Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Kalp kanadı kırık, akıl kanadı çamura batmış oruçlular.

Feridüddin Attar "Nefsi en iyi dört şey terbiye eder: Açlık, uykusuzluk, susmak ve yalnızlık.. " diyor. Tecrübeyle sabittir ki fizik ihtiyaç olan açlık ve uykusuzluk bedeni, psikososyal ihtiyaç olan susmak ve yalnızlık da zihni denetim ve koruma altına alır. Açlık ve uykusuzluğun zirvesi oruçtur.. Susmak ve yalnızlığın zirvesi de namaz.. Bu yazıda, oruç ve namaz ibadetlerinin bireysel ve toplumsal yaşama etkileri konusuna bu kısa girişten sonra az yeme konusunu anlatacağım. Gündelik yaşam deneyimimizden ve İslam almlerinin uyarılarından yola çıkarak oruca dair birkaç hususa değineceğim. Uyumamak, susmak ve yalnızlığı da başka bir yazıda ele alacağım.

Açlık, salihlerin adetidir.  Araf sûresi 31 âyette  Cenâb-ı Allah rahmetiyle kullarına yemek yemenin adabını öğreterek; “Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” diye buyurmuştur. Bu âyeti tasavvuf büyüklerimizden Necmedin-i Kübra Hz. şöyle açıklamıştır: “Bu yolun yolcusu günde bir defa yemek yer. Normal kimseler ise: Onların sabah akşam rızıkları vardır (Meryem 62) ayetine uygun olarak günde iki defa yer. Günde üç defa yemek ise israf sınırları içerisine girer.” (Tasavvufi Hayat; s. 51 )

Çok yemek ve çok uyumak gaflete sebep olur. Gaflete düşmek ise ömrü yok yere harcadığından büyük ziyandır. Çok yemek, kalbe kasvet verir. Zihnî faaliyetleri zaafa uğratır. Bedeni hantallaştırır. Çok uyumaya sebep olur. Şehevâni arzuları artırır. Tok iken yemek ise, hastalık üzerine hastalıktır.

Peygamber Efendimiz; “Az yiyerek maddi mânevi hastalıklarınızı tedavi ediniz. Az yiyiniz sıhhat bulunuz! ” uyarısını yapmıştır. Hz. İsa, ümmetine; “Karnınız aç olsun ki; kalbinizde Rabbinizi göresiniz! ” diye buyurmuştur. Hz. Davud; o güzel sesini açlıkta bulduğunu söylemiştir. Çünkü içi boşalmayan bir kişiden hoş sesler çıkmaz. Hz. Musâ; ‘Kelimullah’ olmayı açlıkta bulmuştur. Çünkü karnı toprakla dolu olanın Hakk ile yakınlığı olamaz.

Allah dostları şöyle der: “Kalbi üç şey karartır. Kalbin kirlenmesi de hikmet yolunu kapatır. Kalbi öldüren üç şey; çok yeme, çok uyuma, çok konuşmadır. Üç gün aç kaldı diye dertlenen kişiden ârif olmaz. O cahil ve haddini bilmez adamın tekidir. Cenâb-ı Allah bir kuluna yardım ve ikramda bulunursa, ona az yemeyi, az konuşmayı, az uyumayı nasip eder. ” Gerçekten de bu üç kelime insan olmanın, tasavvuf yolunda yürümenin değişmez kuralıdır. İnsan; rûh, nefs ve akıldan müteşekkil topraktan yaratılmış bir varlıktır. Akıl yoluyla nefsimiz ve rûhumuzu dengede tutmak zorundayız. Kalp kanadı kırık, akıl kanadı çamura batmış bir şekilde namaz kılmak ve oruç tutmak gaflet içinde ibadet etmek değil mi?

Müslümanlar, tarih boyunca yemek / içmek hususunda itidalli davranmıştır. İslami yaşam tarzında, aşırı derecede, oburca, ölçüsüz yemek içmekten sakınma vardır. Allah dostları, günde iki defa yemişlerdir. Sabah ve ikindi sonrası olmak üzere günde iki kere yemek güzel bir alışkanlıktır. Mideyi haram ve şüpheli yiyecek ve içeceklerden korumak gerekir..

Hz. Mevlânâ “Beden bu dünya’ya aittir rûh ise öteki âlemden gelmiş bu âlemde gariptir; gariplere sahip çıkmak ise Kur’an emridir. O nedenle rûhuna sahip çık! ” diye buyurmuştur. Ruhumuza sahip çıkmanın birinci şartı az yemektir. Az yemek, az uyumaya, az uyumak az konuşmaya, az konuşma da dinlemeye vesile olur. Karşındakini dinleyememek, empatiyi kaybetmek, kendini beğenmişliğe ve kibre götürecektir. Ruhumuzu beslemenin diğer bir şartı da dinlemektir. Bunlar bir birine bağlıdır. Nefs karşısında güçlü bir ‘rûh’a sahip olmak için az yemek değişmez kuraldır. “Sen bedenini yağlı ballı yemeklerle besledikçe, asıl varlığın olan, seni diri tutan ruhunu asla güçlü bulamazsın” derken başka bir Mesnevi beytinde ise:  “Sen; Cenâb-ı Hakk’tan  ilâhi  aşk iste, ruhunu besleyecek gıda iste. Ekmek isteme. Ekmek bu bedenimizin gıdasıdır. Hayvani ruhumuzu, nefsimizi besler. İlahi Aşk ise Can Rızkı’dır ruhu besler. Allah’tan ten rızkı istemektense Rûhumuzu besleyecek Can Rızkı istemek elbette çok daha hayırlıdır.” buyurmuştur.  (Hz. Mevlânâ: Mes.clt.1.265.)

Mes.clt.4.3608- clt. 3.2260.clt.2.2592.Clt.1.2871 cilt.1 .305 clt.3.43 nolu beyitler şöyle: Mes.clt.4.3608 “Sen bu dünya’ya sadece mezardaki kurtlara yem olacak bedenini beslemek için gelmedin.” Mes.clt. 3.2260 “Gerçek insan olmak için mal, mevki, yemek, içmek gibi şeylerin üzerine çok düşme ki, onların kölesi olmayasın!” Mes.clt.2.2592 “Bedenini  beslemek, onun ihtiyaçlarını gidermek için bir sanat öğrendin bir işin gücün var. Peki Rûhunu beslemek için ne yaptın? Onu beslemek için de din sanatını öğren!” Mes.Clt.1.2871 “Senin haberin yok düşünce kanadın çamura bulaşmış ağırlaşmış. Çünkü sen çamur yiyorsun, çamur sana ekmek olmuş. Çünkü senin yediğin ekmek ile etin aslı mayası topraktır çamurdur. Bunları az ye de çamur gibi yeryüzüne yapışıp kalma, Peygamberin gibi mirâc et!”

Hz. Mevlânâ; Mesnevi, Divân-ı Kebir ve Rubailerinde az yemekle alâkalı birçok beyit dile getirmiştir. Bunları sizlere arz etmeden evvel öncelikle konumuzla alâkalı Peygamber Efendimizin yedi hâdis-i şerifini arz etmek istiyorum.

Sabah kalkar suyun altına girersiniz adı duş olur. Niyet ettim gusül abdestine dersiniz aynı duş abdest olur. Sabahtan akşama kadar bir şey yemezsiniz adı aç kalma olur. Niyet ettim oruç tutmaya dersiniz oruç olur, ibâdet olur. Eğilip kalkarsınız spor olur, niyet ettim namaza dersiniz, Mirâc olur. Cenâb-ı Allah yaptığımız işleri dış yüzüne göre değil O işteki niyete göre değerlendirir.

Hz. Mevlânâ Allah rızası için yapmadığın bir iş sadece bir hiçten ibârettir diyor. Aç kalmayı, şükür, fikir ve zikirle birleştirdiğimizde mânevi olarak amacımıza ulaşırız. Sadece kuru kuru aç susuz kalmakla ilim, irfan, aşk, muhabbet sahibi olunmaz. Zikir: Malûm Hakk’ı anmak, mesela en azından lokmayı ağzımıza götürürken Bismillahirrahmanirrahim demektir. Fikir: Yemeğimizi yerken birkaç saniye de olsa tefekkür etmektir.

Bakınız ne diyor Hz. Mevlâna: Mes. Clt.2. 3078. “Yarattığı şeylerde Allah’ın sıfatlarını görmeden, tefekkür etmeden, ekmek yiyecek olsam lokmalar boğazımda kalır, yutamam o bir lokma ekmeği.. Onun yarattığı güzellikleri seyretmeden, onun gülünü gül bahçesini görmeden yediğimiz lokmalar nasıl olur da içimize siner? Öküz ve eşek gibi onlardan başka kim Allah’a kavuşma ümidi olmadan bir an bile olsa bu ekmeği yer, bu suyu içer. Onlar hayvan gibidirler hatta hayvandan da aşağıdırlar. Pis murdar kokmuş kişilerdir. Düşünceleri körleşmiştir. Akılları bunamıştır. Ömürleri tükenmiştir. İnsan olarak hiçbir şeyleri kalmamıştır.”

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri "Marifetname" isimli eserinde şöyle der: “Ehlullah demişlerdir ki: ‘Seni taşıyacak miktarda ye, sakın sen onu taşıyacak miktarda yeme. Yemeği o derecede ye ki, sen onu yemiş olasın. Sakın onun seni yiyeceği şekilde çok yeme. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert ve duman olur.” Nefsin vücuttaki saltanatına son verebiliriz. Gönül alemimizin çiçek çiçek muhabbet açması, aşk terennümleri fısıldaması, seherlerde açılan sır perdelerinin ötesini temaşa etmesi için az yemeyi şiar edinmeliyiz..

Az yemek ayrı, Allah Teâlâ’nın insanlar için yaratmış olduğu nimetlerden faydalanmak ayrıdır. Müslümanlar elbette Allah celle celaluhunun lutfettiği yiyecek ve içeceklerden faydalanacaktır. Rabbimize kulluk, Allah yolunda hizmet etmek için vücudumuzu diri, sağlıklı, güçlü tutacak şekilde yiyip içeceğiz; ancak bunu yaparken, israf etmeyecek, tıka basa, beden ve ruhumuza zarar verecek şekilde yapmayacağız. Ağzımıza haram ve şüpheli lokma sokmayacağız.

Marifetnâme’deki yeme içme konusundaki uyarıları arz ederek konuyu toparlamak istiyorum: 1. Çok yemek, mideye düşkünlük, anlayışı kısırlaştırır. Mide dolgunluğu ilâhi hikmetleri gönülden siler. 2. Açlık, az yemek tüm dertlerin devasıdır. Tüm ağrı ve sızıyı getiren tokluktur. Az yemek vücuttaki hastalıkları azaltır. Çok yemek hastalıklara sebep olur. Gece uyku ve rüya düzenini bozar. 3. Sürekli tok olmak, bir çok hastalıklara yol açar.  İlâhi hikmetlere perde olur. Cenâb-ı Allah bir kuluna ihsanda bulunursa; ona az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı nasip eder. 4. Az yemeyen insan fikir duruluğunu ve tefekkür zevkini bulamaz. Çok yemek insanın bedenine zarar, çok uyku ise insana keder ve huzursuzluk verir. 5. Az yiyenin kederi az, sağlığı uzun olur. Az yemekle hastalık ikisi bir arada bulunmaz. Çeşit çeşit yemeklerle nefsini besleyen kimse, sağlığını bozmak için hastalıklara davetiye çıkarıyor demektir. 6. Az yemek peygamberlerin yemeği Allah dostların makamıdır. Açlık ilim ve zeka keskinliği kazandırır. Tokluk ise cehâletin karanlığın sebebidir. Açlık her türlü hastalığı def eden çok güçlü bir silahtır. Karnını tıka basa dolduran hayvandan farksızdır. 7. Bedenin sağlığı az yemekte. Ruhun sağlığı az uyumaktadır. Aşırı yemek yiyen kişinin aklından tekrar ele geçirilmesi mümkün olmayan bir şeyler silinir gider. Tokluk çeşitli hastalığı, hastalık da keder ve elemi davet eder. 8. Bütün hastalıkların temelinde mutlak çok yemek vardır. Az yeme, açlık ise cümle hastalıkların devasıdır. 9. Çeşitli vehimlerin, kuruntu ve vesveselerin hattâ mahlûkatın azgın nefislerinin yakıcı ateşini ancak açlık söndürür. Nefsi aç olanın vesveseleri gider. Deli bile aç kalırsa akıllanır. 10. Açlık ibret tarlası, hikmet kaynağıdır.  Açlık yüksek anlayış ve derin sezişin ruhu, aşk kapısının anahtarı, irfan nurunun feneri ve hakikat yolunun rehberidir. 11. Nefs yoksul bir hastadır. Onun acil şifası açlıktır. 12. Açlığın, az yemenin gönüle kazandırmayacağı ilim yoktur. Açlık, az yeme, Allah dostlarının kılavuzu olmuştur. Kim az yemeyi başarır karnı aç olursa onun gönlü iki cihanı da geçip Mevlâ’ya ulaşır. Az yemekle elde edilecek tasarruflar muhtaçlara, hayır kurumlarına aktarılabilir. 

Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle rivayet ediyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin karnı hiç doymamıştır. Bu durumunu da hiç kimseye şikayet etmemiştir.  Fakirliği zenginlikten daha fazla severdi. Sabaha kadar açlıktan karnı bükülse bile, bu durum onun ertesi gün oruç tutmasını engellemezdi. Halbuki O, Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini isteyebilirdi. Nitekim Mekke vadisi altın yapılıp kendisine arzolundu da O: “Hayır Ya Rabbi! Bir gün tok olayım bir gün aç kalayım. Aç kaldığım gün sana yalvarayım. Tok olduğum gün sana hamd edeyim. Seni senâ edeyim.” demişti. (Tirmizi, Kitabu'z-Zühd, IV/575) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti, sabır ve şükürdür. Yokluk ve açlıkta sabır sünnettir; varlıklı insan, imkanlarını Allah yolunda hizmette harcayacağından sık sık yokluğa düşecektir. Dolayısıyla Allah için açlık çekecektir. Açlık kıtlıkla gelen genel bir imtihan da olabilir. Varlık ve bollukta şükür etmek ise gönül borcunu ödemektir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ve onun kutlu izini takip edenler, asla dünyaya rağbet etmemişlerdir.

İbadetlerini huzurla yapmaktan, Allah Teâlâ’yı zikretmekten, seherlerde uyanık olmaktan, kalp safâsından alıkoyan, gaflete daldıran çok yemekten uzak durmuşlardır. Salihler, çok yemeye asla rağbet etmemişlerdir.

haber7.com / yazının devamı..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.