H. Ali Erdoğan

H. Ali Erdoğan

H. Ali Erdoğan: İslam Tarihinde Ve Günümüzde İlhâd: Dinî Sapma

İslam Tarihinde Ve Günümüzde İlhâd: Dinî Sapma

Teolojik, Tarihsel ve Sosyo - Kültürel Bir Analiz

H. Ali Erdoğan

İlahiyatçı

---

Özet

İslam tarihi boyunca “ilhad” kavramı, dinî sapma, inançsızlık, şüphecilik ve tevhid akidesine muhalefet anlamlarında farklı şekillerde ele alınmıştır. Kur’an’da sınırlı sayıda geçen kavram, tefsir literatüründe hem Allah’ın isim ve sıfatlarının inkârı hem de kutsal mekânlara yönelik ihlaller olarak yorumlanmıştır. Hadislerde ise daha ziyade iman esaslarını reddetme, dini kavramların içini boşaltma ve ümmet içinde fitne çıkarma bağlamında değerlendirilmiştir. İslam tarihinin erken dönemlerinde ilhad, zındıklık ve mülhidlik kavramlarıyla iç içe geçmiş, Abbâsîler döneminde Maniheizm ve Mazdekizm gibi yabancı inanç sistemlerinin etkisiyle yaygınlık kazanmıştır. Orta dönemlerde felsefî tartışmalar bağlamında Ebû Bekir er-Râzî ve İbn Ravendi gibi düşünürlerin görüşleri ilhad suçlamalarına konu olmuş, tasavvuf çevrelerinde Hallâc-ı Mansûr ve İbn Arabî gibi şahsiyetler benzer ithamlara maruz kalmıştır. Osmanlı döneminde ise ilhad daha çok “zındıklık” ve “mülhid-i zamane” kavramlarıyla ilişkilendirilmiş, özellikle Kadızadeli-Sûfî çatışmaları bağlamında gündeme gelmiştir.

Modern dönemde ise ilhad, Batı menşeli ideolojilerin ve sekülerleşme süreçlerinin etkisiyle yeniden şekillenmiştir. Tanzimat’tan itibaren pozitivizm, materyalizm ve Darwinizm Osmanlı aydınları arasında yayılmış; Cumhuriyet’in erken döneminde din karşıtı ideolojik söylemler güçlenmiştir. Günümüzde Türkiye’de özellikle gençler arasında ateizm ve deizm eğilimleri gözlemlenmekte, bu süreçte sosyo-kültürel dönüşümler, kimlik krizleri ve dijital kültürün etkisi önemli rol oynamaktadır. Bu makale, ilhad kavramını tarihsel gelişimiyle birlikte teolojik, felsefî ve sosyolojik açılardan incelemekte; klasik dönemden günümüze kadar uzanan çizgide bir süreklilik ve dönüşüm analizi ortaya koymaktadır.

Anahtar Kelimeler: İlhad, Ateizm, Deizm, Zındıklık, Sekülerleşme, İslam Tarihi

---

Giriş

İlahiyat ve dinler tarihi literatüründe “ilhad” kavramı, dinin asli ilkelerinden sapma ve tevhid inancına muhalif eğilimleri ifade eden önemli bir terimdir. Kur’an’da az sayıda geçmesine rağmen klasik tefsirlerde geniş yorumlara konu olan kavram, İslam toplumlarının farklı dönemlerinde farklı anlam katmanları kazanmıştır. Tarih boyunca kimi zaman zındıklık, kimi zaman felsefî materyalizm, kimi zaman ise tasavvufî yorumlarla bağlantılı olarak tartışılmıştır.

Bu çalışmanın amacı, ilhad olgusunu İslam tarihinin farklı dönemlerinde ele alarak günümüze kadar gelen değişim ve süreklilikleri ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışma üç temel soruya cevap aramaktadır:

1. Kur’an ve hadislerde ilhad kavramı nasıl anlaşılmıştır?

2. İslam tarihinde hangi akım ve şahıslar ilhadla ilişkilendirilmiştir?

3. Günümüzde ilhadi eğilimler hangi sosyo-kültürel faktörlerle ortaya çıkmaktadır?

Araştırma, klasik İslam kaynakları (tefsir, hadis, kelam eserleri), tarihsel kayıtlar ve modern sosyolojik çalışmalar üzerine inşa edilmiştir. Ayrıca modern dönemde Batı düşüncesinden aktarılan ateizm, deizm, materyalizm gibi kavramların İslam toplumlarındaki karşılığı tartışılmaktadır. Yöntem olarak tarihsel-analitik bir çerçeve benimsenmiş, kavramın semantik analizi ile sosyo-kültürel bağlamı birlikte ele alınmıştır.

