İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Ordu İlinde Mücadele Birligi Hareketi İlkler

Ordu İlinde Mücadele Birligi Hareketi İlkler

Kitap: Mücadelele Birliği Hareketinde İlkler

Hazırlayan: İrfan Küçükköy

İl İl Bütün Türkiye Bölümü

Ordu İlinde Mücadele Birligi Hareketi İlkler

1972 yılında askerden dönüp de "Mücadele Birliği teşkilatlanma faaliyetlerinde" gayr-i resmi olarak ve fakat fiilen görevlendirildikten sonra ilk gittiğim yer "Ordu İli" oldu. Ordu'da "Mücadele Birliği Hareketi"ne bağlı üç öğretmen heyecanlarını çevrelerine ve öğrencilere aktarmaya başlamışlar, büyük ilgi görmüşler, etraflarında öğrenciler ve halk halelenmeye başlamış ve fakat büyük engellemelerle de karşılaşmışlar, durumdan teşkilat merkezini haberdar etmişler. Mehmet Çetin abi benden Ordu iline gitmemi istedi.

Ordu İline vardım. Öğretmen Tacı Dönmez arkadaşımızın evinde misafir oldum. Onun yüksek imanına, heyecanına şahit oldum. Ancak klasik Mücadele Birliği "Kültür Çalışmaları" desteğine ihtiyaçları var diye düşündüm Diğer öğretmen arkadaşlarımız Sami Gönen ve Mehmet Öztürk de aynı durumda idiler. Sonradan bunlara Nevzat Yüksel isimli bir başka öğretmen daha katılmış. Dört öğretmen İmam Hatip Okulu'nun hemen bütün öğrencilerine heyecan dopinklemişler. Bir siyasi parti ile irtibatlı Okul Müdürünü almış bir telaş. (Daha sonra o partiden milletvekili olmuştur) idare olarak Öğrencilere baskı yapmaya başlamıslar, disiplin kurulunda sorguya çekilmişler, cezalar vermişler, Okul idaresi öğretmen arkadaşlarımızı attırmak İçin müfettiş istemiş.

Ben arkadaşlarımızla görüştükten sonra Ordu'ya Mücadele Birliği eğitimini almış bir eleman gönderilmesi kanaatine vardım. Durum tespitleri yaptıktan, arkadaşlarımizla müzakere ettikten sonra bir eleman getirmek üzere İstanbul'a döndüm.

Mehmet Çetin abiyle istişare ettim. Yedek Subay Okulunda iken Ankara çalışmalarını kısmen tanımıştım. Ali Yektali'nin (Ali Müfit Gürtuna) yetenekli olduğunu, ağırbaşlı tavrıyla bu görevi başarıyla sürdürebilmesinin mümkün olabileceği kanaatini Mehmet Çetin abiye aktardım. O da uygun gördü. Ertesi gün Ankara'ya geçtim. Ankara'dan o tarihte sorumlu Cemil Çiçek idi. Cemil Çiçek arkadaşımızla görüştüm. Konuyu anlattım. Sakin yapılı Cemil Çiçek birden bire celallendi. " Olamaz, ben Yektali'yi veremem. O benim en has elemanım, O giderse ben Ankara'yı nasıl idare edeceğim" dedi ve hatta İstanbul ifadesi ile, Genel Merkezi suçladı. "Hep böyle yapıyorlar. Önünü arkasını dişünmeden karar veriyorlar"dedi. Yani istediğimiz elemanı vermedi.

MAHMUT ÖZBAY ORDU'DA

Ben İstanbul'a dönmedim. Zaman kaybı olacaktı. O tarihte telefon görüşmesi ne gezer. Konya'ya gittim. Necmettin Erişen ile istişare ettim. Necmettin Erişen arkadaşımız Mahmut Özbay'ı teklif etti. Tek engeli görüntüsü idi. Hukuk bir öğrencisi idi ama lise bir öğrencisi görüntüsünde idi. Bu konu üzerine müzakere ettik. Başlarına göndereceğim kişiler, sadece öğrenciler değil, öğretmenler ve hatta biri Md Muavini idi. Necmettin arkadaşımız Mahmut Özbay'ı nezaketiyle ve saygılı davranışlarıyla Problem oluşturmayacagını kuvvetle ifade etti. Ben de böyle düşünüyordum. Daha sonraki senelerde hislerimizin değerlendirmesinde yanılmadığimızı göreceğiz. Mahmut Özbay saygıda kusur etmedi. Onlar da gerçekten hami oldular. Hepsine teşekkür ederim. Birliktelikleri birkaç yıl sürdü. Daha sonra öğretmen arkadaşlarımızın her biri bir ayrı şehire sürüldüler. Gittikleri yerlerde yeni heyecanlara kapı araladılar...

