
Songül Kundakçı Cansız
Yol Uzun da Olsa Ne Var, Yürüyelim Arkadaşlar
Atatürk, gençlik ve spor... Bu üç kelime 19 Mayıs’la birleşince Türk milletine Bayram olur.
19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
Bayram kutlamalarındaki atletik yapılı atletli gençler, spor oyunları neyin göstergesidir, hiç düşündünüz mü?
Ben size anlatayım.
Osmanlı’nın son yüzyılında Türk gençleri, eğer bulaşıcı hastalıktan ölmediyse cepheden cepheye koşar, sağ kalırsa sağlam kalamazdı.
Bu dönemde kaderine terk edilen Anadolu’daki Türkler derin bir yoksulluk içindeydi. Cengâver Türk milletinin gürbüz olması gereken evlatları yoksulluk, miskinlik, bulaşıcı hastalık, göç ve savaşlar sebebiyle bakımsız, cılız, sakat ve hastalıklıydı.
Aynı yıllarda azınlıkların savaşa gitmeyen, iyi eğitim alan, ticaretle uğraşan, para kazanan gençleri; sağlıklı, bakımlı ve gürbüzdü. Ülkede Levantenlerin ve gayrimüslimlerin yaşadığı limana ve demiryoluna sahip yerlerde ticari canlılık sebebiyle para parayı çekerdi. Para ve eğitim gayrimüslimler ve Levantenlerde olduğu için eğitim, sağlık, güç, mevki, refah da onlardaydı.
Geçmişte büyük zaferler kazanan gürbüz Türk neslinin o günlerdeki zayıf, bakımsız, hasta hâlleri herkesi üzmekteydi. Güreş meraklısı Mehmet Akif, bir güreş meydanında Türk gençlerinin zavallı hallerini üzülerek şu dizelerde anlattı:
“Bet beniz sapsarı bîçârelerin hepsinde; […]
Şiş karın sıska çocuklar gibi, kollar sarkık;
Arka yusyumru, göğüs çökmüş, omuzlar kalkık.
Gözlerin busbulanık rengi, kapaklar şiş şiş;
Yüz buruşmuş, uzamış, cebhe daralmış, gitmiş. […]
Serilip düştü mü bir noktaya, kaldırması zor!
Sıtmadan boynu bükülmüş de o dimdik Türk’ün,
Düşünüp durmada öksüz gibi küskün küskün.
Gövde teşrihlere dönmüş, o bacaklar değnek;
Daha yaş yirmi iken eller, ayaklar titrek”
Türkçüler, hastalıklı bir romantizmle bu duruma ağlamak yerine bir an evvel çocukları, gençleri bu sağlıksız durumdan kurtarmanın çaresini aradılar. Bu amaçla gençler spora, izciliğe teşvik edildi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Enver Paşa gençlerin eğitimine çok önem verdi. Türk Gücü Cemiyeti, Enver Paşa’nın Harbiye Nezaretine bağladığı Gençlik Dernekleri ile çalıştı. Genç Dernekleri yeteri kadar eğitim kurumu olmayan Osmanlı Devleti’nde gençler için millî terbiye kurumu işlevi gördü.
Enver Paşa’nın “Başbuğ” unvanıyla başkanlık yaptığı Keşşaflık yani İzcilik Kulübü de Türk Gücü Cemiyeti bünyesinde ülke çapında örgütlendi. 1913 Mart’ından itibaren kurulmaya başlayan Türk Güçleri, İzci Ocakları ve İdman Yurtları Türkçülük etkisi, Türk Ocakları desteğiyle gelişti. Amaçları Anadolu’yu uyandırmak ve Türk gençliğini gürbüz yetiştirmektir.
İttihat ve Terakki’nin yan kuruluşu olan bu dernekler 12 yaşından itibaren gençleri sınıflandırarak yurt savunmasına hazırlayan kuruluşlar oldu.
