Songül Kundakçı Cansız

Songül Kundakçı Cansız

Kaynaşma mı Ayrışma mı?

Kaynaşma mı Ayrışma mı?

Tarih tekerrür eder.

Mehmet Akif Ersoy’ “‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor.

Tarihi doğru okumak ve anlamak önemlidir.

Bugün yaşanan yeni paradigma sürecine benzer olaylar Osmanlı’nın son 200 yılında da zaman zaman yaşanmıştır.

Osmanlı Devleti için sonun başlangıcı ordunun 17. yy.’da Viyana kapılarından başarısızlıkla döndüğünde başlar. II. Mahmut zamanında yenilikler, düzenlemeler, açılan okullar devlette istikrarı sağlamaya yetmez.

II. Mahmut’un “Ben tebaamın Müslüman’ını camide, Hristiyan’ını kilisede, Musevi’sini havrada fark ederim, aralarında başka bir fark yoktur” der ama Osmanlı güç kaybedince İmparatorluktaki çeşit çeşit millet, farklı ideallerle farklı menfaat ve gelecek hayalleri kurmaya başlar.

200 yıl kadar önce Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, Batı’nın telkinleriyle devleti kurtarmak ve gayrimüslimlerin devlete bağını güçlendirmek için bir restorasyon projesine girişir. 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı ilan edilir. Tepkilerden çekinildiği için Kur’an okunarak dualarla ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla Müslüman ve gayrimüslim bütün Osmanlı tebaasının can, mal, namus dokunulmazlığının devlet güvencesinde olduğu ilân edilir.

Batılı devletler bunu yeterli bulmayınca 1856’da Islahat Fermanı ile Müslüman-gayrimüslim eşitliği ilân edilir. Irk, dil, din ayrımı yapmaksızın bir Osmanlı milleti oluşturmayı amaçlayan ferman, Osmanlıcılık akımı kapsamındadır.

Gayrimüslimlere ve ecnebilere ait hükümler içeren bu fermanlarla Balkanlarda milliyetçi isyanlar çıkaran azınlıkları Osmanlılık fikriyle devlete bağlamak, Avrupa devletlerinin azınlıklar bahanesiyle devletin iç işlerine karışması önlenmek istenmiştir.

Ama hiçbir şey düşünüldüğü ve planlandığı gibi olmaz.

Islahat Fermanı’na en büyük tepki gayrimüslimlerden gelir. Fermanın getirdiği askerlik yükümlülüğüne karşı çıkarlar. Onlar için 1857’de bedelli askerlik kanunu çıkarılır.

Rumlar, Ermeni ve Yahudilerle eşit tutulmaya karşı çıkar.

Müslümanlar gayrimüslimlere ve ecnebilere özel haklar tanınmasına karşı çıkar.

Osmanlı’da gayrimüslimler dinî, kültürel ve iktisadî bütün haklara sahiptir ama siyasî hakları olmadığı için yönetime katılamazdı.

“Yeni Osmanlılar” cemiyeti, gayrimüslimlere avantaj sağlayan hükümlere, zenginleşen Hristiyanlara bir de politik haklar verilmesine karşı çıkar.

Karşı çıkarlar, çünkü Tanzimat olsun Islahat Fermanı Türklerden ziyade bilhassa Hristiyan unsurların işine yaramaktadır. Türk’ün nasibine de can ve vergi vermek düşmektedir.

Karşı çıkarlar, çünkü Türklerden ziyade gayrimüslimler artık devletin her kademesinde görev almaya başlar. Yani sonuçta eşitlikten azınlıklara imtiyaz doğar.

Sorunlar bir türlü çözülmez.

II. Meşrutiyet ilanıyla 22 ayrı millet, Osmanlı kimliğinde birleştirilmek istenir. Meşrutiyet’in ilanı sevinç gösterilerine neden olur. Türkler, Yahudiler, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ermeniler ve Avrupalılar sokaklarda kucaklaşıp sonsuza dek sürecek kardeşlik yeminleri ederler.

II. Meşrutiyet’in ilan günü “10 Temmuz Hürriyet Bayramı” olarak kabul edilir. Hatta suç işleyenler bile affedilir. Devlet bu millî bayramla tebaayı kaynaştırmayı amaçlar.

Osmanlı coğrafyası, Nasrettin Hoca’nın gölü mayalamasına benzer bir tavırla Müslümanların ve gayrimüslimlerin Osmanlılık mayasıyla mayalanmasına sahne olur. “Ya tutarsa” diye bekler yöneticiler sabır ve ümitle, verilen tavizlerle...

Yöneticiler ve aydınlar devletin dağılmasına çare olur diye Osmanlılık fikrine sarılır ama soru ve sorun çoktur. Eserlerinde “Osmanlıyız” ifadesini kullanan Namık Kemal’e itiraz 1909’da Adana vali muavinliğine tayin edilen Şair Eşref’ten yükselir.

Eşref, Namık Kemal’in “Osmanlıyız” ifadesine karşı çıkarak “Neden Osmanlıyız bilmem ki, biz Türk oğluyuz yahu!” diyerek “Türk”ün yok sayılmasına karşı çıkar.

Sonuçta Müslümanlarla gayrimüslimleri kanun nazarında eşit hale getirerek kaynaştırmayı amaçlayan bu reform hareketleri, ayrışma projesine dönüşür. Fermanlar sonrasında tebaa birbirine iyice düşman olur.

Bosna-Hersek’te, Bulgaristan’da Rusya’nın körüklemesiyle millî isyanlar çıkar. Maraş, Cidde, Lübnan, Şam, Girit’te kanlı olaylar patlar. Çünkü ticaret yapan, okuyan, Batı’yla bağı olan zengin ve imtiyazlı gayrimüslimleri, emperyalist devletler kendi menfaatlerine göre yönlendirmektedir.

Şimdi bu süreçte de pek çok soru ve sorun olduğu görülmektedir.

Emperyalistler artık kışkırtacak gayrimüslim bulamadığı için Kürtleri kullanmak amacıyla PKK’yı kurmuş ve 40 yıldır desteklemektedir.

Benim sorularım şunlar:

PKK ve siyasi ayağı DEM’liler Kürtlerin temsilcisi midir?

PKK ve siyasi ayağı DEM’lilerin idealleri Türk’ün idealleriyle aynı mıdır?

PKK ve siyasi ayağı DEM’lilerin yabancı devletlerle ilişkisi var mıdır?

Din kardeşimiz, aynı kültür dairesinde yaşadığımız Kürtlerin Türklerden ayrı bir gelecek tasavvuru mu vardır?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Songül Kundakçı Cansız Arşivi