Hayrettin Durmuş

Hayrettin Durmuş

Dilin Çiçeklenmeli, Gül Açmalı Ağzın?

Dilin Çiçeklenmeli, Gül Açmalı Ağzın?

 


Dil kalbin anahtarı. Dil, gönül hazinelerimizin yağmalanmaması için yaptığımız tılsım.

Mevlana ne güzel ifade etmiş, ?Dil tencerenin kapağına benzer. Kıpırdayıp  kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın? diye.

Dili doğru olanın hâli de doğru olur. İnsanların farklı dilleri konuşuyor olmaları birbirleriyle tanışıp anlaşmaları için değil mi? Bütün dillerin bir tek lisanı yok mu? Lisan-ı hâl?

Öyleyse nasıl konuşmalı, nelerden bahsetmeli?

Güzel söz odur ki;  süzülerek âlimlerin, ariflerin bağından, müjde sunar bizlere mutluluk çağından ve gün olur kutlu bir buyruk gibi gelir hakanlar otağından.

?Konuşurken nelere dikkat etmeli?? diye kendi kendime sordum. Bakalım verdiğim cevapları beğenecek misiniz? İsterseniz aynı soruyu sizler de kendinize sorup cevaplandırabilirsiniz. Bazı sözler vardır ki, bir kez söylemek yeterlidir. Ne kadar güzel olursa olsun, söz tekrar edilince usandırır. Yanımızdaki insanları bıktırmamak gerek. Bazı sözlerde vardır ki sık sık tekrar edilir. ?Ettekrarü ahsen velev kâne yüz seksen.? Tekrar güzeldir isterse yüz seksen kere tekrar edilsin, sözünün sırrı biraz da buradadır. ?Bir kişiye kırk gün deli dersen deli, velî dersen velî olur? sözünü hatırdan çıkarmamalıdır. İstikrar gerektiren işler için ısrarla bazı sözlerin tekrar edilmesi gerekebilir ancak, günlük konuşmalarda sürekli aynı dili kullanmak ısıtılan temcit pilavından farklı olmaz. ?Aç bırakma hırsız, çok söyleme arsız olur? sözü üzerinde iyice düşünmek, bir konuşmak, pir konuşmak gerek.

Dostlar arasında konuşurken sırları sayıp dökmemeli. İçinde sakladığın sürece esirin olan sırrın, açığa vurduğun zaman seni esir edeceğini daima hatırlamalı.

Kendi düşüncelerimizi benimsetmek için nasihat etmeye kalkışmamalı. Aslında kendimizin daima nasihate muhtaç olduğunu bilmeli. ?Kişi noksanını bilmek gibi erdem olmaz? demişler?

Konuşurken kimseyi asla suçlamamalı, hele hele elimizde kesin belgeler olmadan başkalarını suçlama hastalığından vazgeçmeliyiz. Kendi kusurumuzla ilgilenmeliyiz. Yüzümüze karşı bizi övenlerden uzak durmalı, kusurlarımızı yüzümüze söyleyen insanların gerçek dostumuz olduklarını bilmeliyiz.

Düşünmeden konuşursak çoğu kez hata yaparız. Kırk ölçüp, bir biçmeliyiz. Düşünmeden konuşan kimse, kendini üzecek cevapları duymaya da hazır olmalıdır. ?Neden böyle konuştum? diye üzülmeden önce, ?ne söyleyeyim acaba?? diye düşünmek daha iyidir.

İlim ve yetenekle başa çıkamadığımız insanların ardından konuşmamalı, hiç kimseyi arkasından çekiştirmemeliyiz. Bükemediğimiz bileği öpmesini de bilmeliyiz.

İnsanı dili rezil eder. Cahilin susması konuşmasından hayırlıdır. ?Dilim seni dilim dilim dileyim? diye hayıflanmadan önce dilimize sahip olmalıyız.

Konuşurken kendimizi övmemeliyiz. Sizi başkalarının övmesi önemlidir. Siz kendinizi övmeye başladığınız an, aslında kıymetinizi düşürüyorsunuz demektir.

?Cahil cesur olur? derler. Boş teneke güm güm öter ama, içi bal dolu bir tenekeye vurduğunuz zaman tın tın ötmediğini görürsünüz. Konuşmanızdan etrafınızdaki insanlara güzel kokular sirayet etmeli. Kıymetli olan incilerin az bulunduğunu da hatırdan çıkarmamalı.

Sözü yerinde ve zamanında söylemeli, hepsinden de önemlisi daima doğru söylemelidir. Dünyanın hazinelerini de verseler, idam sehpasına da götürseler doğru sözden ayrılmamalı, doğru sözlülerin yardımcısının Allah olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Doğruyu söyleyip zincire vurulmak, yalan söyleyerek zindandan kurtulmaktan daha iyidir.

Yaşça bizden büyük, makam ve mevkiice kendimizden üstün olan insanlara  nasihat etme budalalığına düşmemeli, yeri ve zamanı geldiğinde de zalim hükümdarın yüzüne Hakkı haykırmaktan geri durmamalıyız.

Konuşurken dinleyicinin durumunu daima göz önünde bulundurmalıdır. Sadi?nin söylediği gibi, ?Mecnunla konuşacaksan eğer, sadece Leyla?nın güzelliğinden bahset.?

Atalar, ?Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür? diye boş yere söylememişlerdir elbette.

Billur dudaklardan dökülen şu pırlanta söz hayatımızın düsturu olmalı:

??Ya hayır söyle, ya sus.?

Dedim ya bunlar benim cevaplarım. Şimdi sıra sizde?

Dilimizi çiçeklerle bezemeye, ağzımızda gül açtırmaya hazır mısınız?

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Avrupa Dergi Ekim 2010 sayısında yayınlanmıştır.

 

Hayrettin Durmuş - 11.11.2010

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Durmuş Arşivi