Bu derneklere hükümet çok önem vermiş olmalı ki Çanakkale Savaşı’nın muzaffer komutanı Miralay Mustafa Kemal’i Harbiye Nezareti 1915 Aralık ayı başında Osmanlı Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumiliği’ne atadı, derneklerle ilgili rapor hazırlamasını istedi. Miralay Mustafa Kemal incelemelerini tamamlayarak bir rapor hazırlayıp hükümete sundu.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu raporundan sonra 17 Nisan 1916’da çıkarılan bir kanunla 12-17 yaş arasındaki gençler için “Gürbüz Derneği”, 17 yaşından büyükler için de “Dinç Derneği” kurulması öngörüldü. Bu dernekler için bir de Gençlik Marşı bestelendi:
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin,
Sert adımlarla her yer inlesin. […]
Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar.
Yol uzun da olsa ne var,
Yürüyelim arkadaşlar.
***
Sonrası 1. Dünya Harbi, Mondros Ateşkes Antlaşması; çöken imparatorluk, enkazda kalan Türk milleti…
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında ilk Çukurova işgal edilir. Çukurova’da 1918’in sonundan itibaren direniş başlar. Türk milleti, Tanzimat’tan beri ülkeye kâbus gibi çöken yabancı güçlerin ve azınlıkların Türkleri Balkanlardan sonra Anadolu’dan da atmak istediklerini biraz geç de olsa anlamıştır. Türk milleti bu sebeple 1918’in sonbaharında başlayan işgalden sonra bahar gelse de işgal altındayken baharın gelişini bile görmek istemez. Çünkü Çukurova’dan sonra her yer işgal edilmeye başlar.
12 Mayıs 1919’da Barış Konferansı’nda İngiltere’nin desteğiyle Yunanistan’a İzmir’in işgali için onay verilir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e Yunan askeri çıkar. Dörtyol- Özerli’de Kara Mehmet Çavuş’un 19 Aralık 1918’de işgalcilere sıktığı ilk kurşundan 5 ay sonra İzmir’in işgalini görmeye dayanamayan Hasan Tahsin, Yunan askerlerine ateş açar, şehit edilir.
15 Mayıs günü elinde asasıyla fesli Müslümanların katli için sağa sola koşturan Metropolit Hrisostosmos, tepkiler üzerine yanına Yunan ordusunun papazını ve Müftü Efendiyi alarak halkı kandırmaya çıkmış, çarşı pazar dolaşarak halka sükûnet tavsiye edip bütün milletlerin kardeş olduğundan bahsetmektedir. İzmir işgal kuvvetleri komutanı halkı sakinleştirmek için yayınladığı bildiride şöyle demektedir:
“Müslümanların fesi, Efzunların fesi, askerin kalpağı ve Avrupa’nın şapkası arasında fark yoktur” (İstiklal Harbi Gazetesi 27 Mayıs 1919: 2).
Bu hümanist söylemli, din adamı görünümlü ikiyüzlü hainlerin söylediklerine artık kimse aldanmaz.
Yunanistan’ın İzmir’i işgali Millî Mücadele için bir dönüm noktası olur. Çukurova işgal edilince uyanmayan İstanbul, İzmir’in işgaliyle uyanır. Çünkü bu yayılmacı, sömürgeci yedi başlı canavarın her yere saldıracağı anlaşılmıştır.
Anadolu’da milyonlar uyanmış, kendine yaşamak hakkı vermeyen medeni(!) dünyaya kafa tutmaktadır. İzmir’in işgaline tepki göstermek için İstanbul’da kadın-erkek herkes meydanlara dökülür. İşgali lanetleyen mitingler başlar. Mitingler mitingleri doğurur. Yasak olmasına rağmen Sultanahmet mitinginde 100 bin kişi toplanır. Yasaklanmasına rağmen mitingler devam eder.
Her yerde iç savaş yaşanırken 9. Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal’e işgale direnişleri bastırma, asayişi sağlama gibi zor bir görev verilir. Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919’da İngiliz İrtibat Bürosu’ndan vize alarak 22 subay, 25 er ve altı atla Bandırma vapuruna biner. İzmir’in işgalinden üç gün sonra Samsun’a çıkar. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra arabaları bozulur. Hep birlikte yürürken bir ağızdan okudukları Dağ Başını Duman Almış marşıdır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 1918’de Mondros sonrası 11 gün kaldığı Adana kurtuluş için çıkacağı yol düşüncesi kafasında oluşmuştur. Yolunu önüne serer, yürür. Bir ferdi olmakla övündüğü Türk milletine güvenir. Yola çıkarken bir kişidir; sonra beş, on, yüz, bin olurlar.
Dağ başını duman almıştır, dağılmasını beklemezler, yürürler. Ordu savaştan yenik çıkmıştır, yol meşakkatlidir ama durmazlar.
Takvimler 19 Mayıs 1919’u gösterirken yol, Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan Samsun’a, oradan Havza’ya, oradan Amasya’ya götürdü. Anadolu Türk’ün Ergenekon’u olur.
Mustafa Kemal Paşa, milletini iyi tanımaktadır. Görünen manzara şudur: Bu millet huduttan hududa, cepheden cepheye koşsa da kanı su gibi aksa da geriye dönmeyi düşünmeden mücadele edecek fedakâr ve vatansever karakterdedir. Türk milletinin aklı başına geç gelse de yöneticileri yanılıp şaştığında, vatanı tehlikeye düştüğünde içinden bir kurtarıcı lider çıkarıp etrafında toplanabilecek kabiliyettedir. Kongreler başlar.
Türkler, “istikbal ve istiklal” için ölüm-kalım savaşı verirken emperyalistler sömürmek için hiç zaman kaybetmemiştir. “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” misali Türkler vatan derdinde; Amerikalılar, İngilizler petrol peşindedir. Savaştan önce Gelibolu’da petrol aramak için 14 ruhsat alan Amerikalılar Çanakkale Savaşı sebebiyle giremediği Gelibolu’da petrol aramaya başlamıştır bile (İstiklal Harbi Gaz. 5 Haziran 1919: 2).
Vatan bu haldeyken mayıs ayında bütün güzelliğiyle gelen baharı kimse görmek istemez. Halide Nusret Zorlutuna, şiirinde “Git bahar, git bahar! Uzaklarda gül” diyerek milletin duygularına tercüman olur.
Bu acı yıllar yaklaşık üç buçuk yıl sürer. Ve Anadolu’da Zümrüdüanka gibi küllerinden yeniden doğan Türk milleti Ergenekon’dan çıkar gibi döner, kendilerine ait olanı alır.
Millî Mücadele’nin başarılması ülkeye bahar gelişidir. Vatanın kurtuluşu milletimize baharın gelişidir. Halide Nusret Zorlutuna, bu defa şiirinde “Gel bahar, erit bu yolun karını, Geçen seneleri anmayalım hiç” diye seslenir.
İşte Türkiye genelinde spor yapan sağlıklı bünyeye sahip gençlerin spor gösterileri yaptığı 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın ilanında geçmişin bu etkileri vardır.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra arabaları bozulunca yürürken beraberce okudukları Dağ Başını Duman Almış marşı da 20 Haziran 1938’de Gençlik ve Spor Bayramı Marşı olarak kabul edilir.
İşte bu sebeplerden mayısları severim ben!
Bu vatanı kurtaranlara minnet, saygı, teşekkür, rahmet mayıs yağmurları olsun yağsın!
Bugün baharın tadını özgürce çıkarabiliyorsak onların kan, ter, canla verdiği mücadele sayesindedir!
O halde 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı coşkuyla kutlayalım.
Bayramımız kutlu olsun! Kutlayanlar var olsun!
Kaynak: Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Adana- Türkçülüğün 100 Yıllık Hikayesi - Songül Kundakçı Cansız
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.