
Songül Kundakçı Cansız
Zaferler Haftası: Kurt Yavrusu Kurt Olur
Zaferler Haftası: Kurt Yavrusu Kurt Olur
30 Ağustos 1922 düşmanın hezimet Türk’ün zafer günüdür. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi 30 Ağustos’ta zaferle taçlandı.
104 yıl önce takvim Ağustos’un 30’unu gösterdiğinde emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin Türk milletine yazdığı kara yazı bozuldu, vatan toprakları işgalcilerden temizlendi.
Türk tarihi milletimizin hatıra defteridir. Bu hatıraları unutursak millet ölür, devlet ölür, biz ölürüz. Bu sebeple tarihteki önemli olayları unutmayarak bugünü değerlendirmeli, geleceğe hazırlanmalıyız. Bunun içinde Osmanlı’nın son yüzyılını hatta son iki yüz yılını ve dünyadaki değişimleri iyi analiz etmek gerekir.
Osmanlı mali krize girince coğrafî keşiflerle zenginleşen Avrupa devletleri önceleri askerî güçle yenemedikleri Osmanlı’yı her alanda yenerler. Borçlanan Osmanlı Devleti, kurtlar sofrasına düşmüştür, kurtulmaya yol arasa da bulamaz. Zira İngiltere, Rusya, Fransa gibi devletler, Osmanlı topraklarına gönderdikleri gezgin, derviş, tüccar, misyoner, öğretmen, diplomat, doktor, papaz, arkeolog, dağcı, coğrafyacı, yazar, fotoğrafçı, gazeteci gibi rollere bürünen ajanlarıyla devletin can damarlarını, stratejik yerlerini tespit etmiştir. Bu ajanlar bir yandan da Hristiyan ve Müslüman tebaadan kullanabilecekleri kişilerle ilişki kurar, toplumunun çatışma noktalarını anlayıp karışıklık çıkarmak için o noktaları kaşırlar. Amaçları Osmanlı’yı paylaşmak, Türkleri Anadolu’da boğmaktır. Şartları gitgide olgunlaştırırlar.
Ve 1918’de I. Dünya Harbi’nde yenik düşen Osmanlı, kurtlar sofrasında pay edilir. Ordusu dağıtılır.
Yokluk içindeki Anadolu ve bazı kurmay subaylar bunu kabul etmez, direnmeye devam eder. Bu direniş Türk milletinin uzun süren uykusundan uyanışıdır.
“İlk kurşun”un atılması, “ilk ateş emri”nin verilmesi ve Karboğazı’nda kazanılan zafer sebebiyle ilk antlaşmanın yapılmasını sağlayan Adana, Kurtuluş Savaşı’nın kılavuz şehri olur. Adana’nın bu başarısında Çukurova insanının hürriyet sevdası kadar Mustafa Kemal Paşa’nın 11 gün bölgede yaptığı direniş hazırlığının ve onun direktifiyle Ali Fuat Cebesoy’un bölgede yaptığı ilk direniş yuvalarının katkısı büyüktür.
Adana’daki bu başarılı direnişi, başka şehirlerdeki direnişler izler. Mustafa Kemal Paşa’nın yaktığı meşale, başka meşaleleri tutuşturur ve bu ateş, kurtuluş yolundaki bütün engelleri yakar. Türk milleti tarihteki Ergenekon’dan çok daha zor olan bir durumdan kurtulur, 20. yy.’da tarih sahnesine yeniden ve yenilenerek doğar.
“Fıtrat değişir sanma / Bu kan yine o kandır” diyerek Türk milletine güvenen Namık Kemal haklı çıkmıştır.
Batı Anadolu’da halk, Millî Mücadele’ye yeni başlarken Çukurova’da işgalcilerin beli kırılmıştır bile. Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’yla Güney Cephesi 1921’de kapanır. Bu sebeple Çukurova’daki kuvvetler Batı cephesine kaydırılır. Bölgelerindeki Millî Mücadele’yi kazanan Adanalılar, diğer cephelerde çarpışmak için yola çıkarlar.
Yedikleri bir avuç arpayla, çıplak ayakla, çarıkla, kağnıyla sıcak-soğuk demeden her türlü imkânsızlık içindeki asker ve halk, millî ruhun uyanışından aldığı kuvvetle tam donanımlı işgalcilere istiklali ve istikbali için meydan okur. Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nda “Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var” mısralarında anlattığı durum tam olarak budur:
Anadolu’nun bu direnişinden etkilenen Yahya Kemal Beyatlı, “Kurdun Dişisi ve Yavruları” başlıklı bir yazı kaleme alır. Yazıda Yahya Kemal, şair Vigny’nin “Kurdun Ölümü” şiiriyle Anadolu’daki Millî Mücadele arasında şöyle bir bağ kurar:
“Zannettim ki şâir Vigny ‘bizi’, bizim maceramızı anlatmış! O erkek kurt, ölen ordudur; o dişi kurt, anne Anadolu’dur; o kurdun yavruları İnönü ve Dumlupınar çocuklarıdır ki dul annelerinden aldıkları dersi tekrar ediyorlar: ‘Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl!’” (Yahya Kemal 1970: 91)
Yahya Kemal’in yazıda belirttiği gibi kurt yavrusu kurt oldu, fıtrat değişmedi ve Türk milleti bir bozkurt önderliğinde Anadolu’da onu boğmak isteyenlere karşı ölümüne bir mücadele verdi.
Düşmanı yurttan kovmadan süngülerini yerlerine koymamaya yemin etmişlerdi. Bu ölüm-kalım savaşında yeminlerini tutmak için vurucu son bir darbe gerekliydi: Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi.
Manevî desteğin yanında milletten aldıkları maddî destekle Türk ordusunun taarruzu Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığında 26 Ağustos’ta başladı. 30 Ağustos’ta Dumlupınar mevkiinde Büyük Taarruz’u Mustafa Kemal Paşa yönetti.
Afyon, Dumlupınar, Kütahya kurtulurken zalim ve mağrur düşman ordusunun askerleri can derdine düştü, çil yavrusu gibi dağıldı. Yunan askerleri kaçmaya başlayınca Mustafa Kemal Paşa’dan “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emri geldi.
Emir baş tacı edildi; artık hedef Akdeniz’di, hedef İzmir’di.
Türk okları yayından fırlamış hedefe gidiyordu.
Anadolu’nun gariban çocukları vatan sevgisiyle dolu yürekleriyle “Yastığımız mezar taşı yorganımız kar olsun/ Biz bu yoldan döner isek namus bize âr olsun” diyerek cepheye gitmişti.
Şimdi de hedefe ulaşmak için atı olan atlandı, atları kanatlandı; atı olmayan yürüyerek yola çıktı.
Mustafa Kemal Paşa’nın buyruğuyla saldırdılar düşmana, vatan aşkıyla vurdular. Mehmetçiklerin kimi yaralandı düştü, kiminin ruhu kanatlandı, kimi de sağ salim düşmanı sonuna kadar kovaladı.
Takvimler 9 Eylül 1922’yi gösterirken Yunan denize döküldü, kurtarılan İzmir’e Türk bayrağı asıldı.
İskenderun’da ilk ateş emriyle başlayan, 19 Aralık 1918’de Fransız işgalcilere ve Ermeni milislere Dörtyol’da ilk kurşunun atılmasıyla devam eden Türk milletinin kutsal isyanı 9 Eylül 1922’de İzmir’de Yunan’ın denize dökülmesiyle son buldu.
Adanalılar en başından sonuna kadar Millî Mücadele’de yer aldı. Haziranın güneşinde yanmaya alışmış olan buğday benizli, bakır tenli, dobra, efe, pervasız, gözü pek, kalender, sıcakkanlı, açık sözlü, özgürlüğüne düşkün, kabadayı, yiğit, mert Adanalılar düşmana karşı en çetin mücadeleyi verdiler, kılavuz oldular. Hep birlikte kendilerine ait olanı korumak için kıranı kırdılar, vuranı vurdular. Yoruldular, durmadılar; ta ki bütün vatanı düşmandan tamamen temizleyene, İzmir’de Yunan’ı denize dökene kadar…
Adanalılar Millî Mücadele’nin her aşamasında, her yerde görev aldı. Çünkü biliyorlardı ki “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”
Atatürk’ün dediği gibi “bu milletle neler yapılmazdı ki!” Hele de Adanalıysa…
Fazıl Hüsnü Dağlarca Kurtuluş Savaşı yıllarındaki rolü sebebiyle Adanalı olmayı şu dizelerle ifade eder:
“yurt özgürlük ağacı
ben özgürlük dalıyım
kivrem Adanalıyım[…]
ben yediden yetmişe
kurtuluş masalıyım
kivrem Adanalıyım”
***
26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta zaferle taçlanan, Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat yönettiği Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle kesin ve kalıcı zafer kesinleşti.
Cumhuriyet’in ilanından sonra da 26 ve 30 Ağustos Türk milletinin hayatındaki önemini devam ettirdi. Cumhuriyet’in ilanından sonra bu defa iktisadî bağımsızlığın devamı için gerekli altyapı oluşturuldu.
1924’te Büyük Taarruz’un yıldönümü olan 26 Ağustos’ta Atatürk’ün emriyle Türkiye İş Bankası kuruldu. 26 Ağustos, Türk ordusunun yurdunu kurtarmak için Yunan’a saldırdığı gün.
Kuruluş için seçilen 26 Ağustos tarihi sembolik anlam taşır, iktisadî bir diriliş kadar büyük bir hesaplaşmaya da işaret eder. Bununla da bitmez, İş Bankası, Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlandığı 30 Ağustos Cumartesi günü çalışmaya başlar. Atatürk, yok edilmek istenen Türk milletinin 30 Ağustos’ta zafer kazanarak işgalcilere verdiği cevabı bu defa da bütün kaynakları sömürülen Türk milleti adına banka kurarak iktisadî alanda verir.
Ağustos Türk’ün kurtuluş ayıdır, zafer ayıdır.
Zafer Haftamız kutlu olsun, Türk milleti sonsuza dek var olsun!
“Altı da bir üstü de birdir yerin” diyerek dönmeyi düşünmeden vatanı savunmak için mücadele edenlere, can verenlere saygı, minnet ve rahmetle…
Kaynak: Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Adana Türkçülüğün 100 Yıllık Hikayesi (2025) Songül Kundakçı Cansız
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.