İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Mücadele Birliği Hareketi'nde Trakya'da İlkler

Mücadele Birliği Hareketi'nde Trakya'da İlkler

Yavuz Arslanargun Kırlareli Hapishenesinde mevkuf iken, Hapislere öldürtmek istediler. Bu komplodan kurtulduktan sonra bir grup arkadaşı ile hapishane’de güç gösterisi yaptılar.Bu konulara ben de vakıftım. Bunun üzerine Yavuz Arslanargun ve arkadaşlarını başka hapishanelere sürdüler. Yavuz Abi’yi Edirne’ye gönderdiler. Edirne Yavuz Arslanargun’un babasının Vali Muavini olduğu il idi. Bu durum Basında haber oldu, nakil yeri başka ile değiştirildi.

Bu ilde Abdullah Yılmaz Hoca Edine Eski Cami’de imam idi. Bu arkadaşımızla çok sonra doktor kızımın Psikiyatri ihtisası için gittiğim Edirne’de çok görüştük .Uzun uzun eskilerden konuştuk. O bana şöyle demişti. Ben çok mücadeleci tanıdım. Hepsi aklı başında, becerikli, önder kişilerdi. Nasıl oldu da bu dağılma oldu,? Tabii ki onu tatmin edecek bir cevap bulamamıştım. İstanbul’dan tanıdığım, İlahiyatçı öğretmen Hüseyin Hatipoğlu arkadaşımız ile de her gittiğimde görüşür idik. Eski günleri yadeder, hasret giderirdik. Aktif bir arkadaşımızdı. Trakya’da “Kırklareli’nde Mücadele Birliği Hareketi”ni özel başlıkla sundum. Aşağıda arz ediyorum

Trakya’da Mücadele Birliği deyince Tekirdağı da anmam gerekir. Kırklareli Hapishanesi’nde Yavuz Arslargun’un çevresinde bulunan kişiler başka hapishanelere dağıtılmaya başladı. Bir arkadaşı Kırklareli Demirköy ilçesine nakledildi. Yavuz Abinin isteği ile Bu hapishaneye ziyarete gittim. O tarihte Demirköy’de otel yokmuş. Bir başka şehir hapishanesine nakledilen bir hapis arkadaşının evlerinde misafir kaldım. Hapishanede bu kişiyi ziyaret ettim. Yavuz Abinin selamlarını ulaştırıp döndüm. Bu esnada Kırlareli’de yedek subay asteğmenim. Başka bir gün Tekirdağ Hapishanesine gittim. Buraya nakledilen Kabadayılar kralıTufan Abiyi ziyaret ettim. Bütün bunlar her biri birkaç kişi öldürüp hapse girseler de çok dindar kişilerdi. Abdestinde namazında kişilerdi. Yedeksubay asker olduğum, asteğmen olduğum hiç aklıma gelmezdi.Tekirdağ’da ilk mücadeleci Tufan Abi olması gerekir. Yaşından dolayı abi derdim.Daha sonra Mevlüt Faruk İslamoğlu bir ilaç firmasının satış elemanı iken bu İl’e yerleşti. Çevresinde yeni mücadelecilerin oluştuğunu sanıyorum. Henüz bekardı, ziyaretine gitmiştim. Annesi ile kalıyordu. Trakya’da bazı ilçelerde mücadeleci arkadaşlarımız vardı. Onları da ziyaret ederdim. Babaeski’de bir diş teknisyeni arkadaşımız vardı. Ziyaret etmiştim. İstanbul’dan öğrenciliğinden tanıdığım Dr. Abdullah arkadaşımızın kurası Babaeski’ye çıkmıştı. Onu da ziyaret etmiştim.

Mücadele Birliği Hareketi’nde Kırklareli’de İlkler

Facebook’ta zaman zaman eskiden beri tanıştığım dostların adlarını yazarak sayfalarına girerim. Varlarsa haklarında bilgiler alırım. Dostları gıyaplarında anmış olurum. Haklarında dua ederim. Mücadele Birliğ Hareketi’nin Kırklareli’de öncülerinden Necdet Leylak ismini yazdım. Sayfasına girmek istedim. Vefat haberiyle ve başsağlığı paylaşımları ile karşılaştım. 24 Ocak 2016 tarihinde vefat etmiş.