Mahmut Özbay, öğrencilere başarılı bir ağabeylik sürdürdü. Daha sonraki gitmelerimde genç arkadaşlarımızın ağabeylerine sevgi ve saygılarında kusur etmediklerine, teşkilat elemanı olarak yetişmelerinde MODEL şahsiyetler haline geldiklerine şahit oldum. Osman Ağca nezaketiyle, zarifliliği ile, mauaşeret kurallarını uygulaması ile, hatta zayıf, nahif görüntüsü ile yeni bir Mahmut Özbay oldu. Recep Azakli çok daha sonraki yazılarında bir kültür ve düşünce adamı olma hüviyeti ile varlık gösterdi. Bir lise oģrencisi Alaaddin Durali sosyal aktiviteleri ile güzel fonksiyon ve yüksek performans gösterdi. Aradan çok zaman geçti. Tabiiki hepsini bir bir hatırlamam mümkün olamaz. Başarılı olduklarında, büyük hizmetler sunduklarında şüphem yoktur. Hepsini ayrı ayrı hatırlayamadığım için özür dilerim. Sabahattin Öztürk isimli bir gencimiz vardı. Çok aktifti. Nerelerde hizmet verdiğini bilmiyorum.

ÖĞRENCİLERİMİZE BASKILAR

Mücadele Birliği aleyhtarlıģi hatta duşmanlığı yapmak o tarihte bazı çevrelerde itibar konusu oluyordu. Bunun sonunda Allah korkusundan yoksun bazı kişiler, iftira ve isnat yarısına giriştiler. Ellerinde devlet imkanı olanlar arkadaşlarımız aleyhine pervasızca kullandılar. Arkadaşlarımız komünist militanlar tarafindan şehit edilirken, onlar isnat ve baskı yarışında İdiler.

Daha sonra CHP milletvekili olan Reşat Oğuz, İmam Hatip Okulu müdürünün talebi üzerine Ordu İli'ne müfettiş olarak gelmiş. Konudan haberdar oldum. Hemen Ordu'ya gittim. Teşkilat ile ilgili en ufak bir yazılı metin aleyhte delil olarak kullanılabilir idi. Bunun için bütün evrakları gözden geçirdik. Arkadaslarımizin isminin yazılı olduğu hiçbir kağıt parçası bırakmadık. Belki Emniyet aracılığı ile arkadaşlarımızın kaldıği evlerde aramalar yapabilirler. Suçsuz olmaları önemli değildi. 12 mart sonrasında her şey suç delili kabul edilirdi. Benim bu konuda titiz davranmış olmamı Mahmut Özbay arkdaşımızın bile anladığını sanmıyorum. Neyseki korktuğum olmadı.

MÜFETTİŞLE GÖRÜŞME

Müfettişle görüşmemde anladımki bu kişi İmam Hatip Okulu düşmanıdır. Konya İmam Hatip Okulu'nu kendi ifadesi ile nasıl darma dağınık ettiğini anlattı. Öğretmenleri nasıl sürdürdüğünü anlattı. Attırdım dediği kişilerden bırı hızlı Atatürkçü idi. Ben ona bunu anlattım. Hayli şaşırdı. Nasıl olur, o kişi Arapça hocası, dedi. Kardeşi gibi sanmıştım diye ilave etti. Demekki önemli olan suç değil, kim olduğudur.

Yirmi yıl sonra Ordu İmam Hatip Okulu müdürü ile

yazlıkta komşu olmuştum. Melih Gökçek"i sitayişle anlatıyordu. Ona dedimki "Ne olurdu arkadaşlarımızı rahat bıraksaydınız da yeni Melih'ler yetişse idi dedim. O tarihte yanlış yaptığını itiraf etti.

Ordu Mücadele Birliği hareketini bağrına bastı. Mecmua her eve giriyordu. Dernek binası gençlerle doluyordu. Ancak ne varki bizim temsil ettiğimiz Milliyetçi ve Mukaddesatçı düşünce iki farklı siyasi Parti tarafından temsil edilmeye başladı. Gençlerimizin bir kısmı bu partilere kaydılar. İyi niyetle belirtelim. Bunlar hizmetlerini buralarda vermeye başladılar.

Daha sonra Mahmut Özbay Orta Karadeniz'de Karargahı Samsun'a aktardı.. İrfan Küçükköy

*****

NOT: "Ordu'da anılması gereken arkadaşlarımız varsa, olaylar varsa, ek bilgiler varsa not düşün, değerlendirelim."İrfan Küçükköy

Yorum sayfalarında paylaştığım benim bu notum üzerine, Alaadttin Durali başta olmak üzere bazı arkadaşlardan önemli açıklamalar geldi. Bunların bir kısmını özetleyerek bu sayfaya aktaracağım.İ

İrfan Küçükköy

*****

DEĞERLENDİRME:

"O zamanlar bizlere maddi ve manevi destekleri olan Cemil Yüksel (müteahhit), Mehmet Güvenç (esnaf), Şirin Iyigün(terzi), Ahmet Yıldız (radyo tamircisi), Alaettin Güçlü'nün (Emekli Yarbay) isimleri zikredilebilir. Öğrencilerden aktif olarak mücadelenin içinde görev ifa eden İsmail Kahraman (daha sonraları bir müddet Ordu'nun sorumluluğunu üstlendi, bir ara Kabadüz Belediye Başkanlığı yaptı), Muharrem Şahin (Milli Eğitimden emekli oldu), Necati Kırış (Kastamonu Noteri), İsmet Ölçer, Durmuş Zor (Şu anda Ünye Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı), Yaşar Argan (Eğitimci), Hüseyin Başköy (Bir ara hakimlik yaptı. Şu anda Avukat), Zekeriya Özkan gibi isimleri sıralayabiliriz. Benim de hatırlayamadığım bazı isimler olabilir." ALAADDİN DURALİ

*****

DEĞERLENDİRME:

"kırk küsür yıllık bir anı yaşanılan çok ama hatırlanan okadar değil.O yılların Perşembe İlköğretmen Okulu 300 yatılı 500 gündüzlü öğrenci.Bu 800 öğrencinin 187 si Yeniden Milli Mücadele 405 de Pınar Dergisi abonesi.Derviş Sak ve Abdullah Güray hocalarımız.İstanbul Yüksek Öğretmen de okurken bizimle tatillerde bağlarını güçlü tutan Şefik Dursun,Avni Karakuş...Allah hepisinden razı olsun.

Okulun bazı öğrencileri,Necip Avcı şimdi Sayıştay üyesi,Şakir Albayrak İst.sürücü kurs.işl.Yasin Yılmaz...sizin ve İrfan Abi nin yazdıklarına ilaveten sorumluluk taşıyan arkadaşlarımız."

Yaşar Argan

*****

DEĞERLENDİRME:

"ORDULU MÜCADELECİLER OLARAK NASIL BİR DUYGU VE DÜŞÜNCEYE SAHİPTİK?

