28 Şubat, Ergenekon ve PKK
28 Şubat postmodern darbesi yargı önünde...
Bakmayın siz yakalanıp ifadeleri alınan ve kim bilir yargıçların önüne kaç klasör dolusu büyüklükte bir iddianameyle dikilecek olan sözkonusu kişilerinin adlarının ulu olmasına, evet şöyle uzaktan bir bakınca, her biri koca koca adam, kimi paşa, kimi ağa, kimi bilmem hangi üniversitede profesör ama hepsi de kukla.
Dünya güçlerine taşeronluk yaptılar 90?lı yılların sonunda, köşeyi döndüler..
Şimdi de hesap verecekler. Darbecilerin yargı önüne çıkarılmasını, ?rövanş? veya ?intikam? olarak yorumlamak kuşkusuz sulandırma çabasıdır.
DARBECİNİN ÇEVİK KURNAZ VE TAMAHKAR OLANI..
Ben bu yazıda, zenginliğiyle dünya çapında dikkat çeken hangi emekli paşamızın ne kadar serveti var muhabbetiyle, hangi işadamlarımızın nasıl numara çektikleri ve servetlerini kolayca kaça katladıkları sohbetiyle yormayacağım kalemimi.
Darbecilerin, genelde, politik ve diplomatik yetersizlikleri sırıtan ama makama düşkün, çevik, hırslı, ahmak, tamahkar, kurnaz ve sahtekar kişilerden seçildiğini söylemekle yetineceğim.
Bu yazıda kısaca28 Şubat?la ilgili analizimi siz değerli okuyucularımın dikkatine sunmak isterim: Turgut Özal Çankaya?ya çıkışının ikinci yılında niçin öldürüldüyse, 28 Şubat?ta Prof.Dr. Necmettin Erbakan Başbakanlık?tan aynı nedenle indirildi. Bugün Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda yargılananlar da aynı gerekçelerle yasaların dışına çıkıp cuntalar oluşturmuş olmalılar.. 1990 sonrasındaki bu olağandışı gelişmeleri, dünya koşulları ve ülkedeki dengeler göz önüne alınırsa, anlamlandırmak zor değil.
28 ŞUBAT KÜRESÜLLEŞMENİN GEREĞİ
Her darbe, kontrolden çıkmış Türkiye?yi dünya sistemindeki yerine yeniden oturtmak için yapılıyor. Her darbenin dünya güçleri adına belirlenmiş sosyal, ekonomik ve siyasal hedefleri var..
90?lı yılların başında Berlin duvarının yıkılmasında somutlaşan SSCB?nin çöküşü ve dünyanın tek kutuplu hale gelmesi, Türkiye?yi heyecanlandırdı: Doğu, Batı ve Güney politikalarımızda değişiklik yaparak ülkemizi dünya gücü haline getirebilir miyiz sorusuyla harekete geçen Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bu şahsi hareketinin faturasını canıyla ödedi.
Dünya yeniden yapılanırken Türkiye?nin bir yeni rol kapması istenmiyordu. 1992?de Özal?ın yerine Çankaya?ya geçen Süleyman Demirel, dört yıl sonra gerçekleşecek olan 28 Şubat darbesine destek verecekti: Başbakan Prof.Dr. Necmettin Erbakan ve Refah Partisi kadroları, ABD ve İsrail karşıtıydı, diplomaside ancak İslam birliğiyle başarılı olunacağını savunuyordu..Refahyol hükümetinin öteki kanadını oluşturan DYP ortak değil sadece gözetmendi.
Refahyol, sosyal olarak Türk-Kürt kavgasını, Alevi- Sünni gerginliğini bitiriyordu..
Ekonomik politika olarak, bir yandan emekli ve çalışanların durumları düzeltiliyor, bir yandan da milli sermayeyi şahlandıracak ve büyütecek hedefler ortaya koyuyordu. Devlet denk bütçeyle yönetiliyor ve D8 ile İslam dünyası ekonomik entegrasyon sürecine giriyordu. Kısaca kalkınmaya başlayan Türkiye, İslam dünyasının lideri ve bir dünya gücü olarak tarih sahnesine yeniden çıkıyordu.
Ne var ki 28 Şubat, yirmi bankanın kasasını boşalttı, 250 milyarlık dolarlık bir soygunu gerçekleştirildi ve ülkemizi en az elli yıl geriye götürdü.
28 Şubat olmasaydı, Türkiye bugün 2023?te ulaşmayı hedeflediği ekonomik düzeyin çok ilerisinde olacaktı.
ABD?NİN IRAK İŞGALLERİ
28 Şubat?ın Türkiye?ye vurduğu en büyük darbe, Refahyol Hükümeti?nin Kürt sorununu barışçı yolla çözmesini engellemekti. Sadece bu gerçek anlaşılsa bile 28 Şubat?ın gerçek nedeni bulunmuş olacak..
Kürt sorununun barışçı bir şekilde çözümü, dünya güçlerinin elinden çok büyük bir kozu almak anlamına geliyordu. Dolayısıyla Refahyol Hükümeti?ni ne ABD istiyordu, ne de AB.
Avrupa Refahyol?un Güneydoğu politikasına karşıydı; çünkü AB Türkiye?nin Güneydoğu?sunda ve Kuzey Irak?ta bir Kürt devleti kurmak istiyordu. AB sürekli Türkiye?nin topraklarını Kürtlere vermesini dayatıyordu; böylece ülke, sözde daha homejen, gelir düzeyi daha yüksek, iç sorunlarından kurtulmuş hale gelecekti.. AB Türkiye?yi içine aldığında, küçüldüğü için ağırlığı da azalmış olacaktı. Dolayısıyla Erbakan AB?ye karşıydı.
PKK Avrupa?da uluslararası bir örgüt olarak kurulmuştu. Kürtler birleştirilip kuzey Irak?ta bir devlet kurarak, o zamanlar hayatta olan Saddam Hüseyin?in aracılığıyla AB?nin kontrolüne girecekti. Zaten Lozan?dan sonraki süreçte Irak İngiltere?nin ve Suriye önce Fransa, sonra Rusya?nın kontrolündeydi.
ABD Avrupa?nın bu Kürt devleti projesine karşı çıktı ve Irak?ın işgali projeyi bozdu.. İşgallerle ABD bölgenin enerji kaynaklarına el koymuş ve AB?yi uzaklaştırmış oldu. ABD?nin derdi, zaten Irak?a demokrasiyi getirmek değil, Iraktan Avrupa?yı kovmaktı. ABD böylece AB?nin Irak?taki enerji kaynaklarını kontrol etmesine izin vermedi.
Dünya güçleri, Türkiye?nin dünya gücü olmasını istemiyorlardı. ABD ve Avrupa ülkeleri, Güney Kıbrıs ve Ermenistan gibi, bir de Kürt kozu olsun istiyorlardı ellerinde.
TÜRKİYE?NİN İKİ KÜRT YÜZÜ
Kürt kimliğinin tanınması, kuşkusuz Amerika?nın Kürt devleti kurma, yani Kürtleri bağımsızlaştırma projesini çıkarına uygun ileri bir tarihe ertelemesinden ibarettir. ABD Kürt kimliğinin kabul edilmesini sağlarken bağımsız olmalarını istemiyor. Böylece elinde etkili bir Kürt kartı bulunsun istiyor.
2002?den sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti yönetimindeki Türkiye de Kürt kimliğini tanıyarak nefes alıyor.. Sorunu barışçı yolla çözmeye çalışıyor, yakalanan bu fırsatta. Bu arada Kuzey Irak yönetimini de yanına alarak kalıcı çözüm arayışında elini güçlendirmeye çalışıyor.
Kürtler ikiye ayrıldı. Türkiye?nin dünyada öncülüğünü yaptığı İslam birliği politikasını benimseyen ve büyük çoğunluğu oluşturan Kürtler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın yanında. Onlar, elbette bölgede oynanan kanlı oyunun farkında..
Dünya güçlerine sırtını dayayan ve PKK?nın temsil ettiği Kürtler ise Avrupa?dan sonra ABD ve İsrail?in de desteğini aldıkları için küstahlaşıyor, cüretkar bir dil kullanıyor ve terörle varlık gösteriyor.
İslam birliği politikasıyla dünya güçlerine karşı omuz omuza mücadele eden Türkiyeli Müslümanların yolunu, statükocu, laikçi, cuntacı Kemalist ulusalcılarla PKK?lı ulusalcıların ittifakı kesiyor. Türkiye?nin İslam birliğiyle dünya gücü olmasını engellemeye çalışıyorlar, işbirliğine girdikleri dünya güçleri adına.
Laikçi, cuntacı Kemalist ulusalcıların ürettiği, 12 Eylül?den sonra kurulan, 28 Şubatta iyice azgınlaşan PKK?nın temsil ettiği Kürt politikası, dünya güçleriyle yerli iş birlikçileri olan darbecilerin/statükocuların ittifakını ortaya çıkarıyor. İşbirlikçiler yargının önünde. Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ortaya çıkan cuntalar, 28 şubat cuntası, KCK ve PKK?lılar..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın yönetimindeki Türkiye bütün bu prangalardan kurtulursa, 28 Şubat?ın hesabını boşa çıkaracak, 2023?te İslam donyasının lideri olarak dünya gücü haline gelecek...
Mustafa Yürekli - Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.