Necdet Leylak kahraman bir arkadaşımızdı. Yiğit bir delikanlıydı. Davamıza yürekten inanmıştı. “Büyük Dava Adamları” kitabımdan Kıklareli’de Milli ve Mukaddesatçı Uyanış Hareketi bölümünü özetleyerek, bu vesileyle bu şehirdeki dostları yad edelim, istedim Hepsinden Allah razı olsun. Vefat edenlere Allah rahmet etsin, yaşayanlara selametler lütuf buyursun.

1971 yılının Nisan ayında Kırklaleli’ne yedek subay askerliğini tamamlamaya gittiğim zaman Kırklareli hapishanesinde Mücadele Birliği Hareketi’nden dava arkadaşım, Yavuz Aslan Argun tutuklu idi. Kırklareli’de ilk gördüğüm, bütün halkın ona sahip çıkmış olmasıdır. Bunlar, başta önceleri terzi daha sonra sarraf Nihat Akay bey, Dr. Nihat Uygun bey, imam Abdülhamid Oruç bey, Kabzımal Halil Leylak bey, Halıcı Mustafa Sarı bey, Manifaturacı Ali Şişko bey, Otelci Hasan Akkaynak amca, Saatçi Mü’min bey, önceleri tezgahtar, sonraları perde tüccarı Erdoğmuş Erdoğan bey ve liseli, üniversiteli gençlerdi. Bunların hepsi Mücadele Birliği hareketine candan inanmışlardı. Hapishane’de, Yavuz Arslanargun haftada birkaç defa her biri tarafından ziyaret edilir, heyecan dopinklenirdi.

Nihat Akay’ın dükkanı bir işletme olmaktan ziyade kültür merkezi gibiydi. Tüccar terziydi. Rafların bazılarında kumaşlar, bazılarında kitaplar bulunurdu. Dükkanının önünde saatlerce sohbetler sürerdi. Yeniden Milli Mücadele mecmuasının yazıları heyecanlı bir şekilde Nihat Abi tarafından okunur, müzakere edilirdi.

O tarihte Kırklareli’de sekiz cami vardı. İmamların hepsi bu kültür merkezinin müdavimi idiler. Müftü gelir oturur, sohbet eder, belediye reisi gelir, oturur, sohbet eder, okul müdürleri gelirler, otururlar, sohbet ederlerdi. Sivil kıyafetli subaylar gelirler, otururlar, sohbet ederler (Yüzbaşı Ahmet Özbahçeci gibi), hatta vali ve paşa bile uğrardı. Camide gördüğü her yabancıyla hemen tanışır, dükkanına götürür, sohbet ederdi. Kişiler, sohbet ortamında geniş bir mukaddesatçı çevre ile tanışır, dost olurdu. Şahsen ben öyle oldum. Bu merkez sayesinde bir hafta içinde kırk yıllık dostalarımın arasında gibi oldum.

Kırklareli’den bahis açılmışken, Hacı Ahmet Ertürk ismini de saygıyla anmak gerekir. Kendisiyle zaman zaman sohbet ederdim. Kırklareli üzerine bilgiler alırdım. Kırklareli’nin Osmanlı devrindeki ismi Kırk Kilise’dir, Cumhuriyet döneminde Kırklareli olarak değiştirilmiştir. Hacı Ahmet Ertürk’ün gayreti ile Kırklar anıtı yapılmış ve yeni isim bu anıtla perçinlenmiştir. Yanık Kışla yolunda kırklar Parkı’nda yapılan bu anıtta şehrin savunması esnasında şehit düşen kırk askerin kabirleri bulunmaktadır. Birbirlerine bitişik olarak mermerden yapılan, bu anıt mezarları baş taraflarına, şehitlerin isimleri ve doğum ve ölüm tarihleri yazılmıştır. Çevresi güller ve süs betkileriyle yeşillendirilmiştir. Kırklareli’ne gelenler bu anıt mezarları mutlaka ziyaret ederler.

Bu listeye Nihat Toktar’ı, Necdet Leylak’ı, Kemal Şar’ı, ve birkaç genci daha ilave etmek gerekir. O tarihlerde Nihat Toktar üniversite öğrencisi, Necdet Leylak, Kemal Şar lise çağındaydılar. Babalarının dükkanlarında yardımcılık yapıyorlardı. Sonradan evimi Necdet’in ısrarı üzerine onların kiralık evine taşıdım, kiracıları olduk. Ailesiyle dost olduk. Annesi-babası, annemiz, babamız gibi oldular.

