Selami Kaytancı: Saraydaki casuslar!..

Selami Kaytancı: Saraydaki casuslar!..
Selami Kaytancı:'Bu Yahudiler, her daim ihanetten geri durmamışlardır. Doktor olmuş, Yavuz’u, Fatih’i zehirlemişlerdir. Onların bu yaptığı ihanet de, göz yaşartan, kalp burkan cinstendir!.. Tam bir ekmek yediği sofraya bıçak saplama hadisesidir!..'

Kendi şahsıma ben, SİYONİST OLMAYAN, namuslu, dürüst YAHUDİlere hayranım!.. Diyeceksiniz ki, Siyonist olmayan, dürüst, namuslu Yahudi de var mıymış?!.. Vardır, vardır!.. İyi de, neyine hayransın?!.. Allah’ın, bir zamanlar üstün kavim olarak seçtiği bu millet, zekası, çalışkanlığı, kabiliyetleri ile bende hep hayranlık uyandırmıştır!.. İsterseniz şöyle bir bakınız; hangi bilim, hangi sanat, hangi ekonomi – ticaret – iktisat – sanayi  alanında, dünya çapında bir Yahudi ile karşılaşmazsınız?!.. Nobel’in bir numaralı abonesi de yine onlardır…

'Kaç türlü vatan hainliği vardır?!..

Zeytinyağlı yiyemem aman!..

Fulbright Commission’u…

FETO, NATO, BOP ve Evangelizm..

Türkiye petrolleri, ya da ihanetin belgesi!..

Ayrılmış Anne - Babalar Ve Çocuklar!

 

Gel gör ki, bu benim hayranı olduğum kavimle, bizim aramızda yaşananlar, “göz yaşartacak” cinstendir!.. “Göz yaşartacak” ifadesini özenle seçtim!.. Zira, insanın sevinçten, güzel duygulardan dolayı da gözleri yaşarır, acı ve ıstıraptan da gözleri yaşarır!..

Önce, kronolojik olarak, bu kavimle ilişkilerimize kısaca bir göz atalım. Bundan 500 sene önce, 1492’de, Endülüs’ü yıkıp İspanya’yı Müslümanlardan alan Hıristiyan İspanyollar,  İspanya’da yaşayan yaklaşık 300. 000 civarındaki “Sefarad Yahudileri”ni sürgün ettiler. Bu Yahudiler,  II. Bayezid’in âlicenaplığı sayesinde, engizisyon mahkemelerinden, vahşi Batı’nın soykırımından, Osmanlı’ya sığınarak kurtulmuştu. Avrupa’daki hiçbir ülkenin kabul etmediği bu Yahudilere, Osmanlı, “ehl-i kitaptır” diyerek, kucak açmış; İspanyolların zulmünden kurtarmış, bir kısmını, Balkanlardaki topraklarına, bir kısmını da Anadolu’ya yerleştirmişti.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, kaybettiğimiz topraklarda yaşayan Yahudiler, her daim rahat ettikleri, güven içinde, varlıklı bir yaşam sürdürdükleri Osmanlı topraklarına göçtüler. İkinci Dünya Savaşı’nda, Hitler faşizminden kaçan binlerce “Eşkenaz Yahudisi”, yine kurtuluşu Türkiye’de buldu. Yahudi akademisyenler, Türk üniversitelerinde kürsü sahibi oldular, üniversitelerimizi işgal ettiler..

Türklerle Yahudiler arasındaki belki de en önemli ilişki, SABATAYCI Yahudilerle olan ilişkidir. 17. Yüzyıl ortalarında, İzmir Yahudilerinden SABATAY SEVİ, kendisini Yahudilerin beklenen kurtarıcı Mesih’i ilan etmişti. Bu, Avrupa ve Ortadoğu Yahudileri arasında büyük bir heyecan yarattı ve büyük bir taraftar kitlesi oluşturdu. Padişah IV. Mehmet, onun bu hareketini bir isyan başlangıcı olarak görerek, onu sarayına getirtmiş, kendisini kılıcın kesmeyeceğini, okun batmayacağını vs. iddia eden bu kişiden, Yahudileri ve halkı topladığı bir meydanda, Mesihliğini mucize göstererek ispatlamasını istemişti. Ayakları titremeye başlayan sahte Mesih Sabatay Sevi, iddiasını ispatlayamayınca, kurtuluşu Müslüman olmakta bulmuştu. Görünüşte Müslüman olarak Mehmet adını alan bu sahte Mesih’e, devlet maaş bile bağlamıştı; ama o,  asla Müslüman olmamış, gizli bir Yahudi olarak inancını devam ettirmişti.

