Songül Kundakçı Cansız

Songül Kundakçı Cansız

Yayla Günlüğü - 4

Yayla Günlüğü - 4

Karıncalı, Karıncalar, Adalet, Merhamet

Yayla evimizin bahçesinde iki tane yaşlı çam ağacı var. Her nasılsa mavi göğe doğru uzaması durmuş, dalları adeta haymaya benzemiş, tepesi sincaplara yuva olmuş iki çam ağacı. Bu gün görmüş çamlar şimdiye kadar kimleri gördü, neleri duydu, hangi olaylara şahit oldu, diye geçirdim aklımdan.

Çamların dalları şimdi asalak bir bitki olan ökse otu istilası altında. Ökse otu yüzünden çamların boyuna uzaması durmuş olmalı diye düşünüyorum. Kuşlar ağaçlardaki ökse otunun meyvesini yiyor. Kuşlar ve kozalakları yiyip yiyip çöpleri tepemize atan sincaplardan ve rüzgârdan dolayı bahçeye ve merdivenin önüne çam ağacından dökülen pürleri ve ökse otu yapraklarını temizlemek için süpürgeyi elime aldım. Bu her gün böyledir. Bu sırada gözüm duvardaki bir karıncaya takıldı …Sonra bir karınca daha, biri daha…

Acaba yaylanın adı bu karıncalardan dolayı mı Karıncalı?

Bilmiyorum, bilen de yok zaten. Hatta kelimenin karınca ile ilgisi de olmayabilir, zamanla değişime uğramış bambaşka bir kelimedir belki de.

Birden ürperdim. Zira karıncalar bana Gabriel Garsia Marquez’in yazdığı Yüzyıllık Yalnızlık romanını hatırlattı. Ürperdim çünkü Buendia ailesinin yedi kuşağının öyküsünün anlatıldığı romanda soyun sonuncusu olan bebeği kırmızı karıncalar yer.

Neyse ki gördüğüm karıncalar siyah… Ama bunlar da tehlikeli, marangoz karınca bunlar. Yaylada evlerin üst katı ahşap olduğu için bu karıncalar ahşaba zarar verir.

Karınca deyip geçmeyelim; sözlere, şiirlere, deyimlere, öyküler konu olmuş bu küçücük, minicik karınca.

Yani cirmine bakmayın, çoğu zaman insanlara örnek gösterilir karınca.

Karınca gibi çalışmak deyiminde hep çalışan, hiç durmayan, kraliçeye hizmet eden işçi karıncalar gibi olmak öğütlenir.

İyi, vicdanlı insanlar için karıncayı bile incitmez denir.

Lakin “bile” den bile sakınmak gerek, böyle söylemiş büyük şairimiz Fuzuli:

“Karıncayı bile incitmem deme!

Bile’den incinir karınca;

Söz söylemek irfan ister,

Anlamak insan.”

Karınca kararınca, karınca duası, karınca belli, burnuna karıncalar dolmak, karınca yuvası gibi kaynamak yaygın kullanılan karıncayla ilgili deyimlerdir. Hatta evlerin girişine bol ve helal rızık girsin diye karınca duası bile asılır.

Peki şimdi bu karınca bize zarar verirse ne yapmalı?

Belediyeye şikâyet etmeli diyecektim ama karınca barınağı henüz açılmamış!

Karınca ilacı alıp hepsini zehirlemeli diyecektim aklıma Kanuni Sultan Süleyman geldi.

Kanuni Sultan Süleyman, yetiştirdiği meyve ağaçlarını karıncaların sardığını görmüş. Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’ye bir tezkireyle bunu şöyle sormuş:

“Dırahta ger ziyan etse karınca

Günâhı var mıdır ânı kırınca?”

Yani karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır, diye sormuş.

Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, padişaha şöyle cevap vermiş:

“Yarın Hakk’ın dîvânına varınca

Süleyman’dan hakkın alır karınca”

Hak hukuk mevzuunda herkes kendi hakkından dem vurur, daha doğrusu kendi menfaatine göre hareket davranır. İğne bana batmasın ama çuvaldız başkalarına batabilir mantığıyla hareket eder.

Eee, etme bulma dünyası bu. Bu dünya fani bir dünya, kimsenin ettiği yanına kalmaz.

Hikâye bu ya… Vakti zamanında çok iyi adam yaşarmış. O kadar düzgün bir hayat sürermiş ki kendinden emin olduğu için her zaman “Allah’ım, bana adaletinle davran” diye dua edermiş.

Bir gün bu adamın karnına demir bir kazık saplanmış. Acıyla kıvranarak ölürken “Allah’ım, ben sana ne yaptım da bana böyle acı bir ölümü reva gördün” diye sitem etmiş.

Öldürdüğü sinekler adamın gözünün önüne getirilmiş. Adam sinekleri yakalar, kanatlarını yolar ve karnına iğne batırarak öldürürmüş.

Adam acıyla can verirken “Adalet istemiştin ya, işte sana adalet” diye bir ses duymuş.

Bu kısa hikâyeyi dinlediğimde dehşete düşmüştüm. Sineğin hakkını koruyan bir ilahi adalet...

Merhamet Yarabbi merhamet!

Yücelerden yüce Rabbim kitabında diyor ki: “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir”.

Keşke tabiatı ve inandığımız dinin kitabını anlayabilseydik…

Yeryüzünde sadece insan her şeye zarar vererek sadece kendisi kalmak istiyor, her şey benim olsun, benim sevmediğim toprağın olsun istiyor.

Vay ki vay vay halimize.

Velhasıl kelam, insan olmak zor zanaat.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Songül Kundakçı Cansız Arşivi