Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Mevlana’ya göre cesaret, yiğitlik ve kahramanlık

Mevlana’ya göre cesaret, yiğitlik ve kahramanlık

Hz. Peygamber sallahu alehi ve sellem uyurken müşriklerden biri kılıcını kaldırır ve "Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" der. Peygamberimiz, hiç korkmadan ve telaşa kapılmadan; "Allah" cevabını verir. Bu cevap karşısında hayrete düşen ve korkuya kapılan müşrik, kılıcını elinden düşürünce, Hz. Peygamber, kılıcı alır ve aynı soruyu ona sorar. Müşrik eman diler, Hz. Peygamber de onu affeder. Müşrik, bu âlicenablık karşısında müslüman olur.

Kur’an’da şecaat kelimesi ashabın özellikleri anlatılırken onların inkârcılara karşı güçlü ve cesur, kendi aralarında merhametli oldukları belirtilir (Feth Sûresi; Ayet: 29). Diğer bir âyette, düşmanların asker toplayıp kendilerine saldırmaya hazırlandıklarına dair haberler karşısında müslümanların Allah’a bağlılıklarından, cesaret ve metanetlerini korumalarından övgüyle söz edilir. (Âl-i İmrân 3/173).

Kotrollü Öfke Ve Akıllı Cessaret: Şecaat

"Cesâret, yiğitlik, kahramanlık" anlamına gelen şecaat de dört temel faziletten biridir. Allah insana, dışarıdan gelecek saldırılardan kendini koruma gücü vermiştir. Dışarıdan gelen saldırıları önleyen itici bir kuvvet olan gazap (öfke) duygusunun akla itaat etmek suretiyle kazandığı itidalli hali için şecaat kavramı kullanılır. Bazan saldırganlıkla korkaklığın orta noktası, bazan da korkaklığın karşıtı olarak gösterilir. İhtiyaç görülünce, şiddet ve tehlikelere karşı koymak hususunda kalbin yılmaması; tehlikeleri ve ölümü küçümsememesidir şecaat.

İnsanın tabiatındaki kontrolsüz ve yıkıcı duygular hilim, sabır, teennî, rıfk, merhamet gibi erdemlerle yumuşatılmış, şecaat ve cesaretten kaynaklanan enerji Allah’ın dinini, hak, adalet vb. üstün değerleri koruma şeklindeki yüksek amaçlara yönlendirilmiştir.

Kaynaklarda şecaatle aynı anlamda veya yakın mânalarda cesaret, hamâset, cüret ve mürüvvet de geçmektedir. Şecaatin ifratı/aşırılığı tehevvür/kabına sığmazlık, saldırganlık; tefriti/azlığı ise cebânet/korkaklıktır.

Allah'a Güvenip Dayanmak: Yiğitlik

Dünya hayatı, Allah'ın rızasını kazanma imkanı ve fırsatı olduğundan, Müminler için hayatları boyunca Allah'ın rızasını kazanmayı kendilerine amaç edinirler. Kuran'a göre gerçek cesaret, Allah'a güvenip dayanmaktan kaynaklanan, hayatın her anında tevekkül etmenin sonucu olarak gelişen bir karakter sağlamlığıdır. Bu nedenle cesaretin her halükârda akıl ve tefekkür zemini üzerine oturması gerekir.

Allah insanların her durumda akıllarını kullanmalarını istemektedir. Akıl ve tefekkürün ürünü olan bir cesaret, insanı her daim başarıya ulaştırır. (Yunus Suresi; Ayet:100).

Akıl, cesaretin Kuran ruhuna uygun olarak yaşanmasını sağlayan en önemli unsurudur. Akıllı olmak da bir çeşit Allah korkusunu hissetmek, bunun şuurunda olmaktır. Allah kendisinden gereği gibi korkanlara iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıracak bir anlayış verir. (Enfal Suresi; Ayet: 29). İnsanın şecaat davranışının temelinde akıl vardır. İslama göre insandaki şecâat duygusu doğru yerlerde kullanılmalı, insanların veya nefsin beğenmesi (gurur ve ucb) için olmamalıdır. Meselâ, başkalarını ezmek, kuvvet göstermek, hak edilmeyen bir şeyi güç kullanarak almak haramdır.

Savaşta Cesaret: Kahramanlık

Cesaret, ancak ahlaki kemalât ile birlikte olursa gerçek anlamını kazanır. Dinin, devletin ve yasaların aleyhine gösterilen bir cesaret ise kötü bir cesaret olup ahlaki kemalâtla, Allah'ın Kuran'da bildirdiği Müslüman modeliyle bağdaşmaz.

Şecaatte Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak söz konusudur; böyle bir amaç için inanan bir kimsenin göze alamayacağı hiçbir tehlike yoktur. Allah rızası için sergilenen cesaretin son derece üstün bir meziyet olduğu ortadadır. Çünkü onlar “Allah'ın dışında hiç kimseden korkmazlar” (Ahzap Suresi; Ayet: 39).

Cesaretin en üst seviyede tezahür ettiği yerlerden biri vatan savunması ve askerliktir. Bu nedenle asker, Allah’tan başka kimseden korkmaz ve korkmamalıdır. Çünkü Kuran savaşan insanın manevi gücünü daima diri tutar. Bu nedenle savaşı çoğu kez moral gücü yüksek ordular kazanır. Zira savaşta güçlü bir maneviyat, kuvvetli bir imandan doğar. İmanı güçlü olan insanlar ise vatanlarını sarsılmaz bir aşkla severler; onlar hiçbir zaman ölümden korkmazlar ve ölümü daima küçümserler.

Zira maneviyatın en büyük tahripçisi korkudur. Bu korkulardan en kötüsü de tabii ki ölüm korkusudur. Oysa Allah’a inanıp ölümün yalnız Allah’ın elinden olduğuna inanlar, savaşın en şiddetli anında bile cesaretlerini kaybetmezler. Çünkü onlar bilirler ki “hiç kimse Allah’ın izni olmadıkça can veremez. Herkesin ömrü vadelidir ve bu vade şaşmaz bir yazıdır.” (Âl-i İmran Suresi; Ayet: 145) “Onların eceli gelince ne bir saat geri kalır, ne de bir saat ileri gider.” (en-Nahl Suresi; Aet: 6). Bu durum; “… Yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırır.” (el-Ahzab Suresi; Ayet: 22). .

O halde, asker yalnız Allah’tan korkmalı, çünkü Yüce Yaratıcı tek korkulması gereken varlığın kendisi olduğunu bize bildirmektedir: “…Siz onlardan korkmayın, eğer Müminlerseniz, Benden korkun.” (Âl-i İmran Suresi; Ayet: 175).

Zafer daima düşmandan ve ölümden korkmayan, bu uğurda sabır gösteren ve maneviyatı yüksek yiğitlerin olacaktır. Onlar hep; “… Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür" diye dua ederler (Araf Suresi; Ayet:120-126). Çünkü “… Ancak sabredenlere hesapsız ecir verilecektir” (Zümer Suresi; Ayet: 10). Bilindiği gibi, iyi tedbir ve şecaat her türlü zaferin esasıdır. Buna karşılık, lüzumsuz bedeni tehlikeye atmak ise şecaat ve cesaret değil, ahmaklıktır... Çünkü her vücut, vatan için bir kuvvettir.

Mevlâna’da "şecaat/cesaret" kavramı en geniş manasıyla ahlâkî bir fazilet olarak karşımıza çıkar. O savaşlarda gösterilen kahramanlıklar anlamında şecaat ve cesarete övgüler düzer. Bunlardan birinde:

"Kargaşa anında ateşteki altın gibi güzelce gülün diyen biz değil miydik? Savaşın en kızışık zamanda orduya “sakın renginiz atmasın” derdik ya. Atların ayaklarının altı kesik başlardan geçilemediği sırada. Ordumuza seslenerek, haydi haydi diyerek, mızrak gibi kahrederek ilerleyin demez miydik? Bütün âleme sabrı biz gösterdik. Çünkü sabır, gönül kandili ve ışığıdır. Şimdi sıra bizde, niye sersemledik böyle? Niçin çirkin kadınlar gibi çarşafa girdik?” (Mevlâna, Mesnevi, Konya 2012, VI, s.812)

Vatan Sevgisi

Mevlâna inanan insanın ülkesine karşı sadakatini bir Türkmen köpeği benzetmesiyle anlatır:

Bu benzetmede de yer alan ve: “O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih Süresi; Ayet: 29) ayette ifadesini bulan ilahî şecaat tanımlamasına da atıfta bulunmuştur. Mevlâna bu benzetmesinde inanan şecaat ehli bir kimseyi Türkmen köpeğindeki sadakat ve cesarete benzetmektedir:

"Türkmen'in kapısında bir köpeği olsa, o köpek onun kapısına yüzünü başını koyup yatsa, evin çocukları kuyruğunu bile çekseler aldırmaz, onların ellerinde oyuncak olur. Fakat yoldan bir yabancı geçse erkek aslan gibi ona saldırır. Çünkü ‘Kafirlere şiddetli’ dosta gül gibidir, düşmana diken gibi." Türkmen, ona tutmaç suyu bile verse o, buna razı olur, bekçiliğini yapar (Mevlâna, Mesnevi, Konya 2012, V, s.16).

Büyük Cihat Kahramanı

Mevlâna şecaat faziletini açıklarken; fiili savaşları “küçük cihat”, kişinin nefsiyle yaptığı cihada da “büyük cihat” adını vermiştir. Hz. Peygamber’in otuz bin kişiden teşekkül etmiş büyük bir ordu ile Bizans’a karşı çıktığı sefer dönüşü “Küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz. O nefisle cihattır.” (Suyuti, II,73) ve “Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir” (Tirmizi, Cihad, 2) hâdisleri vardır.

Gösterilen cesaret ve kahramanlıkların erdem sayılabilmesi için benlik davası, hâkimiyet tutkusu, çıkar sağlama arzusu gibi ahlâk dışı amaçlar güdülmeyip kin, kıskançlık, riya gibi kötü duyguların etkisinde kalınmadan dinî ve insanî değerlerin korunması, haksızlıkların önlenmesi gibi üstün amaçlara yönelmek gerektiğini belirtmişlerdir.

Gerçek şecaat sahibi bir kimse yüksek amaçlar uğruna şerefli bir ölümü çirkin bir yaşayışa tercih eder; özellikle dini, inançları, namusu ve ülkesi gibi değerlerini savunmaktan büyük haz duyarak iyilik ve hakikat için ölümü göze alır, bu uğurda karşılaşacağı her türlü sıkıntıya sabreder.

Ahlâk kitaplarında şecaatten doğan diğer erdemler şöyle sıralanır: Kerem, necdet, şehâmet, nefse hâkimiyet, dayanıklılık, hilim, sebat, öfkesini yenme, vakar, sevgi (krş. a.g.e., a.y.; İbn Miskeveyh, s. 42-43; Kınalızâde Ali Efendi, I, 57-59).

Nefsi en büyük put olarak tarif eden Mevlâna, esas mücadelenin kişinin kendi nefsi ile yaptığı mücadele olduğunu belirtir. Ona göre, “nefis putların anasıdır.” İnsanların yaptıkları put yılan ise nefis de ejderhadır. İnsanların elleriyle yaptıkları putlar kırılır, yok edilir ama nefis her daim kıvılcım üretmeye meyilli çakmak gibidir” (Mevlâna, Mesnevi, Konya 2012, I, s.14). Bu nedenle en azılı düşman olan nefisle yapılacak olan cihat bir ömür boyu sürebilmektedir. Bu açıdan baktığımızda gerçek mücahit, Allah’a itaat hususunda nefsi ile cihat eden kimsedir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 21). Bu bağlamda mertlik, cömertlik, yumuşaklık, tevazu, şefkat ve merhamet gibi bazı faziletler şecaatin birer göstergesidir.

Mevlâna nefis ile mücadelenin çok zor bir iş olduğunu, asıl gerçek şecaat ve cesaretin öfkeyi yenmek olduğunu, bu sebeple de insanın sürekli bir büyük savaşta olduğunu, Allah’ın yardımı olmadan nefis düşmanını yarıp geçmenin ve bu muharebeyi kazanmanın imkânı olmadığını belirtir (Mevlâna, Mesnevi, Konya 2012, I, s.25).

Şecaat faziletinin alt dallarından biri olan cömertlik bazı ahlakçılarca şecaat yerine temel faziletlerden sayılmıştır. Bu sebeple Mevlâna da cömertliğe çok büyük önem verir. Ona göre cömertlik cennette bir ağaçtır, dalları dünyaya yayılmıştır. Kim o dallardan birine yapışırsa o dal o kişiyi cennete götürür (Mevlâna, Mesnevi, V, Konya 2012, s.608).

Mevlâna kötü huyların giderilmesinde de mücadelenin çok değerli olduğunu, çünkü bunun nefisle mücadele olması nedeniyle büyük savaş olduğunu, büyük savaşı kazanmak için de şecaat ve kahramanlık gerektirdiğini şu sözleriyle ortaya koymaya çalışır: "Savaşın zahmetini çekmede sabırlı ol da anbean yoklukta varlık bul. Kim zahmet çekerse, defineyi elde eder. Kim çalışır çabalarsa devlete ulaşır..." (Mevlâna, Mesnevi, V, Konya 2012, s.608).

Mustafa Yürekli / Haber7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi