Vicdan vergisi!
Çağımızın en büyük sorunlarından biri doğruyu yanlış, yanlışı doğru anlama, görme algısı.
Var olan olayı, olguyu, nesneyi, canlı, cansızı yanlış, farklı ve değişik olarak algılamanın yanında, mekân, zaman ve nesneye göre değişebilen istatistik ve anketler gibi araçlarla gerçeği eğri, eğriyi gerçek gibi yansıtma sonucu oluşan ruhi duygular, yanılsama kapsamında ele alınıyor.
Yanılsamayı illüzyon olarak ileri sürenlerin yanında reel bir nesnenin duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesi de yanılsama olarak tarif buluyor.
Dolayısıyla yanılsama, politikada, ekonomide, sanatta, reklamda, propaganda hatta birçok alanda çok sıkça kullanılan baş merci olarak karşımıza çıkıyor.
***
20. yüzyılın önemli düşünürlerinden filozof ve yazar Fransız Guy Debord, “Gösteri Toplumu” isimli kitabının ön sözüne 1800’lü yıllarda yaşamış Alman filozof ve ilahiyatçı Ludwig Andreas Feuerbach’ın çarpıcı şu sözlerini almış…
“…Çağımızın tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe, dış görünüşü öze tercih ettiğinden kuşku yoktur. Çağımız için değerli olan tek şey yanılsama, değerli olmayan tek şey ise hakikattir. Dahası, hakikat azaldıkça ve yanılsama çoğaldıkça çağımızın gözünde değerli olanın kıymeti artar, öyle ki bu çağ açısından yanılsamanın had safhası, değerli olanın da had safhasıdır…”
Guy Debord kitabının ön sözünde devamla, “…Modern üretim koşullarının hâkim olduğu toplumların tüm hayatı devasa bir gösteri birikimi olarak görünür. Dolaysızca yaşanmış olan her şey yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmıştır…” diyor.
***
Modern dünyadan kaçmak elbette mümkün değil, ancak bu durum yaşamak zorunda olduğumuz hayatın yanılsamalarını kabul etmek zorunda olduğumuzu göstermez. Şayet imkânımız varsa yanılsamaları ortaya çıkarıp insanlara doğru olanı gösterebilmek bugün için bir erdem olmalı.
Malumunuz erdemin yolu dürüstlükten geçiyor. Fıtraten sahip olduğumuz vicdanî dürüstlüğü korumak her devirde olduğu gibi çağımızda büyük ehemmiyet arz ediyor. Önemli olan bu hasleti karakterlere yansıtabilmek ve yanılsamaların önüne geçebilmek.
Bu konuda İngiltere’den bir örnek vereyim. Bugün devletlerin önemli gelir kalemlerinden biri olan sistematik gelir vergisinin mucidi İngilizler’dir.
Haa, şunu antiparantez hatırlatayım… İslâm Dini’nin 5 temel esasından olan “zekat” ise İngilizlerin gelir vergisinden daha şümullü, yani günümüzün Türkçesiyle daha kapsamlı, daha sosyal, daha etkin ve daha vicdanîdir.
***
İngilizlerin gelir vergisine dönersek; sistemdeki ahlâki boyutun ne kadar mühim olduğu, vicdanî olmayan vergi sisteminin yürüyemeyeceği, yürüse de büyük aksaklıklarla karşılaşacağı gözleniyor.
Nitekim Türkiye’de de verginin önemine binâen, “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” denilerek sistem maneviyatla desteklenmeye çalışılmıştır.
Ebuzziya Tevfik 21 Temmuz 1911 tarihli Mecmua-i Ebuzziya’da konuyu aslında çok güzel ve yerinde bir tespitle bize aktarıyor. Kıymetli Üstadım Bekir Turgut Ağabeyim de makaleyi Osmanlıca’dan çevirmiş ve bizlere iletmiş…
Makalede anlatılan olay 1806 yıllarında İngiltere’de geçiyor... O devirde de vergi beyan usulüne göre alındığından bütçe açıkları kapatılamıyor, “istikraz” yani borçlanma ile bütçe denkliği sağlanıyordu.
O yıl bütçe açıklarının azaltılmasına yönelik farklı bir yola başvuruldu… Vergi vermede kazanç vergisi sahiplerinin vicdanî kanaatlerine başvurulacaktı. İngiliz hükümeti geliri artan veya azalanların beyanlarını gerçek kazanç üzerinden vermeleri için vergi kanununa “vicdan vergisi” adıyla bir fıkra ekledi.
***
Buna göre bir önceki sene 1000 İngiliz lirası kazanç sağladığını bildiren bir kişiden 12 lira vergi alınacaksa, defterdarda kayıtlı 1000 liranın üzerinde gerçekleşen kazancın vicdani olarak hesap edilerek ona göre verginin ödenmesi isteniyordu. Ya da kişilerin kazancı düşmüşse ona göre vergi verecekti.
Vicdan vergisinin resmileşmesinin üzerinden bir zaman geçti. Bir gün İngiliz Maliye Bakanı’na vatandaştan bir mektup geldi. Zarfın içinde üç adet 5 lira vardı. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu:
“Saygıdeğer Bakan, ilişikte üç banknot, vergi defterinde kayıtlı yıllık kazancımın üstünde elde ettiğim bu seneki kazancımın vergisi olduğundan tarafınıza gönderilmiştir. İmza: J.C.”
Aslında J.C. adlı bu kişi toplumdaki yanılsamalara karşı duran ve insanları doğruluğa çağıran erdemli ve dürüst bir kişiydi. 12 lira vergi vermesi gerekirken Maliye Bakanı’na 15 lira para göndermişti.
Maalesef bizde de ahlâki olmayan kazancı az göstermek, “Vergi kaçırmak değil, vergiden kaçındırmak” şeklinde yanlış bir yanılsama olarak topluma sunuluyor.
İşin doğrusu ise millî şairimiz Mehmet Akif’in ifadesiyle; “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır… Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır…”
analizgazetesi.com.tr / yazının devamı..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.