Öyle bir heyecan dalgası içinde yaşıyorduk ki, kısa zamanda Türkiye’nin çehresini değiştireceğimize inanıyorduk. İnkılâpçı olduğumuza inanmıştık. İnkılâpçı inancının gereğini yapan adamdı. Başka inançların kırıntısı onun hayatında olamazdı. Öyle bir inanç ki, o inanç uğruna göz kırpmadan hayat feda edilebilirdi. Hayatı öyle yaşamaya başlamıştık ki, İslam’ın vecibelerini yerine getirmek için yoğun bir gayret içindeydik. Kötülüğün zerresi bizim semtimize yaklaşmazdı. Hiçbir arkadaşımız sigara bile içmezdi. Feragat ve fedakârlık zirve yapmıştı. “Önce ben” diye bir düşünce asla olmazdı. Benmerkezci düşünce batı kültünün bir ürünüydü. Bizim semtimize uğramamalıydı. Fedakârlıkta bir yarış vardı. Nimete değil, külfete taliptik. Nimeti arkadaşlarımıza ikram ederdik. Arkadaş değil, kardeştik. Bu hayat tarzı bize büyük bir mutluluk veriyordu. Fedakârlık ne kadar çoksa, mutlulukta o kadar çoktu. Adeta bir sahabe hayatı yaşıyorduk. Gencecik yaşlarımızda olgun beyinler taşıyorduk. Bu duruşumuz toplum tarafından da takdirle karşılanıyordu. İnsanlara karşı saygımız, sevgimiz vardı. Korku ve gelecek endişesinin zerresi yoktu. Tarihi şan ve şerefle dolu olan bir millet, vereceğimiz mücadelenin neticesinde eski ihtişamına yeniden kavuşacaktı. Buna kesin olarak inanıyorduk. Kalplerimizde dağları devirecek bir iman vardı." Alaaddin Durali

*****

DEĞERLENDİRME:

MÜCADELE BİRLİĞİNİ NASIL TANIDIM?

1968-1969 Öğretim yılında Ordu’nun Korgan ilçesinde ortaokulu bitirdim. Aynı köyden bir arkadaşla birlikte ortaokulu bitirmiştik. Ortaokulun ilk mezunları bizdik. İlçemizde Lise yoktu. Babalarımız bizi 1969 yılında Ordu’ya götürüp Ordu Lisesine kayıt yaptırdılar. Babam İlçemizde dava vekilliği yapıyordu. O zamanlar her ilçede avukat bulunmazdı.

"Kitapçıdan o zamanlar yayınlanan Bizim Anadolu gazetesini almıştım, kitapçı dükkânının önünde gazetenin manşetlerine göz atarken yanıma iki kişi yaklaştı. Selam verdiler. Neden bu gazeteyi okuduğumu sordular. Galiba milliyetçisin dediler. Nerde okuduğumu sordular. Lisede okuduğumu söyledim. Kendilerini tanıttılar. Çapadan mezun olduklarını, öğretmen olduklarını ve tayin beklediklerini söylediler. Mücadele Birliğini tanımama vesile olan bu kişiler Avni Karakuş ve Fehmi Yener idi. Ev sohbetleri yaptıklarını, istersem benimde gelebileceğimi söylediler. Bana adres verdiler. Dedikleri gün ve saatte adrese gittim. Bu bir öğrenci evi idi. Tamamı İmam Hatip Okulunda okuyan 8-10 civarında öğrenci vardı. Yeniden Milli Mücadele mecmuasını ilk defa orada gördüm. Zaten yeni çıkmaya başlamış. İlk gördüğüm mecmuanın kapağında başında Amerikan bayrağı olan bir maymun, Orak-çekiç olan bir ayı vardı. Her ikisin ipleri yakasında altı köşeli siyon yıldızı olan bir kişinin elinde ve onları oynatıyordu. Üzerinde de “Emperyalizmin Beyni Siyonizmdir” diye yazıyordu. Emperyalizmin beyninin Siyonizm olduğunu izah eden orta sayfada geniş bir yazı vardı. Fehmi Yener bu yazıyı paragraf paragraf okuyor, Avni Karakuş izah ediyordu. Çok etkilenmiştim. O günden itibaren orada bulunanlarla irtibatımı hiç koparmadım. Daha sonra İmam Hatip Okulu Öğretmeni Taci Dönmez’le tanıştım. Artık her hafta İmam Hatip Okulu öğrencisi İsmail Kahraman’ın evinde kültür çalışmaları yapıyorduk. Her hafta mecmuanın gelişini büyük bir heyecanla bekliyorduk. Mecmua bize Ulusoy otobüsleri ile gönderilirdi. Pazartesi günleri saat 14.00 civarı otobüs gelirdi. Otobüsün gelişini sabırsızlıkla bekler, mecmua paketini alır, hemen büyük bir heyecanla su gibi okurduk. Mecmuanın öncelikle başyazısı okunur, haftalık bir talimat gibi algılanırdı. Bir hafta boyu mecmuada işlenen konuları her tarafta herkese anlatmaya, mecmuanın okuyucu sayısını artırmaya çalışırdık. Çevre il ve ilçelere mecmua satmaya giderdik Bir gün Giresun’a gittik. Sokaklarda dolaşırken TÖS’ün levhasını gördük ve içeri girdik. O zamanlar TÖS, (daha sonra TÖB-DER oldu) sol cenahta çok aktif olan bir öğretmen sendikası idi. “Millet düşmanlarına ve hainlere karşı, Milli ve manevi değerlere bağlı, İslam’a saygılı, anti-emperyalist, anti-komünist milli dava mecmuası Yeniden Milli Mücadele” diye dergiyi tanıtmaya çalıştık. Onlarla fikir mücadelesine girdiğimizi hatırlıyorum. Kısa zamanda Ordu’da satılan mecmua sayısı 650 yi geçmişti. Hatırladığım kadarıyla o yıllar Ordu’nun nüfusu 80.000 idi. Bu nüfusa göre satılan mecmua sayısı çok ciddi bir sayı idi. Bir mecmua için belki bugün bile bu rakam çok büyük bir rakamdır."Alaaddin Durali

