Mehmet Yürekli

Mehmet Yürekli

Caminin adı 28 Şubat'ta değişmedi mi?

Caminin adı 28 Şubat'ta değişmedi mi?

Caminin adı 28 Şubat'ta değişmedi mi?

 

Din sermaye ilişkisini açıklayan iki olay anlatacağım..

İkisi de Erbakan'a karşı yapılan darbede..

Sermayenin aldığı tavırı ortaya koymaktadır.

 

Yıl, 1975. Bülent Ecevit, başbakan.

Necmettin Erbakan, başbakan yardımcısı..

CHP – MSP koalisyonu dönemi.

Üstelik Kıbrıs Barış Harekatı yeni gerçekleştirilmiş..

Milli duyguların dorukta olduğu bir dönem.

Dönemin Diyanet İşleri Başkanı da, bilindiği gibi Lütfü Doğan!

 

Vehbi Koç’un Diyanet’e Müdahalesi

İş adamı Vehbi Koç, Cuma hutbesindeki “Tanrı demeyin, Allah deyin” sözlerinden rahatsız olmuş.

Koç’un Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan’a tepkisini içeren ‘talimat’ gibi bir mektubu vardır: “Sayın Bay Doğan, geçen hafta Dolmabahçe camiinde Cuma namazında hatip hutbeye çıkarak bir takım Türkçe terimlerden bahsetti. Bu arada ‘bazıları Tanrı diyor, Tanrı demeyin Allah deyin’ dedi. Bunu hayretle dinledim. O akşam başka bir camiye giden bir arkadaşımla beraberdim, onun gittiği camide de hatip ‘Günaydın demeyin, Selamunaleyküm deyin!’ demiş, arkadaşım da buna hayret etmiş. Bu bir talimatla mı oluyor, yoksa hatipler kendileri mi söylüyorlar? Büyük bir reaksiyon yaratmaktadır. Tanrı sözü çok güzel bir sözdür. Bu hususu sizin gibi geniş görüşlü bir din liderinize duyurmak için bu mektubu yazıyor, saygılarımı sunuyorum.”

Lütfü Doğan ise verdiği cevabi mektupta “Allah” yerine “Tanrı” diyerek şu cümleleri yazmış: “Sayın Vehbi Koç. Başkanlıkça ‘Tanrı, Günaydın’ demeyin diye özel bir talimatımız yoktur. Hatipler kendi anlayış seviyesine göre hareket ediyorlar. Sürdürdüğümüz eğitimlerle uygun anlayışa getirmeğe çalışıyoruz. Takdir edersiniz ki bu zaman isteyen bir konudur. Uyarınıza teşekkür eder, Yüce Tanrı’dan sağlıklar, başarılar dua eder, selam ve sevgilerimi sunarım.”

Diyanet İşleri Başkanı Doğan’ınSürdürdüğümüz eğitimlerle uygun anlayışa getirmeğe çalışıyoruz. Takdir edersiniz ki bu zaman isteyen bir konudur.” sözleri, dini hayat üzerindeki baskıyı ifade etmektedir. Aynı zamanda da din sermaye ilişkisini ortaya koyar!

Din siyaset ilişkisi, din devlet ilişkisi çok tartışılan konulardandır. Ne var ki din sermaye ilişkisi nedense bu ülkede konuşulmaz.. Sermayenin dünya güçleriyle ilişkisi, sistemdeki yeri ve ağırlığı, toplum karşısındaki tavrı üzerine ateşli tartışmalar yürütülür ama din sermaye ilişkisine dair tek kelime söylenmez.. Din sermaye ilişkisine dair derin bir sessizlik hala sürmektedir.

Sermaye, bu ülkede dünya güçleriyle işbirliğine girmenin verdiği şımarıklıkla küstahlık yapar, kendini devletin de, siyasetin de, dinin de üstünde görür..

Koç’un Diyanet’e müdahale olayı, eski Türkiye’deki Batıcı sistemde, sivil asker bürokrasinin yanı sıra iş adamlarının bile devletin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na hesap sorma yetkisini kendisinde gördüğünü ortaya koymuyor mu? Vatandaşa din özgürlüğü bu ülkede çok mu görüyor?

Koç’un mektubunun Ecevit’e bakan yönü olduğunu belirtip geçeceğim. Kızım sana söyleyeyim gelinim sen anla yöntemiyle hükümete de bir uyarı olduğu belli. Diyanete müdahale, işin bahanesi bile kalabilir.

Nitekim Kıbrıs fatihi olan “CHP MSP Koalisyon Hükümeti” o günlerde pat diye çöküverdi..

Mustafa Yürekli, CHP MSP Koalisyon Hükümeti'nin sona erdirilişinin gerçek bir darbe olduğunu açıklamıştır. Darbeler tarihinde adı anılmayan bir darbe olduğunu söyler. Ama üzerinde hiç durulmaz, yakın siyasi tarihte.

 

Sermaye Darbeseverdir

1975’ten 12 Eylül 1980’e kadar olan o beş yıllık süreçte Türkiye büyük bir baskı altında kalmıştır. Bir yandan karaborsalar, öte yandan terör ve siyasi istikrarsızlık.. Silindir gibi ezmiştir halkı.

Darbe dönemlerinde, cuntaları arkadan iteleyen iş dünyasındaki mahut çevreler servetlerini katlamışlardır. Normal dönemlere göre kriz dönemlerinde sermaye daha hızlı ve büyük semirmiştir. Dolayısıyla TÜSİAD kritik zamanlarda yaptığı açıklamalarıyla ayar verişi hala hafızalarda sıcaklığını korumaktadır. 28 Şubat günlerinde Erbakan Hoca’ya karşı TÜSİAD’ın yaptığı küstah açıklamalar hala kulaklarda çınlamaktadır..

Darbe dönemlerinde din sermaye ilişkisinin da ilginç örnekleri vardır. 28 Şubat 1997 post modern darbe döneminde sermayenin dine küstah baskısının pek çok örneği verilmiştir. Akademik özgürlüğüne kavuşunca üniversiteler bu konuda pek çok çalışma yapacaktır mutlaka..

 

Caminin Adı 28 Şubatta Değişiyor

Din sermaye ilişkisinin çarpıklığını ortaya koyan örneklerden biri de camilerin isimlerinin değiştirilmesidir..

Adanalı hayırseverler tarafından inşa edilen camiye şehir merkezinde olduğu için “Merkez Cami” adı verilmişti. Merkez Cami, 1990'lı yıllarda yapıldı. Tarihi Taşköprü yakınında, Seyhan Nehri kenarında bulunmaktadır.

Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan REFAHYOL hükümetine karşı yapılan 28 Şubat 1997 post modern darbesi koşullarında caminin adı değişmiştir: İnşaatı sona yaklaşan camiye Sabancı ailesi vergiden düşeceği bağışlar yapmış.. Ve caminin ismi, Hacı Sabancı Merkez Cami olmuş..

Caminin temeli, 3 Aralık 1988'de atılmış. 65 bin metrekarelik arsası Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilmiş; halkın bağışları ile caminin %65'i tamamlanmış. Geri kalan %35, Sabancı ailesi tarafından karşılanmış ve 1998 yılında caminin açılışı yapılmış; bu nedenle başlangıçta Merkez Camii olması düşünülen adı değişip “Sabancı Merkez Cami” olmuştur.

Sabancı Vakfı, internet istesinde “Türkiye Diyanet Vakfı ve Sabancı Vakfı’nın ortaklaşa yaptırdığı Sabancı Merkez Cami’nin mülkiyeti Adana Diyanet İşleri Vakfı’na ait olup, kullanım hakkı Adana İl Müftülüğü’ne devredilmiştir.” açıklaması bulunmaktadır.

 

Adananın Gündemi

Adanalı 20 yıldır şu soruların cevabını arıyor:

"Türkiye Diyanet Vakfı ve Sabancı Vakfı’nın ortaklaşa yaptırdı" ne demek? "Devredilmiş" ne demek? Bağışlama iması yok mu Sabancı Vakfı açıklamasında? Niçin bağıştan bahsedilmemektedir?

Caminin sona yaklaşan inşaatına yapılan bağışın %35 olduğu tespitini kim yapmıştır? Caminin inşaat maliyeti nedir? Bağış tutarı nedir?

Bu bağış bir reklam yatırımı değil mi? Bir süresi var mı?

Sabancı ailesi, şehir merkezinde arsasını satın alarak bir cami yaptıramaz mı?

Adanalıların bağışı niçin anılmıyor bile?

Diyanet Vakıfı ve Müftülük örtü olarak kullanılmıyor mu? Oysa halkın camisi “Açık Alan Reklam Yeri” haline getirilmemiş mi?

Stadyumlardan sonra köprülere, mabedlere ve tarihi eserlere de sponsor mu bulunacak? Ayasofya'ya kim sponsor olur acaba?

Sabancı ailesinin vergiden düştüğü bağış kaç liradır? O çapta bir açık alan reklamının ekonomik değeri nedir? Bu hesaplanamaz mı? 20 yıllık ücreti hesaplansa Sabancı ailesi borçlu çıkmaz mı?

Merkez Caminin isim değişikliğiyle 28 Şubat koşullarının bir ilgisi var mıdır? Bu konuda müftülükle nasıl bir ilişki yürütülmüştür? Kayıtları var mıdır?

Din sermaye ilişkisi olarak okunacak olursa bu olayın anlamı nedir?

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Yürekli Arşivi