hayli düşündü. MSP’li öğrenciler üzerinde de hatta parti üzerinde de gazetelerin lanse ettiği kadar etkili olmadığını gördüm. Ben de böyle bir izlenim uyandı. Dürüst, inançlı, samimi, ihlâslı bir kimliğe sahipti. Doğrusu Mehmet Efendi’yi ilk görüşte sevdim. Öğle namazından sonra camide bir sohbet yaptı. Haftada bir iki defa sohbet yaparmış. Namazdan sonra camide yirmi-yirmibeş cemaat kaldı. Belli ki onlar şeyhe bağlı müritlerdi. Hocayı mürit terbiyesi içinde dinlediler. Hoca diğer camii imamlarından hayli farklı idi. Bazı tarihi olayları menkıbevi bir üslupla anlattı. Dini ve milli heyecanı aynı anda veriyordu. Kabri İstanbul Süleymaniye haziresi içinde, şeyh Abdülaziz Bekkine ve Şeyh Gümüşhanevi arasındadır. Şer'iyye Arşivi Uzmanlığında görev yaparken hemen her cuma ziyaret eder, fatiha okurdum.

Sohbetleri ile gönülleri fetheden, etrafında cemaatleri toplayan, yönlendiren hocamızdan Müslümanların Tefrika dışı kalmalarını anlatan bir sohbet örneğini arz edelim.

“Görmez misiniz ki, yağmur ne kadar çok yağarsa yağsın tanecikleri hemen birleşir, toplanırlar. güçsüz danecikler büyük güç haline gelirler. Dereler, nehirler meydana gelir. Bunlar barajları doldururlar. Enerji santralleri işletirler. Araziyi sularlar. Şehirlerin elektriğini temin ederler. Bu nimet sayesinde insanlar rahata kavuşur, işleri kolaylaşır. Bu ne büyük bahtiyarlıktır. Bundan ibret almalıyız. Birlik ve beraberliğimizi temin etmeye çalışmalıyız. Tek tek hareket edersek hepimiz helak oluruz. Ne kadar dindar olursan ol, birlik ve beraberliği her işin üstünde tutmadıkça, herkes başına buyruk hareket ettikçe bir yere varamayız”.

ALLAH RAHMET EYLESİN.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.