*****

DEĞERLENDİRME:

"ORDU’DA MİLLİYETÇİ KÜLTÜR DERNEĞİ AÇILIYOR

Ordu’daki faaliyetlerimizi sevk ve idare etmek, bize ağabeylik yapmak, rehberlik yapmak üzere Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisi Mahmut Özbay sorumlu olarak görevlendirildi. Mahmut ağabeyi bize İrfan Küçükköy Ağabey getirmişti. Artık Ordu’nun sorumluluğu Mahmut Özbay’ın omuzlarındaydı. Ona birkaç ay yardımcı olmak üzere Ankara Fen Fakültesi öğrencisi Mehmet Uz isminde birisi de Ordu'ya gelmişti. Ordu’dan ayrıldıktan sonra Mehmet Uz’a hiçbir yerde rastlamadım ve hiçbir haberim olmadı. Nerdedir, ne yapar bilmiyorum. Mahmut Özbay’ın göreve başlamasıyla birlikte yoğun bir faaliyetin içine girildi. Öncelikle yasal bir mekâna kavuşmak için Ordu Milliyetçi Kültür Derneği kuruldu. ,,,

Öğrencilerden derneğin aktif elemanları Recep Azaklı, Necati Kırış, İsmail Kahraman,Hüseyin Başköy, Osman Ağca, Muharrem Şahin, Sebahattin Öztürk, Zekeriya Özkan, Hasan Güleç ve ismini zikredemediğim birçok arkadaş her biri bir ateş parçasıydı. Ordu’nun çok yakın ilçesi olan Perşembe Öğretmen Okulundan Yaşar Argan, Durmuş Zor, İsmet Ölçer, Şakir Albayrak, Necip Avcı, Mehmet ve Süleyman Karakoyunlu kardeşler her fırsatta derneğe gelen ve kendi okullarında ve Perşembe’de Milli Mücadelenin sancağını dalgalandıran isimlerdi. Onların başlarında da aynı okulda öğretmen olan Derviş Sak ve Abdullah Güray ağabeyler vardı.

Hepimiz lise seviyesinde öğrencilerdik. En büyüğümüz sorumlumuz olan Mahmut Özbay’dı. O da Hukuk Fakültesi 1. Sınıf öğrencisiydi. Bize o zamanlar Müteahhit Cemil Yüksel, Esnaf Mehmet Güvenç, Terzi Şirin İyigün, Radyo Tamircisi Ahmet Yıldız, Emekli Yarbay Alaettin Güçlü’nün maddi ve manevi destekleri oldu. Onlarla birlikte kendimizi daha güçlü hissediyorduk. Ordu İmam Hatip Lisesinde Öğretmen olan Sami Gönen, Taci Dönmez, Mehmet Öztürk, Nevzat Yüksel’in, Ordu Lisesinde Öğretmen olan Fehmi Yener’in, Perşembe Öğretmen Okulu öğretmenlerinden Derviş Sak ve Abdullah Güray’ın varlıkları bizlere ayrı bir güç ve heyecan veriyordu.

Her hafta faaliyetlerimizi rapor ederdik. Kimlerle görüştük, kimleri abone yaptık, kimleri kazandık, ne gibi engellerle karşılaştık bunlar anlatılırdı. Her hafta yeni bir başlangıç, yeni bir heyecandı.

Siyasi alanda haftalık Yeniden Milli Mücadele dergisi, kültür ve edebiyat alanında aylık Pınar dergisi, İnceleme, araştırma ve bilim alanında üç ayda bir yayınlanan Gerçek dergisi bizi fikri olarak besleyen, bize yön gösteren dergilerdi. Bunları hem okuyor, hem anlatıyor ve hem de tanıtıyorduk. Siyasetin içinde ve fakat siyaset üstü bir konumumuz vardı. Bu ülke için hizmet eden, fikir üreten herkese ve her gruba sempatiyle bakıyor ve eşit mesafede bulunuyorduk.

Başka illerden gelen bir ağabeyimiz olduğu zaman ayrı bir heyecan yaşardık. İstanbul’dan her ay İrfan Küçükköy ağabey gelir, birkaç gün kalır ve giderdi. İrfan ağabey kadar sık olmasa da zaman zaman Avukat Yıldırım Kemal Akıncı ağabey gelirdi. Abdullah Yaman ağabeyin geldiğini hatırlıyorum. Hatıpzade mahlasıyla şiirler yazardı. Gerçek dergisinde yazıları çıkardı. Şiir ve hikâye yazmak için bizleri teşvik ettiğini hatırlıyorum. Hatta kaldığı o bir iki gün içinde şiir denemelerimiz olmuştur. Şiir yazmak ayrı bir kabiliyet. O zamanki arkadaşlarımızdan Necati Kırış’ın bu yönde bir kabiliyeti vardı. Şu anda Kastamonu Noteri. Zaman zaman şiirlerini okuyoruz. Hala yazmaya devam ediyor. Trabzon’dan Halis Ölmez gelirdi. Trabzon Lisesinde öğretmendi. Daha sonra Üniversiteye geçti ve Profesör oldu. Giresun Lisesinde Öğretmenlik yapan Ulvi Avcıata gelirdi. O da Üniversiteye intisap etti ve Profesör oldu. Kendisi Ordulu olan, vaizlik ve müftülük yapan Rahmetli İsa Akdeniz ağabey de gelir giderdi. Milli Mücadelenin kalesi olan, İlköğretmen Okullarından seçilen seçkin öğrencilerin okuduğu Çapa Yüksek Öğretmen Okulunun önde gelenlerinden, Ordumuzun yiğit delikanlılarından Şefik Dursun ağabeyin geldiğini hatırlıyorum. Şefik Ağabey de kısa bir müddet öğretmenlik yaptıktan sonra üniversiteye intisap etti ve profesör oldu. Her biri seçilmiş parlak beyinlerdi." Alaaddin Durali

*****

DEĞERLENDİRME:

ZEKERİYA ERDİM

"Zekeriya Erdim'i de anmam gerekir., Öğretmen Okulunda okurken aktif olarak katıldı. Başarılı bir teşkilatcı idi. Üniversite hayatını nerde sürdürdü bilmiyorum. İstanbul'da özel okullarda öğretmenlik yaptı. Önce özel bir okul açtı

Sonra özel okullar zinciri kurdu. Özel yeteneklere dayanan özel okullar kurmak istiyordu. Ne yaptı bilmiyorum." İrfan Küçükköy

*****

DEĞERLENDİRME:

OSMAN AĞCA,

"Osman Ağca hangi fakültede okudu bilmiyorum. Istanbul'da gözlük optik dükkanı açtı. Sonra ithslatçı ihracatçı oldu. Sonra inşaat işlerine girişti. Dev inşaatlar yaptığını duydum. Bir ara adını Basında gördüm. Hangi sebeple olduğunu hatırlamıyorum."

Aladdin Durali arkadaşımıza vukuflu katkılarından ötürü teşekkür ederim. Değerlendirmelerinde geçen arkadaşlarımızın önemli bir kısmını hatırladım. Hepsini takdir ediyorum. Hepsinden Allah razı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İrfan Küçükköy Arşivi