
Songül Kundakçı Cansız
Su Uyudu Düşman Uyumadı
Su Uyudu Düşman Uyumadı
Bir gün dayıma sordum. 12 Eylül’de içeri aldıklarında sana da işkence yaptılar mı? Ne yaptılar mesela?
O günleri hiç sorma, orda kalsın dedi. Orda kaldı ve asla anlatmadı. Rahmetli solcuydu.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun hapishanede uğradığı işkenceleri de duymuşsunuzdur.
12 Eylül’de Diyarbakır hapishanesinde de işkenceler yapıldı, duyduk.
Demişler ki: Silahları bıraktık!
Güzel… Hani silahlar?
Eşitlik istiyorlarmış.
Eşit değiller miymiş?
Ben bu yaşıma geldim, herkesi eşit bildim.
12 Eylül’de yapılan işkenceler hukuksuzluktu, birilerinin söylediği gibi eşitsizlikten değil.
Diyorlar ki bari ana dilimizi konuşsak…
Bunun sebebi de 12 Eylül’de Kürtçenin yasaklanması… Ben bu yasağın kısa bir süre bugünlere zemin hazırlamak için yapıldığını düşünüyorum. Bu konuda haklılar ama yasak varsa Cumhuriyet kurulalı 100 yılı geçmiş, hala Türkçe bilmeyen vatandaşları nasıl açıklayacaksınız?
PKK Kürtleri mi temsil ediyor?
Hani bu PKK kurucuları Ermeni soylu değil miydi?
Öğrencilerim aklıma geliyor. Hocam, ben Kürdüm ama PKK’lı değiliz, babam bize zafer işareti bile yaptırmaz, diyen öğrencilerim…
Ben onca yıl öğretmenlik yaptım, hiçbir öğrencimi Türk, Kürt, Arap, vs diye ayırmadım, kökenini sormadım. Onlar benim açmasına yardım ettiğim rengarenk çiçeklerimdi. Çünkü onlar bu devletin vatandaşıydı, yurdumun çocuklarıydı.
100 yıl önceden bahsediliyor, hesap soruluyor.
100 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 Anayasası’nda 88. maddede Türk tanımı şu cümlelerle yapılmıştı: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur.”
Yani devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk kabul edildi. Çünkü emperyalizme karşı, gavura karşı mücadele veren halk üniter devlet yapısı altında birleşti, Türk oldu.
***
Tarihi özellikle yakın tarihi iyi anlamak zorundayız. Yoksa aynı hataları yapa yapa yok olur gideriz. Bunun farkında olan atalarımız “Su uyur düşman uyumaz” demiştir. Anlaşılan bizim bu topraklarda mücadelemiz hiç bitmeyecek.
“Barış” terörden beslenenlerin dilinde sakız…
Halbuki 100 yıl önce ne badireler atlatmıştık?
Dünden bugüne emperyalistlerin amaçları ve yöntemleri değişmedi.
Bu yakın tarih ne çabuk unutuldu ya da unutturuldu.
1. Dünya Savaşı sonunda Mondros Ateşkes antlaşmasını imzalayan Rauf Bey (Orbay), İstanbul’a dönüşünde basına “Bu mütareke ile devletimizin istiklali, saltanatın hukuku tamamıyla kurtarılmıştır... İngilizlerin Osmanlıları yaşatma fikrinde olduklarına inanıyorum. İstanbul’a tek bir düşman askeri çıkmayacak, Adana işgal edilmeyecektir” demiştir.
Demiştir ama gerçek tam tersi olur.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ertesi günü Yıldırım Orduları Grup Komutanlığını devralmak için Mustafa Kemal Paşa Adana’ya gelir, 11 gün Adana’da kalır. Samsun’a çıkışından altı ay önce Adana’da kaldığı 11 gün süresinde Millî Mücadele hazırlığı yapar, herkesi organize eder.
İskenderun’a çıkmaya kalkan İngiliz’e ateş edilmesini isteyen, sadrazamı dinlemeyen Mustafa Kemal Paşa’nın ordusu dağıtılır. 11 günün sonunda 10 Kasım 1918 sabahı İstanbul’a hareket etmek üzere iken kendisini tren istasyonunda uğurlamağa gelen Adanalılara Mustafa Kemal Paşa’nın mesajı nettir: “Adanalılar, silahlarınıza sahip ve hâkim olunuz! Bizim için savaş bitmemiştir.”
Uzun yıllar süren savaşlardan yorgun düşen insanların bir kısmı, mütarekeyle rahatlamış gibidir.
Sonrası işgal ve yaşanan acılar, verilen büyük Millî Mücadele… Ve Lozan Antlaşması’yla Kurtuluş Savaşı’nı Türklerin kazandığı resmileşir.
Yani devletin dili yazıdır, sözle iş yapmaz.
Şimdi de “barış” ümidiyle rahatladık.
Ooh, terör bitecek, huzur gelecek!
Ya şehitler…
Aileleriyle helalleşilecek!
Bir halk hikayesinin deyimleşmiş sözüdür: Bende bu kuyruk acısı sende bu evlat acısı varken…
Bu mesele Türk-Kürt meselesi değil aslında, çok daha büyük bir oyunun içindeyiz.
Türk milletinin yaşadığı bütün acılar Türk’e düşman iç-dış mihrakların, emperyalistlerin tezgahında dokunmuştur. Bu sebeple günümüzde terör örgütüyle ilgili yürütülen bu yeni paradigma sürecinde çok dikkatli olmak gerekir.
Tanzimat, Meşrutiyet gibi dönemlerde Osmanlı tebaası hak, hukuk, müsavat (eşitlik) diyerek eşitlenirken bu kaynaşma değil ayrışma projesine dönüşmüştü.
Bu sürecin sonu birbiriyle iyice kaynaşmış bu milleti ayrıştırmaz inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.