Mücadele Birliği İstanbul Sancağı Başkanı: Yılmaz Karaoğlu
Kitap: Mücadele Birliği Hareketi’nde İlkler
Hazırlayan: İrfan Küçükköy
Yılmaz Karaoğlu
Mücadele Birliği İstanbul Sancağı Başkanı
Yılmaz Karaoğlu, 1945 yılında Balıkesir’de dünyaya geldi. İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde okurken, 1966 yılında Mücadele Birliği Hareketi ile tanıştı. Harekete dahil olduğu andan itibaren teşkilatın ön saflarında bulundu.
1964 yılından beri isimsiz devam eden hareket,1967 yılında, Konya’da “Mücadele Birliği Genel Merkezi”nin kurulmasıyla resmiyet kazandı. Kurucular içinde Yılmaz Karaoğlu da vardı.
MÜCADELE BİRLİĞİ İSTANBUL SANCAĞI BAŞKANI
1968 yazında “Mücadele Birliği İstanbul Sancağı” açıldı ve başkanlığına Yılmaz Karaoğlu getirildi . (Şubelere tüzük maddelerine göre “Sancak” diyorduk.) Bu tarihten itibaren 1977 yılında rahatsızlığı dolayısıyla Bursa’da ikamet etmeğe başlayıncaya kadar, İstanbul çalışmalarında “İdol Şahsiyet” olarak büyük hizmetler sundu. (“İdol Şahsiyet” tabiri Mehmet Taşdiken’e aittir.)
1968 yazında Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarımız Konya’da çalışmalara katıldılar. Bunlardan biri de kardeşi Abdülkadir Karaoğlu olmuştu.
Yılmaz Karaoğlu her devirde Genel Merkez üyesi olarak aktif olmuştur. Esasen Genel Merkez çalışmalarıyla, İstanbul çalışmaları birbirlerinden ayrı düşünülmezdi. 1969 sonbaharında Yavuz Arslanargun’un hapse girmesiyle Aykut Edibali’nin en yakın arkadaşı olmaya başladı. Başta Aykut Edibali olmak üzere Yılmaz Karaoğlu, Mustafa sağ, Mehmet Çiçek, Ömer Ziya Belviranlı, on kadar arkadaşımız aynı talebe evinde kalıyorlardı. Bakırköy’de ki evlerinde ben de misafir kalmıştım. Bu ev, 1970’lerde Üsküdar Selamsız yokuşunun başındaki Yavuz Apartmanına taşındı. Aynı evin beş-altı da misafiri olurdu. 1973 yılında Akut Edibali’nin ailesi İstanbul’a taşınıp da, bu evden ayrılıncaya kadar, her gün, her an beraber idiler.
DAVA ADAMI YILMAZ KARAOĞLU
İstanbul’da, iki önemli öğrenci teşkilatı vardı. Bu iki teşkilat, 1960 darbesinde önemli roller üstlenmişlerdi. Adalet Partisi iktidarı döneminde, 1968’de, bu teşkilatların Milliyetçi Mukaddesatçıların yönetimine geçmesi için çareler aranıyordu. Ortada Sağcı öğrenci teşkilatı olarak sadece “Mücadele Birliği” vardı. Büyük gayretler sonunda bu teşkilatlarda ağırlığımız ortaya çıktı. Arkadaşlarımızın büyük fedakârlıklarıyla “Milli Türk Talebe Birliği” (MTTB) başkanlığına, o tarihlerde Konya’da konferans verdirdiğimiz İsmail Kahraman’ı seçtirdik.(Eski Meclis Başkanı). Böylece bu teşkilat kontrolümüz altına girdi. Bu konuyu başka sayfalarda işledim. Bir diğer öğrenci Teşkilatı Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) seçimleri esnasında sağcı öğrencilerle, solcu öğrenciler çatıştılar. Bunun üzerine polis kongreyi durdurdu ve yed-i emine havale etti. Yedi emin olarak Doç.Dr. Nevzat Yalçıntaş görevlendirildi. O da yönetimi öğrencisi Yılmaz Karaoğlu başkanlığında arkadaşlarımıza devretti.
Ancak bu durum fazla sürmedi, MTTB politikaya yeni atılan Necmettin Erbakan taraftarlarının eline geçti ve TMTF da siyasi faaliyetlere yeni girişenTürkeş taraftarlarına intikal etti. Bu kaymalarda kimlerin fonksiyon icra ettiğini bilmiyorum. Böylece sağcı birlik hareketleri, iki ayrı gruba ayrılmış oldu.
