İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Model Bir İslam Alimi: Konyalı Hoca Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi

Model Bir İslam Alimi: Konyalı Hoca Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi

haci-veyiszade-hoca.jpg

1887 yılında Konya’da dünyaya gelen Mustafa Efendi, maruf bir hoca olan Hacı Veyis Şükrü efendinin oğludur. Aile, aslen Konya’nın Şatır köyündendir. Meşhur şair Ali Ulvi Kurucu’nun amcasıdır. İyi bir ilim tahsili yapmış, medrese hocası olan babasından Sarf, Nahiv, Belagat gibi alet ilimlerini ve Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid, Usul gibi dini ilimleri tahsil etmiş ve büyük hocalar huzurunda imtihandan geçerek icazet almıştır. Ayrıca konularına maruf hocalardan hesap (matematik-cebir), hendese (geometri) ve (kozmografya) dersleri almıştır. Arapça'dan başka Edebi metinleri çözerek, şiirleri yorumlayacak kadar iyi seviyede Farsça öğrenmiştir. Hacı Veyiszade Hoca her konuda yüksek eğitim almış, o günkü tabiri ile mütebahhir (deniz gibi geniş) bir âlimdi.

Osmanlıların son zamanlarında, Medreseleri modernleştirme amacı ile, Konyalı âlim Ziya Efendi tarafından Islah-ı Medaris Merdresesi adıyla, ders usulü yerine, sınıf usulü tarzında bir eğitim kurumu kurulmuştur. Fen dersleri ile yabancı dil dersleri olan Islah-ı Medaris isimli medresede görev almış, derslere girmiştir. Daha sonra, bu medreseyi örnek alan aynı usulde Osmanlı devletinin birçok bölgesinde Daru’l-Hilafe isimli modern medreseler kurulmuştur. Hacı Veyiszade bu modern medreselerin Konya kuruluşunda bulunmuş ve orada müderrislik yapmıştır. Atatürk döneminde medreseler kapatılıp yerine İmam-Hatip Okulları kurulunca, bu sefer bu okullarda görev almıştır. 1933 yılında İmam-Hatip Okulları’nın eğitimi durdurulunca yasak da olsa fahri ve özel talebe yetiştirmeye de başlamış, takibatlara uğramış, sorgulardan geçirilmiş, eziyetler edilmiş ve fakat yine de devam etmiştir. 1951 yılında İmam-Hatip Okulları’nın yeniden açılması üzerine Konya’da açılmasına öncülük etmiş. 1960’da vefat edinceye kadar hoca olarak, koruyucu olarak hizmetlerini sürdürmüştür. Her dönemde medreseler, okullar kurarak, özellikle 1951’de Konya İmam-Hatip Okulu’nun kurulmasına, yaşamasına ve gelişmesine büyük hizmetler vererek, öncülük yaparak “Kurucu” soyadının hakkını vermiştir. Benim de İmam Hatip okulu'nda fıkıh hocam olmuştu,

Hacı Veyiszade, vazu nasihatleri ile rehber, yüksek ahlakı ile model, fakir fukarayı gözetmesi ile umut, etrafı ile yakın ilgisi ile dost, darda kalanların teselligahı, yolda kalmışların, ekmeksiz, susuz kalmışların müracaat merkezi, sahipsizlerin sahibi, kimsesizlerin kimsesi idi. İşinde problemi olan, aşında problemi olan, patronu ile işçisi ile problemi olan, ona derdini anlatır, ondan teselli edici birkaç cümle dinler, duasını alır, rahatlardı. Tavsiyeleri dini emir gibiydi.

Hacı Veyiszade hocamız, selam sembolü idi. Onun selamını duymak, duasını almak üzere, çoluk çocuk, yaşlı genç, herkes selama muhatap olacak şekilde vaziyet alırdı. Çok kişi varsa sıraya girerler, selam beklerlerdi. Eski üzüm pazarının büyük kapısı önünden geçiyordum. Çocuktum. Diğer çocuklarla birlikte sıraya girdik. Hocamız her çocuğun yüzüne bakarak tatlı bir tebessüm ile her birimize tek tek selam verdi. Biz de tek tek “Aleyküm Selam” dedik. “Allah vatana, millete, dine, imana, ananıza, babanıza hadim etsin. Evlatlarım, evlatlarım” diyerek önce bastonunu ileriye atarak yürümeye başladı. Yanında birkaç kişi daha vardı. Evinden camiye kadar, yedi sekiz yüz metrelik yolda hergün beş vakit onlarca sıra olurdu. Son zamanlarda faytonla gelir, giderdi. Faytonlardan boynunu uzatarak selam verirdi. İmam-Hatip Okulu’nda dersten çıkar, hademeler odasına geçerdi. Yirmi-otuz metrelik koridorda öğrenciler sıraya girerler, selam beklerlerdi. O kim bilir hangi umutla tek tek hepsinin yüzüne bakar, tatlı bir tebessümle selam verirdi. Hacı Veyiszade’yi ananlar ilk önce onun selam sembolü olduğunu ifade ederler.

Hocamız “namaz gönüllü” bir kişi idi. Her gittiği yerde hemen iki rekât nafile namaz kılardı. Buna fıkıh literatüründe “Tahiyyetü’l Mekân (mekânı selamlama namazı)” denir. Teneffüslerde hademeler odasına geçer, her teneffüste nafile namaz kılardı. Düğüne, derneğe, toplantıya, ziyarete nereye giderse, hemen iki rekât nafile namaz kılardı. Namazdan manevi bir haz alırdı. Onun bu halini görenler, namaz kılmaya, ibadet yapmaya bir heves duyarlardı.

Hocamızın gönlü ve dili duaya ayarlanmıştı. Va’zü nasihati dualarla, nizanlarla teyin edilmişti. Öğütleri de, bilgileri de, sorulara cevapları da, fetvaları da hep dua ile ifade ederdi. O tarihlerde otomobil, araba hatta belediye otobüsleri ne gezer. İnsanlar kilometrelerce yürüyerek sabah namazında şehrin ortasındaki Aziziye Camii’ni doldururlardı. Sabah namazından sonra, kuşluk vaktine kadar dualarla bezenmiş konuşmasını dinler, bazıları hocanın hücresinin önünde toplanırlar, tek tek yanına girerler, problemlerini anlatırlar, görüşlerini ve dualarını alırlardı. İstihare ricasında bulunanlar cevabını alırlardı. Bazı zamanlarda camiden çıkar bir pazarın önüne gider, açış duası yapardı. Cemaat âmin, derdi. Lonca sisteminde her çarşı, zanaat şeyhinin toplu duaları ile açılırdı. Sınıfımıza derse girer, selam verir, besmele çeker, sonra toplu olarak salâvat getirirdik. O söyler, biz tekrar ederdik. Sonra bir dua yapar, derse başlardı. O tarihlerde dini derslerin matbu kitapları yoktu. Bize fıkıh dersine geliyordu. Not tuttururdu. O notlardan hala hatırımda kalan bilgiler vardır. Yetmiş küsur yaşında olduğu halde sınıfa hâkimdi. En ufak bir dikkatsizliği bile ikaz eder, sonra da hemen dua ederdi.

Hacı Veyiszade hocamız garibanlar için bir sosyal güvence idi. Selam için sıraya girenlere bakar, ister ferasetiyle, ister kerametiyle diyelim. İhtiyaçlıyı tespit eder, avucunun içine ne kadar verdiğini göstermeden para sıkıştırırdı. Bu şekilde her gün onlarca kişiye para verirdi. Konya zenginleri hayırlarının, yerini tam bulacağından emin olarak hocaya para verirlerdi. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek şekilde, sahibi açıklanmadan verilen bu paranları, hemen fakirlere dağıtırdı. Öğrencilerinden ihtiyaçlı olanlarla ilgilenir, hem teselli edici cümleler söyler, hem de ihtiyacını temin ederdi.

İmam-hatip okullarının açılması ona büyük heyecan vermiştir. Meşhur Şair Ali Ulvi Kurucu, amcasının bu okulların açılması ile duyduğu heyecanı anlatır. Hatta bunun sebebini başlangıçta kavrayamadığını ancak, bu okulların toplumda fonksiyonları, etkileri, rehberlikleri ortaya çıktıktan sonra heyecanının sebebini anlayabildiğini söyler. Vefat edinceye kadar maddi, manevi destek vermiştir. Yaşlı olmasına rağmen köy köy dolaşıp hayır toplamıştır. Vefatından bir ay önceye kadar hasta hasta gelip derslere girmiştir.

5 Şubat 1960’da vefat etti. Vefat ettiği anda Konya Kapı Camii’ndeki heyecanı şöyle anlatayım. Cuma günü idi. Cami tıklım tıklım dolu. Müsevvid (müftü yardımcısı) Mehmet Ulucan (Arapça hocam) vaz etmekte. Va’zı bitirdi. “Fatiha” dedi. Cemaat cumanın sünnetini kılmak ıçın ayağa kalktı. Mehmet Ulucan hocamız kürsüde ayakta. Bir kişi kürsünün merdivenlerinden çıktı. Hocamıza bir şeyler söyledi. Hocamız cemaate eliyle oturun işareti yaparak, herkesi oturmaya çağırdı. Herkes oturduktan sonra “Muhterem cemaat! Size üzücü bir haber vereceğim. Mustafa Efendi vefat etmiş”. Bunu der demez camide bir uğultu koptu. Birçok kişi sesli ağlamaya başladı. Ulucan hoca halkın ağlaması dolayısıyla Cuma namazının fesada uğramasından korktu.

“Muhterem cemaat vefat eden Devretli Mustafa hoca imiş” dedi. Halk sakinleşti. Meğer aynı gün bu hoca da vefat etmiş. Namazdan sonra hocanın etrafında toplandılar. Hoca acı gerçeği itiraf etti. İnsanlar hocanın evinin önüne koştular. Sokağı doldurdular. Cenazesi Cumartesi günü kaldırıldı. Mahşeri bir kalabalık vardı. Hafif karlı bir Şubat günü idi. Eller üstünde cenaze ancak ikindiden sonra kabristana ulaşabildi.

Vefatından sonra Konya halkı ve talebeleri hatırasına sahip çıktılar. Adına büyük bir yurt kurdular ve aynı adla Konya’nın en büyük camisini yaptılar.

Başta Hayreddin Karaman, Ali Osman Koçkuzu, Mustafa Uzunpostalcı olmak üzere onlarca öğrencisi profesör oldular. Yüzlerce öğrencisi müftü, öğretmen, vaiz, imam olarak görev yaptılar.

Vefatı üzerinden altmış dört sene geçtiği halde, daha yeni vefat etmiş gibi, hatta hâlâ yaşıyormuş gibi Konya’da adı dillerde, sevgisi gönüllerdedir.

Allah rahmet eylesin. Hizmetleri mecur, Âhiret Yurdu Cennet olsun,

Yeğeni Şair Ali Ulvi Kurucu soruyor "Amca İmam Hatip okullarına neden çok değer veriyorsun ?. Cevap "A Yavrum, bu memleketi onlar ileriye götürecekler."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Küçükköy Arşivi