Bu makale, aynı zamanda günümüzde artış gösteren ateizm ve deizm tartışmalarının, tarihsel ilhad olgusu ile mukayeseli biçimde anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Böylece, günümüzün dini krizlerini sadece modernleşme ile açıklamak yerine, İslam düşünce tarihinde benzer sapma eğilimlerinin varlığına işaret ederek, sorunun köklü ve çok boyutlu bir olgu olduğu ortaya konulmaktadır.

---

1. Kur’an ve Hadislerde İlhad

1.1. Kavramsal Çerçeve

“İlhad” kelimesi, Arapça “lahada” kökünden gelir ve “eğilmek, sapmak, yoldan ayrılmak” anlamlarını taşır. Lisânü’l-‘Arab’da (İbn Manzûr, 1990, c. 3, s. 340) kavram, “doğru yoldan haksız bir yola kaymak” şeklinde açıklanmıştır. Terim olarak ise, Allah’ın birliğini inkâr etmek, dini kavramları çarpıtmak veya hakikate muhalif bir eğilim göstermek anlamında kullanılmıştır.

1.2. Kur’an’da İlhad

Kur’an’da ilhad kavramı doğrudan üç yerde geçmektedir:

Hac 22/25: “Kim orada zulüm ile ilhada saparsa, ona elem verici bir azap tattırırız.” Bu ayette ilhad, Mescid-i Haram’ın kutsiyetini ihlâl anlamında yorumlanmıştır.

A‘râf 7/180: “Allah’ın en güzel isimleri O’nundur. O halde O’na bu isimlerle dua edin. O’nun isimlerinde ilhada sapanları bırakın.” Burada ilhad, Allah’ın isimlerini inkâr veya yanlış anlamlarla çarpıtmak olarak değerlendirilmiştir (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb).

Fussilet 41/40: “Rabbimizin ayetlerinden sapanlar…” ifadesinde ise, hakikati eğip büken, iman esaslarını reddeden kişilerden bahsedilmektedir.

Klasik müfessirlerden Taberî (ö. 923), ilhadı “tevhid inancından sapma” olarak yorumlarken, Kurtubî (ö. 1273) bunu “Allah’ın sıfatlarını inkâr” bağlamında ele alır.

1.3. Hadislerde İlhad

Hadis literatüründe ilhad kavramı doğrudan nadir geçse de, “zındık” ve “mülhid” terimleri sıkça kullanılmıştır. Buhârî’nin “İlim” kitabında, “Dinin sonradan çıkarılan yorumlarını ümmet içinde fitne kaynağı olarak göreceklerdir” ifadesi (Buhârî, Sahîh, “İlim”, 36) ilhadi yaklaşımlara işaret etmektedir. Müslim’in “İman” kitabında ise “ümmet içinde dinin özünü tahrif edenlerin çıkacağı” belirtilmiştir (Müslim, Sahîh, “İman”, 1).

Ayrıca hadis şârihleri, kıyamet öncesinde ortaya çıkacak olan şüpheci ve inkârcı hareketleri, ilhad kavramı ile ilişkilendirmişlerdir (Nevevî, Şerhu Sahîh-i Müslim).

1.4. Ulemanın Değerlendirmeleri

Klasik ulema, ilhadı yalnızca açık ateizm değil, dini kavramları tahrif eden her tür yaklaşım olarak yorumlamıştır. İbn Teymiyye (ö. 1328), “Allah’ın isimlerinde ilhada sapanların” hem müşrikler hem de felsefeciler olabileceğini belirtmiştir (Kitâbu’l-İsmâ ve’s-Sıfât). Gazâlî (ö. 1111) ise, dini aklî argümanlarla reddedenleri “mülhid” olarak tanımlamıştır (Tehâfütü’l-Felâsife).

---

2. İslam Tarihinde İlhad Hareketleri

2.1. İlk Dönemlerde Zındıklık ve Mülhidlik

İslam tarihinin erken dönemlerinde ilhad kavramı daha çok zındıklık ile eş anlamlı kullanılmıştır. Zındık kelimesi, Farsça zendîg kökünden gelir ve özellikle Maniheist inanç mensupları için kullanılmıştır (Öz, 1992, s. 85). Abbâsîler döneminde ise bu kavram, yalnızca Maniheizm veya Mazdekizm kökenli inanç mensuplarını değil, aynı zamanda İslam inanç esaslarını reddeden, dine şüphe ile yaklaşan ve dini otoriteye meydan okuyan kimseleri de kapsar hale gelmiştir.

