Çek mağduru hapse girmek istemiyor!

Tedavül imkânı yüksek, ticarete sürat ve kolaylık sağlayan “çek”te önemli tartışmalar yaşanıyor. Karşılıksız çek probleminden bahsediyorum… Bu kadar etkin işleve sahip çekin, karşılıksız çıkması karşısında oluşan mes’elenin çözümüne yönelik münakaşa ve mağduriyetler kamuoyunu fazlasıyla meşgul ediyor. Tartışmalardan çıkan netice şu: Piyasa – banka – yargı üçlüsünün “karşılıksız çek sorunu”na mutlaka hakkaniyetle yaklaşması şart.

Kısa bir geçmiş verelim... Türkiye’de çek işlemlerinin yasalaşması 1929 yılından itibaren başlıyor. Önce dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilen ve daha sonra özel bir suç türü olarak uygulamaya konan karşılıksız çek düzenlemeleri bir dönem kabahat olarak da kabul ediliyor.

TBMM 1929 tarihinde 471 sayılı yorum kararı ile karşılıksız çek düzenleyenlerin 765 sayılı TCK’nın 503. Maddesi’ne göre dolandırıcılık suçundan ceza alması gerektiği kanun-düzenlemelere giriyor. Bugün Alman hukuk sisteminde buna yakın bir uygulama bulunuyor. Yani, suçun oluşabilmesi için maddi zarar, failin karşı tarafın uğradığı zarar sonucunda bir menfaat elde etmesi ve aldatma kastı aranıyor. Fiilin taksirle işlenmesi suçun oluşabilmesi için yeterli olmuyor. Ancak olası kasıtla suçun işlenebileceği kabul ediliyor. Dolandırıcılık suçunda unsurların oluşmaması durumunda ise medeni hukuka ilişkin çözüm yolları benimseniyor. Alman hukuku böyle…

Türkiye’de ise şimdi karşılıksız çekte önce adli para cezası var. Ödenmemesi durumunda hapis cezası gündeme geliyor. Çek Kanunu’nun 5. maddesinin 11. fıkrası uyarınca, söz konusu suç dolayısıyla hükmolunan adli para cezasının ödenmemesi halinde, söz konusu ceza 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106. Maddesi’nin 3. fıkrasında yer alan kamuya yararlı bir işte çalıştırma kararı verilmeksizin doğrudan hapis cezasına çevriliyor.

Tabii karşılıksız çekte yasal müeyyideler topluma nasıl yansıyor? Verilen cezalar mağduriyetlerle birlikte vak’ayı nasıl etkiliyor? Konu oldukça mühim!

Öncelikle Anayasa’nın “suç ve cezalara ilişkin esaslar” bölümünü ilgilendiren 38. Maddesi’ne ek fıkra olarak eklenen 3/10/2001-4709/15 md.) ile “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz” uygulamasını unutmayalım.

Evet, karşılıksız çekle ilgili milyonları aşan mağduriyet toplumda en acil çözülmesi gereken sorun olarak ortada duruyor. Dönemsel düzenlemelere rağmen mes’elede henüz gerçek çözüme ulaşılmış değil. Dolayısıyla ülkede karşılıksız çek mağduriyetinin yaşanmadığını kimse söyleyemiyor.

Karşılıksız çekteki hacmin büyümesinde ekonomik ve siyasi krizlerin ciddi etkisi olduğu gibi kötü niyetin de katkısı var şüphesiz. Ödeyememe olayları çoğalınca yaptırımlar konmuş. Müeyyideler hapis cezasına kadar uygulanmış.

“Ekonomik suça, ekonomik ceza” uygulaması istendiği halde Türkiye’de Anayasa Mahkemesi, “Çek ödeme aracıdır, kredi aracı değildir” diyerek karşılıksız çeki ödemeyene hapis cezası hükmünü onaylamış… Zaten tartışmalar da buradan çıkıyor.

Ancak genelde hukukçular, “Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar Anayasa’nın birçok maddesine ve eşitlik ilkesine aykırı. Türkiye’de borçlar sadece çek kaynaklı değil. Kambiyoya bakıldığından çekten başka bono, poliçe, adi senetler, noter senetleri, ilan niteliğindeki senetler ve mahkeme ilâmları var. Milyonlarca kredi, kredi kartı, elektrik ve su faturası borcu olan insanlar var. Diğer ödeme araçlarına yönelik bir müeyyide yok, hapis cezası yok ama maalesef karşılıksız çeke uygulanıyor” diyerek olayın hukuk çemberinde olmadığını dile getiriyor.

Bizim savımız da Anayasa’dan yana… Adamın borcu var elbette ödemesi lazım. Alacaklı da mağdur olmamalı. Ancak borçlunun hapse atılması sorunu çözmüyor ki. Borçlu hapse atılınca borcunu nasıl ödeyecek, onu düşünmek lâzım. Diyoruz ki, borçlular ekonomik sistemden dışlanmamalı ki, iş çarkı işlesin. Dolayısıyla borçluya “Önce idari cezanı öde. Ödeyemiyorsan hapse gir” demeyi hukuken izah edemiyoruz. Karşılıksız çek borçlusunu ekonomik sisteme kazandırıcı tedbirlerin alınması problemi çözer, diye düşünüyoruz.

Madem tedavül imkânı yüksek, ticarete sürat ve kolaylık sağlayacak ödeme sistemine önem veriliyor, o halde öncelikle değerli kâğıt olması hasebiyle bu çek koçanları herkese verilmesin. Çeki veren bankalar da en azından çek alan kadar sorumlu tutulsun ki gerçekçi bir çek sistemi tabanı oluşturulabilsin. Bu da yetmez, çek işlemleri; sigorta sistemine dahil edilsin. Diğer taraftan karşılıksız çekte kötü niyetli kişileri ayırt edici kanuni bir düzenleme de elzem görünüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da büyük ihtimalle aynı görüşte. Cumhurbaşkanı Erdoğan tâ 2012 yılında mevcut çek yasasının esnaf üzerinde sıkıntı oluşturduğunu belirtiyor ve “Artık çek borcundan dolayı kimse hapse girmeyecek” diyor.

Çünkü aklın yolu bir. Anayasa da aynı mantığı savunuyor. Karşılıksız çekten hapis cezası verilmesi hukuk tekniği açısından aykırı. Hukukçuların söylediği bu… Burada suç yok ki. Yani hapis cezasının hukuki altyapısı bulunmuyor. Ceza kamu düzeninin sağlanması için konur. Hukukta ceza siyasetinde temel gaye bozulan barışı tesis etmektir. Ama karşılıksız çeke getirilen ceza, kamu barışını, düzenini korumuyor, bilakis bozuyor. İyi de “Karşılıksız çeke niçin hapis cezası getirildi” diye sorulacak tabii ki. Cevaplayalım… Madem Anayasa’da eşitlik ilkesi öncelik taşıyor. O zaman “Toplumda belli kesimler, belli kesimlere ezdirilemez, üstün tutulamaz”, görüşü de benimsenmeli, değil mi?

Mamafih, aileleriyle birlikte yaklaşık 1 milyona ulaşan 200 bin çek mağduruna acil çözüm bulunması gerekiyor. Meselâ mücbir sebep düzenlemesiyle mahkûmiyet denetimli serbestliğe çevrilebilir. Konkordatoyu da hatırlayalım. Sistemin amacı işletmelerin ayakta tutulması. Yoksa şirketlerin iflas kararını beklemek değil. Çek mağduru esnaf da aynı mantıkla işletmelerine can suyu verilerek ayakta kalması sağlanmalı ki karşılıksız çıkan çek borçlarını ödeyebilsinler.

Çünkü halen yaklaşık 2 milyon karşılıksız çeke işlem uygulanmış... Karşılıksız çeklerin toplam değeri 93,2 milyar lira. 88 bin kişi de hapisle cezalandırılmış. 100 milyar liraya yakın bir değer niçin ekonomiye kazandırılmak istenmez, anlaşılamıyor!

Diğer taraftan 2 milyona varan karşılıksız çekin yanında 3,3 milyon adet protestolu senet ödenmeyi bekliyor. 77,6 milyar lira tutarındaki senetlerin 80 bin borçlusu var.

Bizde borçlu bitmez… Bankalara kredi ve kredi kartı borçlusu 10 milyon kişiyi saymıyorum. Sadece kredi borcundan dolayı 5 milyondan fazla insan yasal takipte. Yüzlerce şirket ve işletme de konkordatoda bekliyor.

Şimdi ne yapalım o zaman…

Eğer yeriniz varsa 88 bin çek mağduruna ek olarak “Anayasa’nın eşitlik ilkesi”ne uyarak toplam 11 milyon borçluyu tutup hapse atalım! Olur mu, elbette olmaz!

İsterseniz bu konuda bir de Çek Mağdurları Temsilcisi sayın Haydar Zirek’i dinleyelim…

“… Çek mağdurları borçlarını ödemek için can atıyor… Sahada, iş hayatında olmak istiyor... Evlere tıkılmışlar hapis korkusu yaşıyor. Sicilleri bozuk, kredi alamıyor... Senet alacağı var, alamıyor, hapse giriyor… Konkordato alacağı var, alamıyor hapse giriyor… Batık FETÖ şirketlerinden alacağı var, alamıyor, hapse giriyor… Kamu şirketlerinden alacağı var, alamıyor, hapse giriyor… Çek mağdurlarından başka borcu olanların hepsi dışarıda… Bizim savunduğumuz olay bu. En kısa yoldan çözümü de söyleyeyim… Hiçbir şey yapılamıyorsa alacağımıza karşılık mahsuplaşalım… Diğer çözümü de ifade edeyim… 31/12/2021 tarihini baz alalım… Son 2-3 yılda ekonomik sıkıntılar oldu. Pandemi vurdu. Söz konusu dönemde karşılıksız çek mağduriyetine uğrayanlar, hapis tehdidinden arındırılsın, kurtarılsın ki, iş hayatına dönebilsinler…”

yazının devamı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.