Necdet babasının kabzımal dükkanında dururdu. Onların dükkanları genç mücadelecilerin uğrak yeriydi. Mücadele Birliği Sancağı gibiydi. Orada niceleriyle milli kültür çizgisinde mukaddesatçı veya mücadeleci konuşmalar yapardık. Necdet ile Kemal Şar ayrılmaz ikili gibiydiler. Kemal Şar kardeşlerini, kuzenlerini, bütün aileyi Mücadeleci yapmıştı.

Mücadele Birliği dağılma sürecine girdikten sonra onlardan uzun süre haber alamadım. Nihat Toktar marketler ve unlu mamuller mağazaları açmış. Demokratik Parti saflarında bulundu. Necdet Leylak, kabzimal dükkanını büyüttü. MHP teşkilatına geçti. Onun MHP İl Başkanlığında, Kırklareli Belediye Başkanı MHP’den seçildi. Kemal Şar’ı önce MSP sonra AKPARTİ Teşkilatlarında ön saflarda gördüm. Yollar ayrıldı, mücadelecilik ruhları aynen devam etti. Halıcı Mustafa Sarıkaya’nın o tarihlerde ilkokul’da olan oğlu, AKPARTİ milletvekili oldu.

Necdet Leylak arkadaşımıza Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Bu arkadaşımızın ve diğer tanıdığım, bildiğim kişilerin Allah taksiratını affetsin, amellerini makbul, günahlarını mağfur eylesin. Mekânı Cennet Olsun. O tarihte Kıklareli yirmibin nüfuslu idi. Yavuz Abi sayesinde o kadar içli, dışlı olmuştuk ki sanki tanımadığım kimse

kalmamıştı.

Hapishanede Bir Aslan

O, Kırklareli hapishanesinde yatarken, benim yedek subaylık tayinim aynı şehre çıktı. Kantin subayı idim. Resmi elbisemle bazen günde iki defa yanına uğrardım. Hatta bunun için bir de soruşturma geçirdim. Soruşturma için görevlendirilen yüzbaşıya Yavuz Aslanargun'u anlattım. O da ziyaret etmek istedi, ama kimsenin haberi olmadan ve sivil olarak. Yüzbaşı dosyayı nasıl kapattı bilmiyorum, ancak konu bir daha önüme gelmedi.

Kırklareli'de milliyetçi mukaddesatçılar onun etrafında halelendiler. O tarihlerde ziyaretçilerde soyadı tutma, akrabalığı ispatlama şartı yoktu. Türkiye, Kırklareli'ne, hapishaneye aktı. Ben onlarla da ilgileniyordum. Eşleriyle kızlarıyla gelenleri evimde misafir ediyordum. Eşim onlara hizmetten zevk alıyordu. Çünkü Yavuz Abisinin misafirleriydi. Bazen yemek hazırlar, hapishaneye götürürdüm. O, ziyaretine gelenlere heyecan dopingliyordu. Hapiste yatarken bir gün bile fütur göstermemiştir. Aslan, kafeste de aslandır. En üzgün zamanlarında bile üzüntüsünü hissettirmemiştir. Ziyaretine üzgün gelenler, heyecanları tazelenerek, umutları artarak, çalışma azimleri coşarak, güven pekiştirerek şehirlerine döndüler. Yavuz Aslan Argun'un hapiste yatması bütün Türkiye'de milliyetçi mukaddesatçıların üzüntü kaynağı olmuştur. O, hapishanede yatarken, teşkilat içinde mitolojik kahraman haline gelmişti. Özellikle hızla gelişen Mücadeleci gençliğin duaları bu konuya yoğunlaşmıştı. Her gün beş vakit namazlarının sonunda ağlayarak dua eden çok kişi biliyorum. Bütün Mücadeleciler, onunla birlikte hapiste yattılar. Hapisten çıkış gününü bayram gibi kutladılar. Yavuz Aslanargun, 8 Ağustos 1973 tarihinde tahliye edildi. " Mahkemesi üç yıl daha sürdü. Sonra berat etti.

O tarihte dört yaşında olan şimdi Psikiyatrist doktor olan kızımın elinden tutup hapishaneye ziyarete götürürdüm. Resimde hapishanenin giriş kapısında kızım ve ben ziyaret esnasındayız. Kızım Yavuz amcamın taş evine ziyarete gidelim diye tuttururdu. Ben de resmi kıyafetimle bile elinden tutar bir kaç günde bir götürürdüm. 1971

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Küçükköy Arşivi