Yılmaz Karaoğlu okulunu bitirdi. O tarihlerde doçent olan Nevzat yalçıntaş hoca, Yılmaz Karaoğlu’nun asistanı olmasını, doktora yapmasını ve akademik çalışmalarda bulunmasını istiyordu. Ne var ki o tarihlerde ağabeylerimiz akademik çalışmalardan yana değillerdi. Biz hareketi başarıya ulaştıralım, ileride araştırıcılar bizim hareketi incelesinler, akademik çalışmalar yapsınlar, diyorlardı. Nitekim biz Konyalılar da, başarılı öğrenciler olmamıza rağmen akademik çalışmalara yönelmedik. Yılmaz Karaoğlu, bu konuyu hiç gündeme getirmedi. Davası adına istikbalini önemsemedi bile. Büyük fedakarlık…Bir arkadaşımız şöyle bir not düşmüş. falan abi şu kadar sene Teşkilata hizmet etrmiş. ben onun üç katı hizmet ettim. Bunu yazan arkadaş bir ilçenin bir resmi kurumunda müdür idi.Şüphesiz hizmetler sunmuştur. Bu ölçüler içinde ifade edeyim. İlklerden arkadaşlarımız büyük fedakarlıklar yapmışlardır. Mesela Yılmaz Karaoğlu'nun önüne akademik çalışma geliyor. Şayet o yolu tercih etseydi, on beş sene içinde Türkiy'nin önde sayılan bir ekonomi profesörü olacaktı. En azından işte bundan fedakarlık etti.
AĞABEY ROLÜ
1972 Mart ayında askerlikten terhis olup, İstanbul’da kalmaya başlamamla, ben daha yakın gözleme imkânı buldum. Tabii ki miting vesaire sebeplerle Konya’ya geldikçe tanıyorduk. Bu esnada İstanbul teşkilatı için “Ağabey rolü”nü yakından takip ettim. Nazik ve efendi davranışıyla sevgi topluyordu. Arkadaşlarımız çok seviyorlardı. Ben İstanbul’da yerleşmezden önce bazı öncü arkadaşlarımız teşkilattan kopmuşlar. Necmettin Türinay ve diğer mecmua’da yayın kurulunda isimlerini gördüğüm arkadaşların hepsinin, İstanbul’a geldiğimde teşkilattan ayrıldıklarını gördüm. Bu tarihten iki-üç ay sonra Cemil Çiçek’in ve Ömer Ziya Belviranlı’nın ayrılışlarına şahit oldum. Gerekçeleri hakkında hâlâ bir bilgi sahibi değilim. Bu ayrılmalar da Yılmaz Karaoğlu’nun doğrudan rolünün olduğunu sanmıyorum.
“TABELALAR İNER, MÜCADELE DEVAM EDER”.
“Mücadele Birliği” dernek olarak mahkeme kararıyla kapatılınca, hem temyiz davası açıldı, hem de acilen mecmua çıkarılması kararı alındı. Böylece 3 Şubat 1970 tarihinde mecmuanın ilk sayısı çıkmaya başladı. Kısa zaman sonra da bir yayınevi kurulması ihtiyacı doğdu. Bunun için Mehmet Çetin’in acilen öğretmenlikten ayrılarak İstanbul’a taşınması sağlanmış. Bunun sonunda “Otağ Yayınevi” kuruldu. Bu tarihte askerdeydim. Bu olayı Mehmet Çetin sayfasında ayrıntılı anlattım.
1971, 12 Mart Muhtırası esnasında , “Yedek Subay Zırhlı Birlikler Okulu”nda öğrenciydim. Mart sonunda kuraları çektik ve ben Yavuz Arslanargun’un hapishanede bulunduğu Kırklareli’ni çektim. Arkadaşlarımız gruplar halinde ziyarete geliyorlardı. Bunlar gelirken Yılmaz Ağabeylerinin selamını getiriyorlardı. Kendisinin geldiği de oluyordu. Ben de pek çok arkadaşımızla tanışma fırsatı buldum.
Yavuz Arslanargun 1973 yılında hapisten çıktıktan sonra Yılmaz Karaoğlu ile özel dost haline geldiler. Sabahleyin Mecmuaya geliyorlar ve öğleden sonra ziyaretlere çıkıyorlardı. Özellikle Mehmet Çetin’in vefatından sonra ve özellikle 1976 dan sonra bu ziyaretler mutad hale geldi. Yavuz Arslanargun adeta mecmuaya sığmıyordu. Onun sır arkadaşı Yılmaz Karaoğlu oluyordu. Bu psikolojiye nelerin etkili olduğunu burada anmam doğru olmaz.
1974 yılında İstanbul teşkilatında önemli bir değişiklik oldu. Yönetimdeki arkadaşlarımızdan bazıları askere gittiler. Bazıları görev aldılar. Mustafa Dündar
Başkanlığında yeni bir yönetim oluştu. Bu tarihte öğrenci yurtları teşkilatlar tarafından paylaşılmıştı. Bize ait de iki yurt vardı. Biri ağırlıklı olarak İstanbul Üniversitesi öğrencilerine, biri de gene ağırlıklı olarak İstanbul teknik üniversitesi öğrencilerine tahsis edilmişti. Ayrıca öğrenci evlerinde kalan arkadaşlarımız vardı. Bütün bu çalışmalar Mustafa Dündar ve yönetimdeki arkadaşlara bağlıydılar. Bayram Erdem ve bir arkadaş İstanbul Üniversitesinden, Mehmet Menteş ve bir arkadaş İstanbul Teknik Üniversitesi yurdundan sorumlu idiler.
İSTANBUL ÇALIŞMALARININ GENELSORUMLUSU YILMAZ KARAOĞLU İDİ.
Ben, Anadolu çalışmalarından sorumluydum. İstanbul çalışmalarına müdahil olmuyordum. Doğrusu ayrıntılı tanımıyordum da. Yılmaz Karaoğlu rahatsız olduktan sonra kısmen müdahil olmaya başladım. Dağılma süreci başlangıcıydı, fazla başarılı da olamadım.
HAFTALIK TOPLANTILAR
Mecmuanın haftalık kapak ve konu toplantıları olurdu. Bu toplantılara Aykut Edibali, Yavuz Arslanargun, Necmettin Erişen, ben İrfan Küçükköy, Kemal Yaman, Mevlit Baltacı, Yıldırım Kemal Akıncı, Yılmaz Karaoğlu, mecmua adına Ahmet Taşgetiren ve kapak kompozisyonu için Haşim Vatandaş katılırdı. Bu toplantılarda konular enine boyuna görüşülürdü. Yılmaz Karaoğlu arkadaşımız görüşlerini nezaket içinde ifade ederdi.
YILMAZ KARAOĞLU BURSA’DA
Yılmaz Karaoğlu, evlendikten sonra Bursa’ya yerleşti. Evlenmesinde o tarihlerde Bursa sorumlusu olan arkadaşımız Fahrettin Demirtaş aracılık etti. O tarihlerde, Fahrettin arkadaşımızla konuştuğumu hatırlıyorum. Ben iaşe konusında endişe ediyordum. Problemli dönemde Teşkilat desteği ne zamana kadar sürer diye düşünüyordum. Fahrettin arkadaşımız, kızın ailesinin her yönüyle desteğinin olacağını teminat olarak anlatmıştı da rahatlamıştım. Nitekim aynıyla cereyan etti. Oğlu Mehmet Ali beyle görüştüm. O hem bunu onayladı hem de babasının annesinin babasına, dedesine bir ifadesini aktardı. Kayın pederine “ Sen benim babamsın” dermiş. Daha önemlisi Fahrettin Demirtaş’ın ve kayın pederinin aracılığı ile hastalığı sebebiyle malûlen emekli yapılmış. EMS hastalığına yakalanmıştı. Bu hastalık öldürücü değildi ama aktif çalışmaya fazla imkân vermiyordu. En azından tedavilerden sonra böyle seyretti.
İstanbul sorumlusu olduğu için arkadaşlarımız tarafından çok seviliyordu. Ayrılan ve devam eden arkadaşlarımız hiç yalnız bırakmadılar. Türkiye’nin her yerinden ziyaretçileri oluyordu. Onlarla samimi havada görüşmeleri oluyordu. Ben de birkaç defa telefonla görüşmüştüm. Yavuz Arslanargun’la samimi ilişkisi hayatının sonuna kadar devam etti.
2014 yılında altmış dokuz yaşında vefat etti. Cenazesine Türkiye’nin her tarafından arkadaşlarımız aktılar. Cenaze namazını Bursa müftüsü kıldırdı. Cenazede Bursa valisi de saf tuttu.
Allah rahmet eylesin. Ahiret yurdu Cennet olsun.
İrfan Küçükköy
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.