Ölümünden sonra, özellikle Selanik’te yaşayan taraftarları, Sabataycılığı devam ettirmeye çalışmışlardır. Tevrat – Kabbala ekolüne bağlı olan Sabataycıların tek hedefleri, İsrail’i kurmaktı.

Şu an Türkiye’de yaşayan Yahudi sayısı, 27 bin civarındadır. Peki, ne kadar Sabataycı var?!.. Kendilerine “BEYAZ TÜRK” adını veren ve adı soyadı bizden olan Sabataycı sayısı, bunların kimlikleri, işgal ettikleri mevki ve makamlar ise, şaşkınlık verecek düzeyde olup apayrı bir araştırma konusudur.

Şimdi bu kadar giriş cümlesinden sonra, asıl konumuza gelelim… Bunlara bizim ecdadımızın yaptığı iyilikler, göz yaşartıcı cinstendir. Asırlardır orda burda uğradıkları zulüm ve soykırımdan kurtarıp güven ve huzura kavuşturduğumuz bu Yahudiler, ne yazık ki, Allah’ın lanetlediği kavim olma özelliğini kaybetmeyerek, koynumuzda beslediğimiz birer yılan olmuşlardır!.. Osmanlı saraylarına doktor, bilim adamı v.s kılığında sızan  ve padişahların güven ve iltifatına mazhar olan bu Yahudiler, her daim ihanetten geri durmamışlardır. Doktor olmuş, Yavuz’u, Fatih’i zehirlemişlerdir. Onların bu yaptığı ihanet de, göz yaşartan, kalp burkan cinstendir!.. Tam bir ekmek yediği sofraya bıçak saplama hadisesidir!..

Şimdi sizleri TRT I’de yayımlanan “PAYİTAHT ABDÜLHAMİT” dizisine götürmek istiyorum… Birçok kişi tarafından, çeşitli yönleriyle eleştirilse de bu dizi, “SARAYDAKİ CASUSLAR”ı günümüz gençliğine, günümüz Türk insanına tanıtması, hatırlatması açısından, son yıllarda yayımlanan en değerli Türk dizilerindendir.

Dizide tanıdığımız Teodor Harzl, Emmanuel Karasso, yakın tarihimizde çok çok önemli yere sahip, Osmanlı’yı yıkan ve günümüzde İslam âleminin başının belası İsrail’i kuran isimlerdir.

Ben bunların yanında, dizide izlediğimiz bir isme, Gerfand Efendi’ye dikkat çekmek istiyorum… Dizide Gerfand Efendi, II. Abdülhamit Han’ın, gençliğinde edindiği bir Alman dostudur. Ancak, Osmanlı toprağına girdiğinde, beynelmilel sermayenin maşası, para babası pozisyonundaki “Parvus” adlı hain, onu tutsak ederek onun  kılığına girip Abdülhamit Han’a ulaşmayı ve ondan Osmanlı’nın birçok sırrını çalmayı başarır. Bu, dizideki bir kurgudur!..

İşte şimdi burada sizlere bir kitaptan ve II. Abdülhamit Han döneminde saraya sızan ve Abdülhamit Han’ın en yakınına yerleşerek ondan, devletin birçok sırrını çalmayı başaran gerçek birinden söz etmek istiyorum… Kitap, Mim Kemal Öke tarafından kaleme alınmış ve İrfan Yayınevi’nce yayımlanmış olan “Saraydaki Casus/ Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi: Vambery” adını taşıyor.

Bu yazımıza ilham kaynağı olan kişi de, kitabın isminden anlaşılacağı gibi, VAMBERY’DİR.

KİMDİR BU VAMBERY?!..

Tam adı, ARMİNİUS HERMANN VAMBERY… Ulusalcı – Kemalist çevrelerce, “Türk dostu, Türk milliyetçisi” gibi sıfatlarla yüceltilen bu kişi, bir “MACAR YAHUDİSİ”dir.  Dünyada ilk “Türk Derneği”ni kurarak “Türk milliyetçiliği”ni başlatan kişidir. Prof. Dr. Arminius Hermann VAMBERY, en büyük “TÜRKOLOG” olarak çıkar karşımıza… 10 dil bilen, Türkçe, Türkçe’nin lehçeleri konularında en büyük araştırmaları yapmış bir dil bilimcidir. Bu konularda yayımlanmış birçok lügati ve eseri mevcuttur.

İttihatçılara hocalık yapmış, Türk milliyetçilerinin akıl hocalığını yapmış bu kişi, 1910’da kurulan “Turan Cemiyeti”nin de onursal başkanlığını yapmıştır. Üniversitelerde ilk “Türkoloji Kürsüsü”nü de 1870 yılında Budapeşte’de Vambery kurmuştur. Bir Yahudi, neden “Türkoloji Enstitüsü” açarak kürsü kurar?!..  “Türkçülük” teorisinin Osmanlı topraklarında doğmasına yol açanlar, 1848 devrimlerinden sonra ülkelerinden kaçıp İstanbul’a gelen Macar ve Polonyalı Yahudi sürgünler ile Rusya’dan gelen Türk ve Yahudi kökenli aydın geçinen bedbahtlardır.

Şimdi, Vambery ile ilgili bilinmeyen ilginç özellikleri, “Siyonizm’in İlk Casusu” diye tanımlayan, Eski MOSSAD Direktörü ve İsrail Ulusal Güvenlik Kurulu Sekreteri EFRAİM HALEVY’nin ağzından dinleyelim:

MOSSAD DİREKTÖRÜ: SİYONİZM’İN İLK CASUSU

Halevy, 8 Kasım 2009 tarihinde Londra’daki Hamsptead Sinagog’unda, İsrail istihbarat tarihi üzerine yaptığı konuşmada “Siyoizm’in İlk Casusu” diye tanımladığı Vambery ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Konuşmasının bir kısmı National Post’ta da yayınlanan Halevy, İsrail istihbarat tarihinin 19. yüzyıla kadar geriye gittiğini belirterek, Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl ve Siyonizm’in ilk casusu diye tanımladığı Arminius Vambery’nin İstanbul’daki buluşmaları üzerine ilginç bilgiler verdi.

 

SULTAN ABDÜLHAMİT’LE GÖRÜŞMEYİ, O  AYARLADI

Halevy’e göre, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için Sultan Abdülhamit’le görüşmek isteyen, ancak bir türlü saraya girmeyi başaramayan THEODOR HERZL, Osmanlı paşalarının güvenini kazanmış olan Macar Yahudisi Arminius Vambery’e gitti. Yüklü miktarda para karşılığında Vambery, saraydaki tanıdıklarının da yardımıyla Herzl’i Sultan Abdülhamit ile görüştürdü. Sultan Abdülhamit’e, Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm borçlarını ödemesi karşılığında Filistin’i isteyen Herlz, istediğini alamayarak geri dönmüştü.

‘TÜRK’ OLUP SADRAZAM’A SEKRETER OLDU

Theodor Herzl’i Sultan Abdülhamit’le görüştüren Vambery’nin hayat hikayesi hakkında bilgi veren eski MOSSAD Direktörü Havely’e göre, kadın terzisinde çırak olarak işe başlayan Vambrey, okula gitmek için bulduğu destek sayesinde 16 yaşına geldiğinde 10 dil konuşabiliyordu. 20 yaşına geldiğinde, Osmanlıca’yı çok iyi konuşabilen ve Osmanlı kültürüne hakim olan Vambery, İstanbul’a hareket etti ve kısa bir süre sonra ‘Türk’ olup, “RAŞİT” ismini aldı ve  bir Osmanlı generaline, “Sadrazam Keçecizade Mehmet Fuat Paşa”ya sekreter oldu. (Keçecizade Mehmet Fuat Paşa, Osmanlı döneminin en ünlü Masonlarından biri olarak tanınıyor.)

KENDİSİNİ SÜNNİ DERVİŞİ OLARAK TANITTI

İstanbul’da kısa süre içerisinde, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde konuşulan 20 dile ve lehçeye hakim olan Vambery, Türkçe-Almanca sözlüğü de yazdı. Halevy, Vambery’nin Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunduğu sırada, kendisini Sünni bir derviş olarak tanıttığını ve daha önce hiçbir Avrupalı’nın çıkmadığı gezilere çıktığını söyledi. Halevy’e göre, Mekke’den gelen bir grup hacı kafilesine katılan Vambery, İran, Buhara ve Semerkant’ı gezdi ve ardından 1864’te “Orta Asya’ya Seyahatler” isimli bir kitap yazdı. Orta Asya seyahatinden döndükten ve kitabını yayınladıktan sonra Vambery, Budapeşte Üniversitesi’nde Doğu Dilleri Profesörü olarak atandı ve burada 40 yıl boyunca araştırmalar yaptı.

MOSSAD’IN ROL MODELİ VAMBERY

Vambrey’nin gelecek nesiller için bir model olduğunu belirten Halevy, Vambery’nin kendisini, genellikle, “hedef seçtiklerinin dinindenmiş gibi” gösterdiğini ve bu şekilde onların güven ve saygısını kazandığını söyledi. İsrail istihbaratı MOSSAD’ın Vambery’nin yolundan gittiğini söyleyen Halevy, Vambery ile ilgili şimdiye kadar bilinmeyen bir gerçeği de açıklamış oldu. Vambery’nin dört kez din değiştirdiğini ve akademik çalışmalarıyla eş zamanlı olarak hem Osmanlı hem de İngiliz istihbaratı görevlerini yürüttüğünü söyleyen Halevy, Vambery’in sadece İngilizlere istihbarat sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda Rusların Orta Asya’daki İngiliz menfaatlerine yönelik tehdidine karşı çalışmalar yaptığını belirtti.

Evet, “RAŞİT EFENDİ” kimliğinde, II. Abdülhamit Han’ın yanıbaşında duran ve Abdülhamit Han’ın, “dertleştiği, içini döktüğü, sırlarını paylaştığı tek yabancı” olma özelliğini kazanmış olan bu Macar Yahudisi, “SARAYDAKİ CASUS” olarak, Osmanlı’yı yıkan virüs olan “KAVMİYETÇİLİK – TÜRKÇÜLÜK” mikrobunu, Osmanlı topraklarında yayan kişidir.

 Allah, Müslümanlardan “merhametli” olmalarını istemiş; ama acaba “gafil, aptal, sersem” olmalarını da istemiş midir?!.. Tarihimizde bu alçak, bu lanetlenmiş kavmin bize yaptıklarını, hiçbir yılan, hiçbir akrep yapmamıştır!.. “Müslüman, bir delikten iki defa sokulmaz!..” diyoruz da, be kardeşim, bu kaçıncı sokuluşumuzdur aynı delikten?!.. LAWRENS’in nasıl bir Müslüman kılığına girip, dönme Yahudi Cemal Paşalar yardımıyla, Arap kardeşlerimizi iğfal ederek, Ortadoğu’yu Osmanlı’dan kopardığını, yıllar sonra ibretle okuyup öğrendik…

 

Şimdi, günümüze gelmek istiyorum… Merhum Âkif:

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!..

Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?!..

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?!.. diyor.

 

ERBAKAN VE ERDOĞAN

Benim Türk siyaset tarihinde, II. Abdülhamit Han’dan sonra, en şuurlu, en uyanık, en dürüst ve en vatansever Müslüman siyasetçi olarak gördüğüm kişi, rahmetli “DAYIM OĞLU” Erbakan Hoca’mdır. Ne var ki, yıllar sonra anlıyoruz ki, bu alçak SABATAY’lar, bu alçak Siyonist Yahudiler, Erbakan Hoca’nın etrafını da sarmışlar… “Kim bunlar?!..” diye de sormayın!.. O alçak yaratıklar, şu an Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında da fır fır dönüyorlar!.. Tehlike, asla geçmiş değildir!.. Atalar, “Avcı ne kadar av bilse de ayı, o kadar yol bilir!..” demişler. Bu ayılar, karşımıza kimi zaman Müslüman kılıklı imam FETO, kimi zaman FETÖ’yü şöyle veya böyle savunan herhangi bir partiden siyasetçi, yazar, gazeteci, sanatçı, akademisyen, sanayici;  kimi zaman da milliyetçi kılıklı bilmem kim olarak çıkarılmaktadır!.. Erbakan Hoca’nın rahle-i tedrisatından geçmiş ve ondan gerekli tüm bilgileri almış, aralarında gizli bir sözleşme olduğunu bildiğim Recep Tayyip, ne yazık ki, bu ayılar, bu domuzlar sürüsüyle genellikle tek başına savaşmakta, âdeta bir “yalnız savaşçı” konumundadır… Acaba diyor insan, Beştepe’deki Saray’da, sarayın etrafında, kaç tane casus var?!.. Kimdir bu “SARAYDAKİ CASUSLAR”?!..

Peki, ölçü nedir?!.. Bunları nasıl ayırıp ayrıştırıp teşhis edeceğiz?!..

İŞTE ÖLÇÜ: Ölçüyü, İmam Şafi Hazretleri vermektedir. Diyor ki: “Fitne zamanında, okları takip ediniz!.. Oklar, kimin üzerine çevrilmişse, o kişi, hak üzeredir!..”

 

Selami Kaytancı

28.12.2017, Adana

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum