Geçmişte bir gelecek, gelecekte bir geçmiş.

Gelecekte bir gün gelecek.

Gelecek insanı yorar der atalar nur içinde yatalar. Gerilerde kalmış bir yaşantıların toplamıdır geçmiş. Henüz yaşanmamış bir umuttur gelecek. Sabahın o ilk ışıklarında ufukta doğan güneş gibidir. Çünkü gelecek henüz yaşanmamış olandır. Bir fırsattır. Bir bekleyiştir, her gün başımızı yastığa koyarken içimizi titreten bir beklentidir. Daha güzeli bir sabah uyandığımızda gerçekleşecek olmanın umudur gelecek. Gelecek bir duygudur daha çok. Adına umut deriz, bekleyiş mahmurluğu deriz, idealler, beklentiler havada uçuşur. İnsan hep bu umutla yaşamaz mı zaten? Her ikisinin arasında bir anı olarak ‘şimdi’ kavramı karşımıza çıkar.

Geçmiş, şimdi, gelecek…

Yaşanmışlıklar geçmişi, şimdiyi, geleceği derleyip toparlayıp avuçlarımıza bırakan o efsunlu kelime değil miydi? Nasıl geçmiş ve gelecek varsa geçmişte bir gelecek, gelecekte de bir geçmiş var. Zaman bir bumerang gibi nereye atarsanız atın yine size dönecektir.

Paul Thomas Anderson'un Manolya filminde bir replik vardı, kahramanlardan biri film boyunca ne zaman ekranda görünse hep aynı cümleyi söyler: ‘Siz geçmişi unutsanız da geçmiş sizi unutmaz!"

İnsan hiç geçmişi düşünmemeli mi ya da tersi olarak insan gelecek üzerine planlar yapmamalı mı? Geçmişte yaşadığımız zor, acı ve travmatik olaylara sürekli bir şekilde bağlılık da, gerçeklikten tamamen kopmuş bir şekilde sadece geleceğe yönelik olarak bugünün dünyasında hareket etmek de, sağlıklı değildir. Doğru olan ‘şimdi’ kavramının içinde, onun işaret ettiği çok anlamlılıkta saklıdır.

Bazen geçmişle o kadar dalarız ki, kendimize geçmişin içinde yeni gelecekler inşa ederiz. Geçmişin içinde olduğu için artık asla gerçekleşmeyecek geleceklerdir bunlar. Bu yüzden kurmuş olduğunuz o hayaller avuçlarımızın içinden bir kum tanesi gibi kayar gider. Geçmişte mahpus kalırız. Onun için anı yaşamak zamanı yaşamak gerekir. Ariflerin dilinde hayat bulan "ibnü'l vakt" deyişini tam da bunu anlatıyor. Vaktin oğlu olursanız geçmiş, şimdi, gelecek o billurdan vaktin içinde eriyip kanınıza karışır, derler.

Fatih türbedarı Ahmed Amiş Efendi'nin her okuduğumda içimi ürperten bir cümlesi vardır, zaman bahsinde hep o cümleyi hatırlarım: "Olan olmuştur, olacak olan da olmuştur." Kaderin ince çizgilerini harikulâde bir hikmetle taçlandıran bu cümle, bizim geçmişe ve geleceğe atfettiğimiz anlamları yıkıp yeniden kurmaya azmettirecek derinlikte değil mi sizce de?

Ya gelecek? Gelecek hiç hatırlamaz mı, gelecek konuşmaz mı? Geleceğin bize söyleyeceği, uyarı mahiyetinde bize aktarmak istediği hiçbir cümlesi yok mudur acaba?

Geleceğin gözleriyle geçmişin sözleri arasında bir altın denge kurmadığımız müddetçe ziyandayız.

Unutmayınız ki, Mekânı kaybeden insan yerini kaybeder, zamanı kaybeden ise vaktini.

Kalın sağlıcakla

Sait ÖZDEMİR

Uzman Psikolojik Danışman

www.saitozdemir.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.