Selami Kaytancı: Zeytinyağlı yiyemem aman!..

Selami Kaytancı: Zeytinyağlı yiyemem aman!..
Kaytancı: 'Kahrolasıca ABD emperyalizmin asıl hedefi, o zamanlarda bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan, ihracatının hemen hemen tamamı bu ürünlere dayalı olan Türkiye’yi, Türk çiftçisini tarım ve hayvancılıktan uzaklaştırmak..'

Türk çocuklarına, tarihimizin muhteşem zaferlerinden biri olan “KUT’UL AMÂRE” Savaşı’nı, “HALİL KUT PAŞA”yı, “FAHRETTİN PAŞA”yı okullarda, tarih derslerinde öğretmeyip gizleyen Türk Milli Eğitimi, bu hıyaneti, 1949 yılında ABD ile devrin İNÖNÜ hükumeti arasında imzalanan “FULBRİGHT ANLAŞMASI” nedeniyle yapmıştı. Ve ne yazık ki, Türk Milli Eğitimi’nde hizmet veren öğretmen, idareci, yönetici konumundaki pek az kişinin bu anlaşmadan haberi var!.. Kahır ekseriyet, bu anlaşmadan habersiz!.. Bu ihanet belgesi, gözlerden, kulaklardan uzak tutulmuş ne yazık ki!..

Fulbright Commission’u…

Türkiye petrolleri, ya da ihanetin belgesi!..

Ayrılmış Anne - Babalar Ve Çocuklar!

FETO, NATO, BOP ve Evangelizm..

Ne var ki, ABD ile aramızda imzalanan tek hıyanet anlaşması bu değildir!.. Bir de “ZEYTİNYAĞI ANLAŞMASI” var ki, evlere şenlik!.. “Yok daha neler!..” dedirtecek cinsten!..

Osmanlı’nın bir zeytin politikası yoktu.. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Türkiye’de zeytin kültürü yaygınlaşmaya başladı ve bir devlet politikası haline dönüştü. Yüzbinlerce zeytin ağacı dikildi. Genç ziraat mühendisleri İtalya’ya zeytincilik eğitimine gönderildi.. Yalova’da başlayan seferberlik, Marmara, Ege ve tüm Akdeniz’e yayıldı.. İzmir Bornova’da “Zeytincilik Araştırma Enstitüsü” kuruldu.. Bilimsel çalışmalar yapıldı.. Ardından da 3573 sayılı “Özel Zeytin Kanunu” çıkarıldı.. Üretim arttırıldı.. 1940 yılında, Türkiye’nin dünyaya ihraç ettiği en büyük 3 kalemden biri, zeytin ve zeytinyağıydı…

EMPERYALİZM  DEVREYE GİRİYOR…

Ancak, Cumhuriyetin zeytin seferberliği kısa sürdü.. 1948 yılında Amerika ile imzalanan Marshall yardımı, sonun başlangıcı oldu.. Amerika, dünyanın en büyük mısır - mısır yağı ve soya – soya yağı üreticisiydi…

ABD ile imzaladığımız “MARSHALL ANLAŞMASI”na göre, Türkiye her yıl Amerika’dan binlerce ton mısır ve soya yağı almak zorundaydı.. Tabii ki, bunun için de zeytin ve zeytin yağı üretimi azaltılmalıydı!.. Ve ne yazık ki, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte, devletin zeytin politikası rafa kalktı!..

Amerika, Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını yılda 10 bin tonla sınırladı.. Şayet zeytinyağı ihracatı 10 bin tonu aşarsa, Türkiye ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın almak zorundaydı.. Zira Amerika, nebati yağlarının satışının azalmasını istemiyordu.. Bunun üzerine yüzbinlerce zeytin ağacı kesildi, söküldü, yakıldı!.. Zeytinlik alanlar imara açıldı; sağlıksız olmasına rağmen halka mısır, soya ve margarin yağı empoze edildi!..

ZEYTİNYAĞINA KARŞI, MARGARİN YAĞ HAMLESİ…

Amerikan emperyalizmi, daha çok nebati ve margarin yağı satmak için Demokrat Parti iktidarına her türlü dayatmayı yaptı.. Türk insanı zeytinyağından soğutulup, mısır ve margarin yağa alıştırılmalıydı.. Çok sinsi planlar yapıldı!.. “Zeytinyağı fazla ısınırsa, kanserojen olur, kanser yapar!..”  yalanını ürettiler.. “Yemeklerde zeytinyağı zararlı; zeytinyağı ile asla kızartma yapmayın!..” dediler..

Bu kampanya yürütülürken, 5 Ocak 1953’te Bakırköy’de ilk yabancı margarin yağ fabrikası kuruldu... Bizzat Amerika’nın katkılarıyla kurulan ve çok uluslu bir şirkete ait olan bu fabrikayı, dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar açtı... Haftada 70 ton margarin yağ üretildi ve sadece iç piyasada tüketildi... Türk halkını sağlıksız margarin yağla tanıştıranlar,  gazetelere tam sayfa ilanlar verdi... Ünlü sanatçılar, ilanlarda boy boy fotoğraflarla margarin yağını övüp göklere çıkardılar!.. Artık ülkede “Zeytinyağına hayır, mısır yağı ve margarine evet!..” seferberliği vardı…

 “ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN!..”

ABD emperyalizmi ülkedeki zeytin kültürünü bitirmeye kararlıydı!… Margarin Fabrikası kurulduktan bir süre sonra, radyolarda sık sık bir türkü çalmaya başladı:

“Zeytinyağlı yiyemem aman,

Basma da fistan giyemem aman.

Senin gibi cahile

Ben efendim diyemem aman”

Hemen anlaşılacağı üzere, bu türkü, “sipariş üzerine” bestelenmişti!.. 2 Kasım 1954 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmişti.. Radyoda Türk Halk Müziği Repertuar numarası 1133’tü..

Türkünün zamanlaması ve sözleri çok ilginçti!.. Zeytinyağını kötülüyor ve cumhuriyetin “milletin efendisi” dediği köylüye, “Senin gibi cahile, ben efendim diyemem!..” diyordu... Üstelik halkı, basma ve fistandan da soğutan bir türküydü... Halbuki cumhuriyet döneminde kurulan Nazilli Basma Fabrikasının ürünlerini Türk halkı çok sevmişti...

2006 yılında hükumet, sadece Tarsus ile Kozan arasında, hazineye ait 4 milyon dönüm araziyi, zeytin dikilmesi için 49 yıllığına vatandaşlara kiraya verdi. Bu projede devlet, hem vatandaşa ücretsiz arazi kiralıyor hem de bedava fidan dağıtıyordu. Ayrıca, bahçelerin etrafına çekilecek çit parasını da iki yılı ödemesiz ve faizsiz, beş yıllık ödeme planıyla veriyordu. Nihayet zeytin ve zeytinyağının değeri anlaşılmıştı. Kozan, Tarsus, Ceyhan ve Osmaniye’de birçok zeytinyağı fabrikası açılmış, vatandaş buralara götürdüğü ürünlerini yağa dönüştürmeye, sofralara bol bol zeytinyağı akmaya başlamıştı.

 

SÜT YERİNE SÜT TOZU..

Kahrolasıca ABD emperyalizmi, sadece yağa değil, süte de el attı!.. Asıl hedefleri, o zamanlarda bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan, ihracatının hemen hemen tamamı bu ürünlere dayalı olan Türkiye’yi, Türk çiftçisini tarım ve hayvancılıktan uzaklaştırmak, daha da fakir, daha da bağımlı hale getirmekti!.. Türkiye’nin kendilerine bağlı bir tüketici olması gerekiyordu..

Marshall yardımıyla, binlerce ton süt tozu verdiler… Sağlıksız bu ürünleri, ilkokullarda çocuklara içirdiler… Ülkenin süt üretiminin önünü kestiler... Mısır, pamuk, buğday, tütün… üretimine kısıtlamalar getirdiler..

Türk tarımını yöneten, bundan böyle Amerika olmuştu!..

 

SAĞLIKSIZ NESİLLER DÖNEMİ…

ABD emperyalizminin zeytinyağı yerine, sağlıksız nebati ve margarin yağ dayatması, kısa sürede etkisini gösterdi!.. 1960’lı yıllardan itibaren, ülkede damar ve kalp hastalıklarında patlama oldu!.. Ege’de, sadece zeytinyağı tüketilen Avyalık ve birkaç belde dışında, her ilde, her ilçede kalpten ölenlerde patlamalar yaşandı!.. ABD emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileri, ceplerini doldurmak için insanların hastalanmasına, ölmesine seyirci kaldılar…

Tabii işin bir başka boyutu daha var!.. Binlerce insan, bu yağlar ve süttozları ile kalp – damar hastalıklarına yakalandı… Bu insanların hastalıklarının tedavisi için, yine ABD’den milyonlarca dolarlık ilaç, tıbbi malzeme, ekipman... ithal edildi. Hem insanımızı kaybettik, hem ekonomimiz çöktü, insanımız fakirleşti, hem de milyonlarca dolar, bu yoksul milletin sırtından ABD ekonomisine pompalandı!..

Tabii, bütün bunlar, “DOST, MÜTTEFİK  VE YARDIM SEVER AMERİKA!..” yutturmacası ile yapıldı ne yazık ki!.. Gözümüz öyle boyanmıştı ki, ABD’yi sevmemek, ABD’ye karşı olmak; hürriyet, bağımsızlık, vatan düşmanlığı ile eş değerde tutulur olmuştu!.. Bu gün çok daha iyi anlıyoruz ki,  Azrail, çocuk dağıtıyormuş!.. Yutarsan!..

 

YERE BATSIN, OLMAZ OLSUN SENİN GİBİ DOST, MÜTTEFİK!.. GÖLGE ETME, BAŞKA İHSAN İSTEMEZ!..

Burada bir başlık da Türk tıp adamlarına, Türk tıbbına açmak gerekiyor… Bu milletin insanlarına, yıllarca yumurta, tereyağı ve kırmızı et yedirmediler, sağlığa zararlı diye!.. Oysa, bir tokadıyla ızbandut gibi kafiri yere seren Osmanlı levendi, bir oturuşta on beş yumurta, bir but koyun eti, yarım kilo tereyağı tüketirdi… Benim rahmetli dedem, seksen beş yaşında trafik kazasında öldüğünde, günde en az beş yumurta yer, iki koyun paçasını tek başına bitirir ve o yaşında babamı da ikimizi de yıkardı!.. Bu milletin evlatlarının, gelecek nesillerin sağlığı, istikbali için, bazı şeylerin yeniden gözden geçirilme zamanı geldi de geçiyor bile!.. 

 

Selami Kaytancı

26.12.2017, Adana

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum