İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Prof. Dr. Ayhan Songar ile

Prof. Dr. Ayhan Songar ile

Bir Hatıra

Prof. Dr. Ayhan Songar ile

Ayhan Songar, 1927’de Balıkesir’in Gönen ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası İstiklal Harbi gazilerinden bir subaydır. Abdülhamid Döneminde sarayda doğup büyüyen annesi, saray mutfak görevlilerinden birinin kızı idi.

Ayhan Songar, 1952’de İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde ihtisasını ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde akademik kariyerini tamamladı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin Nöro-Psikiyatri bölümünü kurdu ve otuz dört sene bu kürsünün başkanlığını yaptı. Türkiye Tıp Akademisi ve Nöro-Psikiyatri Derneği’nin kurucuları arasındadır. New York Bilimler Akademisi üyesi de olan Prof. Dr. Songar, musiki ile tedavi yöntemini Türkiye’de yeniden başlatmış ve Viyana Üniversitesi’nde “Musiki Psikolojisi” dersleri vermiştir. TRT yönetim kurulu üyeliği dâhil birçok devlet kurumunda istişare heyetinde bulunmuştur. Başta Yeşilay olmak üzere, Aydınlar Ocağı, Türkiye Milli Kültür Vakfı, Türk Edebiyat Vakfı gibi vakıflarda Başkanlık ve üyelik yaptı. Pek çok profesör öğrenci yetiştirdi. Bir kısmı mesleki, bir kısmı mesleğine dayalı sosyal ve kültürel yirmi altı kitabı neşredildi. Birçok dergide sosyal içerikli yazıları çıktı. 1997’de yetmiş yaşında vefat etti.

Ramazan’da Ayhan Songar’lara iftara gitmiştik. Orada, eşi Dr. Reyhan hanımı da, o tarihlerde, ortaokul öğrencisi olan kızlarını da görmüştük. Eşi Dr. Reyhan Songar, yemekten sonra sohbetlere dâhil olmuştu. Musiki ile tedavi üzerine bir sohbet olmuştu. Reyhan hanım da konulara görüşleri ile dâhil oluyordu. Ayhan Songar bir ahşap dolap gösterdi. Doğrusu salonun koltuk ve dekoruna hiç uymuyordu ama en mutena köşede duruyordu. Ayhan Songar bu dolabın neden orada durduğunu anlattı. Sarayda doğup büyüyen annesi, dört yaşlarında iken bir gün kaybolmuş. Aramaya koyulmuşlar, bir türlü bulamamışlar. Kayıp çocuktan Sultan II. Abdülhamid’in bile haberi olmuş. Padişah da aramaya koyulmuş. Uzun süren aramalardan sonra küçük kız bu dolabın içinden çıkmış. Onun için hatıra olarak saklıyorlarmış. Büyüdükten sonra bu kızın bir subayla evlendirildiğini, babasının İstiklal Savaşı gazisi bir subay olduğunu da anlattı. Evlenip evden ayrılırken hatıra olarak annesi bu dolabı da götürmüş. Ayhan Songar bu hatıra dolabı atamamış, salonun en mütena yerine yerleştirmiş.

Kendisinin musiki yeteneğini de, fotoğrafçılık merakını da o gece öğrendim. Osmanlılar devrinde, akıl hastalarını tedavi için söylenen bir şarkıyı seslendirdi ve fotoğrafçılığı üzerine açıklamalar yaptı. Muayenehanesinin bir odası, karartma odası imiş. Bir de fotoğraf makineleri koleksiyonu varmış. Birkaç makine getirerek, satın aldığı yabancı ülkelerin ismini vererek tanıtım yapmıştı.

İri yarı görüntüsüne rağmen nazik bir adamdı. Sarayda büyümüş bir annenin, subay bir babanın çocuğu olarak oldukça kibar davranışlara sahipti. Belki de çok insan görmüş olmasından rahat bir insandı. Yemekte yemekler üzerine sohbet ederken, halktan bir insan gibi kahkahalarla, sesini bazen yükselterek yemek kültürü üzerine de hayli bilgisi olduğunu göstermişti. Yemekler üzerinde bu kadar durmasını biraz yadırgamıştım. Sonradan öğrendim ki, Osmanlı yemek kültürü üzerine de bir çalışması varmış. Tıp ve psikiyatri kendi alanı ama bunlardan başka musiki, fotoğrafçılık, yemek kültürü, Türkçenin iyi kullanılması (dil) , (sibernetik) gibi konularda ilgi alanında idi..

Ayhan Songar iyi bir dost idi. Dostluk çemberi oldukça genişti. Necip Fazıl’dan Rıfat Ilgaz’a, Nihal Atsız’dan Peyami Safa’ya, Alparslan Türkeş’ten Necmettin Erbakan’a, Aykut Edibali'den Yavuz Arslanargun'a bütün mücadelecilerin dostu, sağcı gazetelerin hepsinin sahiplerine, Enver Ören’den Mehmet Kutlular’a kadar herkesle dost idi. Mehmet Emin Alpkan ile daha özel bir dostluğu vardı. Mücadeleciler o tarihlerde daha genç idiler. Onlara özel bir sevgi ve sempati besler, dini günlerde evine davet eder, büyük meşguliyetine rağmen mecmuaya uğradığı olurdu. Şen şakrak tavrı, en sıkıntılı anlarımızda bile bizi rahatlatırdı. Resimde sunduğum "TEMEL PSİKOLOJİ" kitabını imzalayıp bana da vermişti, zevkle okumuştum.

Politikada milliyetçi mukaddesatçı partileri desteklese de aktif bir çalışması olmamıştır. Gazetelerdeki yazılarında bütün bu konuları işlemiştir. Bizim Anadolu, Bab-ı Ali’de Sabah, Bayrak gazetelerinde yazıları çıkmış ve Türkiye gazetesinde 1991’den vefatına kadar (1997) gündelik köşe yazıları yer almıştır. Hasta iken bile yazılar göndermeye devam etmiş ve okuyucularından helallik isteyen son veda yazısından birkaç gün sonra, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Allah rahmet eylesin. Amin…

analizgazetesi.com.tr/yazının devamı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İrfan Küçükköy Arşivi