Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Bozgundan zafere...


 

Mustafa Yürekli, Nuri Pakdil'in ve Ahmet Taşgetiren'in düşüncelerinden hareketle, Kur'an-ı Kerim'deki anlamını ve Asrı Saadet'te sahabelerin nasıl anladıklarını da göz önünde bulundurarak, kültürümüzdeki biat kavramını gündemimize taşıyor.

Nuri Pakdil, ?Biat I' kitabındaki ?Hüküm' başlıklı denemesinde "Ülke yazarla bozulur, yazarla düzelir." der. Yazar, bir milletin sadece gözü, kulağı ve dili değil, aynı zamanda kültürünü işleyen bilinç demek çünkü. Ülke, yazarla özünü keşfeder ve onu devletinin ve medeniyetinin özü haline getirir..

Nuri Pakdil, 1969'dan 1981'e kadarki süreçte kaleme aldığı denemeleri, ?Biat' adı verdiği üç kitapta topladı. Edebiyat Dergisi Yayınları arasında çıkan Biat I, Haziran 1973'te; ?Biat II', Ocak 1977'te ve ?Biat III', Nisan 1981'de yayınlandı. Yazar, yazılması on üç yıl süren bu üç kitapta, ?Biat' kavramını ülke gündemine taşıdı, kültür, sanat ve edebiyat boyutu üzerinde durdu. Ülkemizin özü dönüş yolculuğuna çıkışı, biatle gerçekleşecekti çünkü..

Üç ciltlik Biat kitapları, Nuri Pakdil'in yazarlık, edebiyat, yabancılaşma, direniş gibi konular çevresinde derinleştirdiği denemelerde, ülkemizin Kur'an-ı Kerim'e dayanan kendi toplumsal, ekonomik ve siyasal kültürünü canlandırmaya çalıştı. Biat kitapları, yerli düşüncenin izinde, İslâm uygarlığı peşinde bir avuç Müslüman şairin ve yazarın, aydınlık savaşçılarının dostluğu, dayanışması ve manifestosuydu.

Biat, bozguna son vermenin, işleri yoluna koymanın ve ülkeye dirlik düzen getirmenin adıydı..

İNANÇ ANDI: BİAT

Nuri Pakdil'le ilgi alanıma giren ?biat' kavramının İslam medeniyetindeki anlam ve önemini, İmam Hatip lisesi ve ilahiyat fakültesindeki öğrenimim sırasında öğrendim. Biat bilincini kazanmam ise belli bir zaman aldı.

1986 yılı, Mart ayıydı. Erzurum'da, İslami İlimler Fakültesinde öğrenim görüyordum. Bir öğrenci evi kurmuştum Erzurum Kalesi'yle Kurşunlu Cammi'nin arasında, bir apartmanda. Bir akşam, Bahattin Yıldız'ın da içinde bulunduğu, edebiyatla uğraşan bir gurup üniversite öğrencisini evimde ağırlıyordum; yemekten sonra, arkadaşlara Altınoluk dergisinin ilk sayısını tanıttım ve başyazısını okudum onlara. ?Biat' kavramını Nuri Pakdil'den sonra gündeme getiren yazar, Ahmet Taşgetiren'di; çok yararlandığım ve etkilendiğim ?Sonsuz Biat' başlıklı[1] yazısını okumuştum, o akşam, arkadaşlarıma.

Nuri Pakdil'in gündeme getirdiği biatin İslam'daki önemini ve yerini vurgulayan Ahmet Taşgetiren, "Bezm-i Elest" adı verilen olayı hatırlatarak başlıyordu yazısına: ?Yaratılış öncesinde Allah Teala ruhlara soruyor: "'Elestü bi rabbiküm / Ben sizin rabbiniz değil miyim?" Ruhlar cevap veriyor: "Evet, Rabbimizsin.." Demek insan, yaratılış öncesinde, bir eğitim geçiriyor: İlk eğitim, insana Rabbini öğretiyor. Bizzat Rabbin huzurunda. Rabbin tedrîsinde..' Bu tespit, yirmili yaşlardaki gençler olarak bizleri yüreğimizden yakalamıştı.

Yazar, sözkonusu makalesinde, Allahu Teala'nın insanın ilk biatini ?Bezm-i Elest'te alındığını belirtiyordu: ?Her insanın ruhuna düşen bir ışıktır bu. İlk biattir bu. İslam, peygamberin çağrısını duysun duymasın, her insanı, Allah'ı tanınmakla yükümlü tutarken, bu ilk bîatten hareket ediyor: "Ruhundaki ışığı kirletemezsin, söndüremezsin. Andını hatırla" dercesine...' Ben kimdim? Bir aciz varlık olduğum halde Allahu Teala benimle bir sözleşme mi yapıyordu? Beni niçin muhatap alıyordu? Allah'ın muhatap alması, benimle sözleşme yapması mıydı carlığıma anlam kazandıran ve değer yükleyen?

Yaratılmadan önce insanın Allah'a ikinci biatinden da bahsediyordu yazar: ?Kur'an, yaratılış öncesi farklı bir eğitimden daha bahsediyor: ?Biz' diyor Allah Teala ?Emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Onlar bunu yüklenmekten kaçındılar. Onu insan yüklendi." İnsan emaneti yüklendi. Allah, onu emaneti yüklenecek bîr olgunlukta yarattı. Emaneti yüklenme şuurunu bahşetti. Emaneti yüklenmesi için ona güç verdi. Emaneti yüklenmesini telkin etti. O da, bu ilahî eğitimden sonra emanete talip oldu. "Ben taşırım bu yükü" dedi Rabbine. Söz verdi. İnsanın, ?Bezm-i elest'te verdiği sözden sonra, kader çizgisini belirleyen ikinci büyük andıdır bu. İkinci büyük bîati.' Bu inanç andını içtiğim için mi evrende en şerefli varlıktım? Soyluluk, ahdinde durmak ve andını yenilemek miydi? Bilincim açılıp aydınlanıyordu.Neydi peki ?emanet' olarak adlandırılan? İnsanın yaratılış amacı, şuurla donatılmasının gerekçesi, Allah'ın teklif ettiği hayatın sorumluluğu ve ?İlahî plandan farklı bir ortama, yeryüzüne indirilmesi öngörülen insanın, Bezm-i Elest'teki andını unutmaması... Emanet: Sorumluluk.'

İnsan olmak, biatle mümkün oluyordu. Çünkü Adem (a.s.) biati yeryüzüne getiriyor ve çocuklarına miras bırakıyordu: ?Allah, yeryüzünde insan hayatını bir inanç rehberi ile başlatıyor. Adeta, bîati yeryüzüne indiriyor, bir cisme büründürüyor. Din ve insan bütünleşiyor. Her biri diğeri için "olmazsa olmaz." bir bütünleşme bu. "And" bezm-i elest'te kalıp, kuru bir ceset inmiyor, yeryüzüne. Hazret-i Adem, ruhlar aleminden "bîat'ı yeryüzüne taşıyan, nesline bîati miras bırakan ve bir insan olarak bîati Allah katına sunandır. İnsanın inanç andının sembolüdür.'

İnsanlık tarihinde biat, tevhit inancının bayrağını taşımayı ve uğruna savaşmayı hatırlatmaya gelen peygamberlerle yenileniyordu: ?Her peygamberde bu and (biat) tazeleniyor. Her peygamber, Allah'la insan arasındaki bîati beslemek, yenilemek, bir anlamda tecdîd-i bîat etmek üzere geliyor.'

SONSUZ BİAT

Yazara göre, Allahu Teala, son ilahi kitap Kur'an-ı Kerim'i göndererek, son peygamber Hz.Muhammed Mustafa'yla (s.a.v.) biati sonsuzlaştırıyordu. İnsanlık, artık kıyamet gününü kadar, Allah'la yaptığı biate, Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olarak sadık kalacaktı: ?Hazret-i Peygamber'se bîati sonsuza bağlayandır. İnsanlığın başlangıcı ile sonunu birleştiren, elele tutuşturandır. Son bîat kervanının öncüsüdür.'

Ahmet Taşgetiren, yazısının burasında, en çarpıcı tespiti yapıp can alıcı sorular soruyordu: ?İslam tarihine "Akabe" ve "Şecere-i Rıdvan" biatleri diye geçen olaylar, bir bakıma bu sonsuz bîatin sembolüdür. Bütün zamanlara sesini duyurması mukadder olan Hazret-i Peygamber, elini uzatıyor. Ona eller uzanıyor. Uzanan yetmiş küsur Medine'li mü'minin eli midir? Onu canlarından, çocuklarından, zevcelerinden daha aziz bileceklerine, onun sesine sahip çıkacaklarına, ona siper olacaklarına, ona can bağışlayacaklarına söz verenler, sadece Medine'li mü'minler midir? İslam için bütün Arap ve Acemle savaşmak gerekse savaşırız, derken, içlerinde hangi gücü bulurlar?' Bu sorular, içimizde ne fırtınalar koparmıştı o akşam.. Verdiğimiz cevaplar, şüphesiz, zamanla gelişip olgunlaşacaktı.. Oysa o yaşta doğru cevabı vermeye çalışırken, soruların etkisinden, daha doğrusu sarsmasından bir türlü kurtulamıyorduk. Bu sarsıntı, bende devam etti, bu güne kadar da..

Biat; kitap, sünnet ve Sahabe-i Kirâm'ın icmaı ile sabit olan salih bir ameldir. Kur'an-ı Kerîm'de, Resul-u Ekrem (s.a.s.)'e hitâben: "Sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmiş olur. Allah'ın eşi onların (Biat edenlerin elleri üstündedir. Şu halde kim (bu biat bağını, ahdini) çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah ile sözleştiği şeye vefa ederse (Allah) ona büyük bir ecir verecektir"[2] hükmü beyan buyurulmuştur. Biat, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde ve siyasî otorite ile olan münasebetlerinde, İslâm'ın hükümlerine razı olduklarını ihlâsla ortaya koyan bir akiddir.

Sanki ellerim yanıyordu.. Ashab-ı Kiram, benim ve kıyamet gününe kadar gelecek tüm Müslümanların, bütün bir ümmetin adına Hz.Peygamber'in elini tutup biat ediyordu çünkü. ?Hem uzanan mübarek el, hem ona uzatılan eller, nerede buluştuklarını çok iyi bilmektedirler. "Can"la garanti edilen "can"la imzalanan bir akittir bu. Önemi nasıl bilinmez?' Bunu o güne kadar niçin düşünmemiştim? Biat etmek ne demekti? Ben niçin biat etmemiştim?

Artık Asr-ı Saadet'e uzanabiliyor, biatimi yapıyordum. Arkadaşlarla, o akşam, biat konusunu nasıl ateşli bir şekilde tartışmıştık öyle. Biatin, sosyal, kültürel ve siyasal sonuçlarını tek tek belirliyor, biatin önemini kavrıyorduk: ?Bu bîattir, İslam'ı, doğduğu şehir dışına taşıyan, Hazret-i Peygamber'in sesini arza ve çağlara ileten... Bu bîattir islam'ı bize getiren, bu bîatte hepimizin eli vardır. Eğer gerçekten, bîat şartlarını içimizde duyuyorsak... Doğrusu İslam'ın çağrısı, yetmiş küsur Medine'li mü'mine has değildi. Mekke dışına taşırken onu, deyim yerindeyse, kıyamete kadar gelecek olan bütün gurbet Müslümanlarını arkalarında bilmiş olmalıdırlar. Bilmişlerse ne mutlu bizlere...?

Biat, Müslüman kadın ve erkeğin, içlerinden seçtikleri Müslüman lidere karşı görev ve sorumluluğu, Kur'an'da belirtilip sünnet ile açıklanarak uygulandığı şekilde, kabul etmek için yaptıkları sözleşmeydi. Biat, İslam milletinin selâmeti ve muhafazası, Hudûdullah'ın tatbiki için müminlerin kendilerine bir emir tayiniyle bu emire itaat etmek üzere ahitleşmeleriydi. Allahû Teâlâ (c.c.)'nın indirdiği hükümlerin hakkı ile edâ edilmesi ve insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemesi için, biat zorunluydu. İslâm uleması "biat ile ilgili ilimlerin, mükellef olan her erkek ve kadın üzerine farz-ı ayın olduğu" hususunda müttefikti. Nitekim İbn Hümam: "Mü'minlerin kendi içlerinden bir imam seçmelerinin lüzumunun sebebi, İslâmî emirleri hakkı ile edâ etmek içindir"[3] diyerek, meselenin hassasiyetine işaret etti.

Kur'an-ı Kerîm' de: " Ey iman edenler!.. Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (Ulû'l-emr'e) de (itaat edin).. " (en-Nisa, 4/59) buyrulmuştur. İslâm'ın temel hedeflerini gerçekleştirebilecek ve bu uğurda her türlü engeli aşabilecek vasıftaki insanın tespiti önemli bir hadisedir. Bu nedenle İslam alimleri (fukaha) biat edilecek kimsede aranan vasıflar hususunda titizlik göstermiştir. Şurası muhakkak ki, halîfe (ulû'l-emr, İslam milletinin lideri), müminlerin irade beyanı ve rızaları sonucu ortaya çıkabilir. Zorbalıkla ve kılıç zoruyla (ikrahla) alınan biat geçerli değildir.

BOZGUNDA BİAT

Yemekler yenmiş, çay içiliyordu. Bir arkadaşımız durum tespiti yaptı. Dünya güçleri gelmiş, yurdumuzu yuvamızı bozmuştu. Halifelik ve İslam hukuku yürürlükten kaldırılmış, ilim irfan ocakları medreseler, tekkeler ve zaviyeler kapatılmıştı.. Bozgundaydık. Bütün bu tespitleri paylaşıyorduk Müslüman gençler olarak. Ve ?bozgunda biati' de konuşmaya başladık. Ahmet Taşgetiren, ?Huneyn gününü hatırlayınız. Bîatin nasıl durağan bir hadise olmadığını göreceksiniz.? diye konuya bir başka açıdan girmişti zaten yazıda..

Dergiyi okumayı bıraktık, Huneyn Savaşı'nı konuşmaya başladık.. Birkaç arkadaş, savaşın aşamalarını, İslam ordusunun durumunu kısaca hatırlattı bize. Sonra yeniden dergiye, Taşgetiren'in ?Sonsuz Biat' yazısını okumaya başladık, kaldığımız yerden: ?Hazret-i Peygamber tarafından yönetilen İslam ordusu çok zor durumda kalıyor. Yeni Müslüman olmuş kişilerden bazıları cepheyi terk etmeye başlıyorlar. Herkesin içinde bir panik yaşanıyor. Hazret-i Peygamber, yanında bir kaç kişi ile neredeyse, İslam'ın ilk yalnızlık günlerine dönmüş... Bütün düşman saldırıları, onun bulunduğu tarafa çevrilmiş. Amcası Abbas'ı çağırıyor ve seslenmesini istiyor: ?Ey Akabe'de bîat edenler! Ey Şecere-i Rıdvan altında söz verenler! Muhammed burada! Ona doğru gelin.' O anda, herkesin içinde bir ateş tutuşuyor sanki. Bu sesi duyan ?Lebbeyk, lebbeyk' diye Hazret-i Peygamber çevresine koşuyor. Bozgundan zafer doğuyor. Bîat, zor günün sözleşmesidir. Zor günde yaşanacak, bir sözleşmedir. Bütün şartları zordur.'

Hz.Peygamber'in ahrete irtihalinde de ortaya çıkan en büyük sorun biat meselesi değil miydi? Yazar, bu konuya da değinmişti sözkonusu yazısında: ?Allah soruyor: ?Muhammed ölür veya öldürülürse ökçelerinizin üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?' Bu sorunun altında ?Hani bîat etmiştiniz!' ihtarı gizlidir. Bu ihtarı, Hazret-i Peygamber'in vefat ettiği gün Hazreti Ebu Bekir Hazreti Ömer'in sakalından tutarak yapar. Elinde kılıç ?Kim Muhammed öldü derse boynunu vururum!' diye dövünen Hazret-i Ömer'i sarsar ve; ?Kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki o ölmüştür. Kim Allah'a tapıyorsa o bakidir; Ölmez!' der.' Biat konusundaki bu son örnek, aklımızı başımıza getiriyor ve yüreklerimizi sağlamlaştırıyor:

İlk biatin gerçekleştiği dönemde, İslâmî bir devlet mevcut değildi. O şartlar altında, Resul-u Ekrem (s.a.s.)'in biat alması, müminlerin her halukarda, kendi içlerinden bir lider seçmelerinin zaruretini ortaya koymaktadır. Günümüzde emperyalist kâfirlerin istilâsı altında yaşayan milyonlarca Müslüman vardır. Bu Müslümanlardan bazıları kendi içlerinden bir lidere biat ederek istilâyı ortadan kaldırma hususunda gayret sarf ederken, bazıları kâfirlerin kültürlerine boyun eğmiş ve bu tağûtî (zorba) iktidarları kabullenerek zilleti seçmiştir. Oysa müminlerin kime ve hangi şartlarda itaat edecekleri kat'i naslarla sabittir. Kâfirlerin kültürlerine boyun eğerek ve tâğûtî iktidarları kabullenerek yaşamayı esas alanların, "Cahiliye ölümüyle ölmeleri" kaçınılmazdır. Resul-u Ekrem (s.a.v.)'in: "Her kim içlerinden seçtikleri Müslüman lidere (ûlû'l-emr'e) itaatten bir karış kadar ayrılırsa kıyamet gününde Allah'a ameli hususunda, lehinde hiç bir hücceti olmaksızın kavuşacaktır. Her kim de (Ulû'l-emr'e) biat sorumluluğu olmadan ölürse, cahiliye ölümüyle ölür"[4] buyurduğu sabittir. Biat, ekmekten, sudan ve havadan daha önemliydi.. Bunlar olmazsa, fani hayatımızı kaybedebilirdik.. Ya biat olmazsa? Sonsuz hayatımızı kaybedecektik.. Biatsiz kalmak, ölüm ötesindeki sonsuz hayatta cennetten mahrum olmaktı çünkü..

Vakit gecenin yarısına doğru ilerlerken, bir grup üniversite öğrencisi genç, oturmuş, ülkemizde, biatten, cihattan, hilafetten uzak bir İslam anlayışının yaygınlaştırılmasını konuşmaya başladık. Nuri Pakdil'i yeni yeni anlamaya başlıyorduk..Biat kitaplarını yeniden okumalıydık bu yüzden. Müslümanlar, düşüncenin, sanatın, hayatın inançla bağlarını tek tek kurmak zorundalar.. Biat, düşünceyle eylemi bütünleştiriyordu, kültürle siyaseti.. Tevhit inancını yansıtan kişilikler, tevhit inancının tezahürü olan vahiy kültürü, yine onun dışa vurumu olan devlet, biatle oluşacaktı. Biat, medeniyetimizi kuran akıl ve iradeyi ortaya çıkaracaktı: ?İslam'ın zor gününü görenler, içlerinde bîat sıcaklığı hissediyorlarsa, bir ?Lebbeyk, lebbeyk!' diyebilme heyecanı yaşıyorlarsa, bir feda oluş duygusuna ulaşabiliyorsa, hala diriliklerim kaybetmemişler demektir. Mü'min bîatini sık sık yenileyen insandır; içinde hep bir bîat sınavı yapan, yüreği ilk bîatle son bîat arasında buluşturandır.'

Yabancılaşmaya karşı direnen Müslüman yazar, biatin, dolayısıyla medeniyetimizin savunucusudur. Biat odaklı okuma yazma eyleminde buluşmalı Müslüman aydınlar. Biati topluma kazandırmak için çalışmalıyız, var gücümüzle.. Ahmet Taşgetiren, Müslüman liderlerin çevresinde cemaatler oluşturarak İslam'ı yaşamanın tek kurtuluş yolu olduğunu belirterek biz gençlere istikamet gösteriyordu: ?Bîat, İslam'ı yaşamanın ve yaşatmanın bedelini belirler. O bedeli ödemeye hazır olanlar, ümit olunur ki, Allah huzuruna onun sevgili Peygamberi ile elele tutuşmuş olarak gireceklerdi.' Allahu Teala'nın huzurunda insanı perişan edecek ve Hz.Peygamber'in yüzüne bakamayacak hale getirecek bir hayat yaşanır mı?

Nuri Pakdil'i ve Ahmet Taşgetiren'i sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyorum, yazımı bitirirken. Her ikisine de sağlıklı, hayırlı uzun ömür diliyorum.. Bizim kuşağın üzerinde emekleri var, eminim ki sonraki kuşakların üzerinde de parlayacak onların bilinçleri. Allah Nuri Pakdil'den de ve Ahmet Taşgetiren'den de razı olsun...

Mustafa Yürekli - Haber 7

mustafayurekli@gmail.com


[1] Sonsuz Biat, Ahmed Maraşlı, 1986 - Mart, Sayı, 1; Sayfa 3. Ahmet Taşgetiren, 1986 yılında yayın hayatına başlayan Altınoluk dergisinin ilk sayısında Ahmet Maraşlı imzasıyla yayınladı ?Sonsuz Biat' makalesini ve 1980'li yıllarda yayınladığı yazılarını topladığı kitaba da isim[1] oldu. Altınoluk dergisinin günümüze kadarki başyazarı Ahmet Taşgetiren'den İslam ve insan ilişkilerine dair ufuk açıcı değerlendirmeler vardır, bu kitapta.

[2] el-Feth Suresi, 48/10.

[3] İbn Hûmam, Kitâbu'l-Musâyere, İstanbul 1979, s. 265.

[4] Buhârî, Ahkâm, 4; Müslim, el-İmâre, 58,1851.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.