Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Ziya Gökalp'in hazin ölümü..

Ziya Gökalp'in hazin ölümü..



Mustafa Yürekli, CHP'nin fikir babası ve resmi ideolojinin kurucusu Ziya Gökalp'in, Necip Fazıl ile Enver Behnan Şapolyo'nun hatıralarında yer alan hazin ölümünden yola çıkarak Sezai Karakoç'un batıcılık ve milliyetçiliğe dair fikirlerini gündeme taşıyor.



Ziya Gökalp, 25 Ekim 1924'te, İstanbul'da, Fransız Hastanesine yatırıldığında, perişan bir vaziyetteydi. Yatakta, çırpınıyordu. Gökalp'ın hastalığı ağırlaştıkça, asabiliği de artıyordu çünkü. En ufak bir hadiseye öfkeleniyor, bağırıp çağırıyordu. Öldüğü gece de başını duvardan duvara çarptığı anlatılır. Necip Fazıl Kısakürek, Ziya Gökalp'ın öldüğü geceyi çarpıcı bir şekilde anlatır..

Necip Fazıl, Abdülhak Hamid Tarhan'ın (1852 - 1937) evinde bir hanımefendiyle tanışmıştı. Avrupa'da yaşayan, Türkiye'yle irtibatı kalmamış, toplumdan kopuk ve yabancılaşmış bir kadınmış. Necip Fazıl, Abdülhak Hamid'e Ziya Gökalp'in dinsizliğini anlatmaktadır. Hanımefendi, bir hatırasını anlatarak sohbete katılır ve Necip Fazıl'ı destekler: "İstanbul'a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastanesine yattım. Bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. Kim olduğunu, bu sesleri çıkaran hastanın kim ve ne olduğunu sordum. Meşhur Ziya Gökalp, dediler. Mebusmuş(milletvekili). Profesörmüş...ismini bile yeni duyuyordum. Öldüğü gece, başını duvarlara çarparak, SABAHA KADAR ALLAH'A EN GALİZ (AĞIR) KELİMELERLE SÖVDÜ... O kadar fena oldum ki bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. Öğrendiğime göre, Allah'a inanmazmış..." (Necip Fazıl Kısakürek, Sahte Kahramanlar, Sayfa: 74-75)

Ziya Gökalp daha önce de birkaç kez psikolojik bunalım geçirmişti. Diyarbakır'da, 18 yaşında, Dr. Abdullah Cevdet'le tanıştıktan sonra, geçirdiği bir krizde, intihar girişiminde bulunmuş, şakağına tabancayı dayayıp tetiği çekmişti ve Dr. Abdullah Cevdet'in ameliyatıyla kurtulmuştu: Kafasını delen kurşun, içerde kalmış, ama o ölmemişti.

Ziya Gökalp'in Fransız Hastanesi'nde öldüğü gece de böyle bir kriz tuttuğu söylenir..

GÖKALP'E HIRİSTİYAN MUAMELESİ

Fransız Hastanesi'nde hayata gözlerini yuman Ziya Gökalp, aynı hastanenin morguna kaldırılmıştı. Gökalp'ın başucuna bir haç konulmuştu. İttihat ve Terakki Fırkası ile Cumhuriyet Halk Partisi'nin fikir babası olarak bilinen Ziya Gökalp'e Fransız Hastanesi'nde Hıristiyan muamelesi yapılmaktaydı..

Ziya Gökalp'ın son anlarını Enver Behnan Şapolyo da çarpıcı bir şekilde anlatır: "Ziya Gökalp'ı son defa görmek istediğimi söyledim. Doktorlardan biri "Lütfen benimle birlikte geliniz" dedi.. Doktor ve ben... Dar ve temiz bir koridordan geçtik. Çakıl taşlı bir bahçeden ilerledikten sonra, doktor, beyaz önlüğünün cebinden çıkardığı bir anahtarla önünde durduğumuz kapıyı açtı. Burası tavan pencerelerinden donuk ışık sızan, kubbeli bir odaydı. Ölüler buraya konuyordu. Her yer, mermer döşeli ve bembeyazdı. İlahi bir sessizlik ve ortada yüksekçe bir yere oturtulmuş tabut biçiminde mermerden bir mezar üstü vardı. Başucunda bir haç, haçın altında bir Meryem ana kandili... Kandil donuk ışığıyla hafif hafif titreşiyordu. Kandilin gölgesinde de yatan Ziya Gökalp'tı. (..) Cenazenin yanından ayrılırken de yanan mumu söndürmekten kendimi alamadım. Bu Hıristiyan gelenekleri ile yatırılan bir Müslüman cenazesine karşı, yerine getirilmesi gerekli, kaçınılmaz bir vazifeydi." (Enver Behnan Şapolyo, Ziya Gökalp: İttihad-ı Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, S.231-232; Burhan Bozgeyik, Meşhurların Son Anları - TÜRDAV Yayınları, Sayfa:321-322, İstanbul, 1993)

BİZİ MİLLİYETÇİLİK ÇÜRÜTTÜ

Ziya Gökalp Diyarbakırlı bir Kürt'tü; önce Kürt milliyetçiliğinin, sonra da Türk milliyetçiliğinin kitabını yazdı. Milliyetçilik, İttihat Terakki'nin ruhu olarak dün Osmanlı'yı, koskoca bir imparatorluğu çürütüp yok etti, bugün de CHP'nin ve türevi partilerin ruhu olarak milletimizi yok edecek. Büyük şair, Diriliş düşüncesinin lideri Sezai Karakoç, 'Batı parçalayıcı, İslam birleştiricidir' diyerek, batıcılık ve milliyetçilik konularında yaptığı açıklamaları okurken düşündüm, Ziya Gökalp'in ibretlik sonunu.

Sezai Karakoç'a göre, 1918'de Osmanlı tarih sahnesinden çekilirken, yerinde irili ufaklı devletler oluştu; çekilen sıkıntıların temelinde, sözkonusu devletlerin kuruluşundaki "sunilik" ve "köksüzlük" yatıyor. Batılıların Osmanlı Devleti'ni milliyetçilikle parçalayıp yok ettiklerini, Avrupa'daki gayrimüslimlerin, Rumların, Sırpların, Romenlerin, Bulgarların, hepsinin milliyetçilikle kışkırtıldıklarını ve ayrıldıklarını; milliyetçiliğin, Yunanlara, hatta Bulgarlara dahi yaramadığını, bunların Osmanlıda en azından özerk olduklarını anlatan Sezai Karakoç, "Şimdi Yunanistan kaybolmak üzeredir. Bulgarlar defalarca efendi değiştirdiler. Alman istilası ile Rus istilası ile. Şimdi yine Almanların ekonomik hâkimiyeti altındadırlar. Osmanlı hakimiyeti altında en azından az çok özerktiler. Kendi hayatlarını yaşıyorlardı. Ancak Osmanlı sonrası defalarca esarete düştüler." dedi.

Osmanlıdan ayrılan Müslümanların da bugün binbir sıkıntı içinde olduklarını, ulus devlet fikri ile kurulan devletlerin hepsinin çürük olduğunu ifade eden Karakoç, "Devletlerin suniliği, onları parçalanmaya götürüyor. Şimdi Irak, Suriye. Sırada İran, Türkiye.. (...) İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsız oldular, ancak derhal birleşmeleri, yeni bir proje gerçekleştirmeleri gerekirken, bunu yapamadılar. Zaman kaybettiler. Bugün patlak veren Arap baharı ile bu coğrafya paramparça olmaya doğru gidiyor. (...) Arapların en büyüğü Mısır'ın geleceği dahi karanlıktır. Yakın bir gelecekte, orada büyük bir patlama olabilir. Asıl hedef, Mısır'dır. Çünkü Arapları her şeye rağmen bir araya toplaması beklenen en büyük devlet orasıdır." dedi..

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Anadolu'da kurulan devletin de milliyetçilik esasları üzerine kurulduğunu, fakat bugün bu şekilde yaşamasının artık mümkün olmadığının görüldüğünü, Kürtlerin de iflas eden milliyetçilik teorisine sarıldıklarını, dolayısıyla bir yere varmalarının mümkün olmadığını anlatan Sezai Karakoç, Kürtlerden bir grup aydın çıksa "Diyarbakır sadece Türkün değildir, sadece Kürdün de değildir Arapların da değildir, hepsinindir deseydi, bugünkü durum olmayabilirdi. Aslında bu ses çıkabilirdi de Kürt aydınından, müsaitti. (...) Kürtler kilit taşı rolündedirler. Kürtler birleştirme misyonunu üstlenseler idi, bugünün on katı, yüz katı halk arkalarında olurdu. Dört devletçiği birleştirmek işini en çok Kürtler ve Kürt aydınları yapabilirdi. Öncülük anlamında tabi, yoksa tek başına yapamazlar. Ancak bu fikirler doğmadı, bu da yine devletin suçudur. Devlet medrese sistemini resmen kapattı. Sonra en önemlisi hocaların, ağaların, şeyhlerin çocuklarını devlet, Halk Partisi aldı. Güya asimile etmek adına ulus devletçi yapmaya kalktı. Bir kısmını Batı'ya eğitime gönderdiler. Sonra demokratik düzene geçince, hepsi milliyetçi oldular. Zihniyetleri ise CHP ile aynıdır." ifadesini kullandı. Ulus devlet fikrini yumuşatsalar da 1950 sonrası tüm iktidarların CHP içinden çıktılarından temel ideolojilerinin aynı olduğunu; dolayısıyla mevcut partilerin fikri bakımdan da çok zayıf olduklarını ve bu yüzden de mevcut düzeni devam ettirdiklerini anlattı..

Türkiye'nin yol ayırımına geldiğini belirten Sezai Karakoç "Yeni anayasa, çözüm değil. Çözüm anayasaya Kürtleri koymak da değildir. Batıcılıkla, milliyetçilikle ve demokrasi ile yüzleşmeli ve hesaplaşmalı, kendi otantik ideolojimiz anayasaya konmalıdır. (...) Eğer bu ideoloji bulunamazsa, bir çıkış yolu yoktur. Çünkü saydığımız bu üç şey tamamen Batı'dan alınmıştır." dedi.

Mustafa Yürekli - Haber 7

mustafayurekli@gmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi