Planlama… denetim… yaptırım!
"Vatandaşın geçimi giderek zorlaşıyor!" Bu ifadeyi bu yılın başında köşe yazımda kaleme almışım. O aylarda durum bugünkünden daha iyiydi…
Manşet enflasyon 2020 Kasım’dan itibaren yüzde 11’lik trendini bozarak yüzde 14’ler seviyesinde seyrediyordu. Yaş sebze – meyve hariç ortalama gıda fiyatları yüzde 20’lerin biraz üzerindeydi.
Maalesef bugün öyle değil… Manşet enflasyon yüzde 20’ye dayanmış, yıllık bazda gıda fiyatları tezgâhta ikiye katlanmış.
Ama maaşla geçinenlerin ve dar gelirlilerin gelirleri aynı kalmış. Eldeki 100 Türk Lirası’nın değeri 50 Türk Lirası’na inmiş! Vatandaşın satın alma gücü, piyasa şartları altında ezilmiş.
Enerji, gıda ve metal emtiada tedarik zinciri ve üretim kısıtları sebebiyle elbette aşırı fiyatlamalar var. Küresel riskler tüm ülkeleri etkilediği gibi Türkiye’yi de vuruyor.
Ancak bahsettiğim olumsuzluklar bize daha farklı bir şekilde yansıyor. Öyle belirsizlik var ki, adeta başımızın üzerinde kara bulut.
İlgililer bu durumu mutlaka vatandaşın anlayacağı şekliyle ortaya koymalı ve belirsizlik giderilmelidir.
***
Dış riskler ciddi şekilde analiz edilmeli, enflasyon normal ve gerçek seviyelere çekilmeli ya da yükselen enflasyon nispetinde vatandaşın satın alma gücü korunmalı, halk enflasyona boğdurulmamalıdır.
Genel bakışla “toplumda sermaye transferi” olarak bilinen enflasyonun bir yerde durdurulması ve vatandaşa yansıtılması en birinci görev.
Zirâ öyle bir ortam oluştu ki; zengin daha zengin olurken orta kesim ve fakirler yokluk denilecek fakirliğe zorlanıyor… Vatandaşın elindeki avucundaki enflasyona, hayat pahalılığına yem ediliyor.
Enflasyonu düşürme görevi, ilk etapta Merkez Bankası’na (TCMB) ait gibi görünse de, konjonktür bu görevi bilhassa maliye politikalarına yani hükümete yüklüyor.
Hükümet söz konusu aşamada enflasyon meselesini çözemezse yakın gelecek hiç de iyi mesajlar vermiyor.
Hükümet cari açık ve bütçede normalleşme ile enflasyonun üzerine gitmeye çabalıyor fakat bazı hususlardan dolayı surda gedik ve açık veriyor.
Gerçekçi planlama… hakkıyla denetim… adil yaptırım…
İşte bugün bu üç temel görev; vatandaşın hükümetten öncelikle istediği işler.
***
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 5’inci madde ortada…
“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milleti’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Hatırlatmaya bile hâcet yok!
Yıllardır kronik enflasyon, kronik yüksek faiz ve döviz bağımlılığı altında yaşayan Türk Milleti kesinlikle içinde bulunduğu durumu hak etmiyor. Dolayısıyla hükümetin; milleti içinde bulunduğu karmaşadan, kargaşadan kurtaracak hassas bir teraziyi eline alması gerekiyor.
Bu kadar devasa gelire, sabırlı, vefakâr ve metanetli bir halka sahip Türkiye’nin, dünyadaki mevcut krizi fırsata çevirip Cumhuriyet’in 100’üncü yılına refah, huzur ve mutluluk içinde girmesi elzemdir.
Hükümetin durumdan vazife çıkararak bunu yapacak gücü de vardır!
***
Kargaşa, karışıklık ve musibetlerin ana merkezi, “tüm kötülüklerin anası enflasyon” ne yazık ki yeniden hortluyor!
Faizler ise pusuya yatmış, “yüzde 700’lü günleri” geri getirmek için açık kapı kolluyor.
Fotoğraf; enflasyon görünümünün bozulduğuna işaret ederken yaşanan hayat pahalılığı ise toplumdaki ahlâki değerleri hızla eritiyor.
İhtikâr diğer adıyla stokçuluğun hacmi genişliyor. Hacim genişledikçe fiyatlar artıyor… Tabii fiyatlar arttıkça stokçuluk büyüyor…
Kimse malını satmak istemediği gibi servet sahipleri ne pahasına olursa olsun hammadde, emtia, arsa, konut ve buna benzer şeyleri toplamada çılgın bir yarış içine girmiş vaziyette.
Kara güne karşı elindeki 3-5 kuruşunu korumak isteyenler ise küçük miktarlarla da olsa ya altın ya da dövize gidiyor.
Fiyatların artışını “tedarik zinciri” sorunlarına bağlarken hızla yükselen enflasyonu, beraberinde gelecek yüksek faizleri ve toplumdaki ahlâki zaafiyeti de görmek durumundayız.
Anayasa’nın 5’inci maddesi çözümün kapısı… Daha ne diyelim!
analizgazetesi.com.tr/yazının devamı..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.