Abbâsîlerin başkenti Bağdat, farklı inanç ve düşüncelerin buluşma noktası olmuş; bu da zındıklık suçlamalarının artmasına yol açmıştır. Halife Mehdî (ö. 785), zındıklara karşı sistematik bir takibat başlatmış, pek çok mülhid cezalandırılmıştır (Crone & Hinds, 1986, s. 45). Bu dönemde zındıklık yalnızca teolojik bir sapma değil, aynı zamanda siyasî bir tehdit olarak da algılanmıştır. Çünkü Abbâsî iktidarı, İslam’ın otoritesine meydan okuyan her düşünceyi siyasî düzeni sarsacak bir tehlike olarak görmüştür.

2.2. Felsefî Akımlar ve İlhad

Abbâsî döneminde başlayan tercüme hareketleri, Yunan felsefesinin İslam dünyasına taşınmasına vesile olmuştur. Bu süreçte materyalizm, natüralizm ve rasyonalizm gibi düşünceler Müslüman entelektüeller arasında tartışılmıştır.

İbn Ravendi (ö. 910): İslam düşünce tarihinde en tartışmalı isimlerden biridir. Başlangıçta Mu‘tezilî olan Ravendi, daha sonra vahiy ve nübüvvet kurumunu sorgulamış, ilahî dinleri eleştirmiştir. Onun “Kitâbu’z-Zümurrud” adlı eserinde (günümüze ulaşmamıştır, rivayetlerden bilinmektedir) peygamberlik kurumunu aklî gerekçelerle reddettiği aktarılmaktadır (Stroumsa, 1999, s. 57). Bu görüşler, klasik ulema tarafından açıkça ilhad olarak değerlendirilmiştir.

Ebû Bekir er-Râzî (ö. 925): Tıp ve felsefe alanında önemli eserler veren Râzî, özellikle “aklı mutlak otorite” haline getiren görüşleriyle eleştirilmiştir. Onun “enbiyâya gerek olmadığı, aklın insan için yeterli olduğu” yönündeki iddiaları (Adamson, 2005, s. 152) ulema tarafından mülhidlik olarak görülmüştür. Bununla birlikte, modern araştırmalarda Râzî’nin bu görüşlerinin rakipleri tarafından abartılı şekilde yansıtıldığı da ileri sürülmektedir.

Bu örnekler, felsefî ilhadın İslam tarihinde ciddi bir tartışma alanı oluşturduğunu göstermektedir. Felsefe ile din arasındaki gerilim, kelamcıların ve mutasavvıfların savunma reflekslerini güçlendirmiştir.

2.3. Tasavvuf ve İlhad Tartışmaları

İslam tarihinde ilhad suçlamalarının bir diğer boyutu tasavvufî söylemler üzerinden gündeme gelmiştir. Tasavvufun derin metafizik yorumları, zaman zaman halk ve ulema tarafından yanlış anlaşılmış, bazı sûfîler ilhadla itham edilmiştir.

Hallâc-ı Mansûr (ö. 922): “Enel-Hakk” (Ben Hakk’ım) sözü, İslam düşünce tarihinde en çok tartışılan ifadelerden biridir. Hallâc’ın bu ifadesi, tasavvufî bir vecd hali olarak yorumlanmasına rağmen, dönemin otoriteleri tarafından küfür ve ilhad olarak değerlendirilmiş ve idamına sebep olmuştur (Kılıç, 1999, s. 215).

İbn Arabî (ö. 1240): Vahdet-i vücûd öğretisi, takipçileri tarafından derin bir metafizik tefekkür olarak görülse de, özellikle Selefî çevreler tarafından “ilhadi eğilim” olarak nitelendirilmiştir. İbn Teymiyye, İbn Arabî’nin görüşlerini açıkça ilhad ile itham etmiştir (el-Furkân beyne Evliyâi’r-Rahmân ve Evliyâi’ş-Şeytân).

Bu örnekler, tasavvufun içsel tecrübeye dayalı yorumlarının, zaman zaman zahirî ölçütlerle ilhad çerçevesine sokulduğunu göstermektedir.

2.4. Osmanlı Döneminde İlhad Algısı

Osmanlı döneminde ilhad kavramı daha çok zındıklık ve mülhid-i zamane kavramlarıyla eşanlamlı kullanılmıştır. Özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda Kadızadeliler ile Sûfîler arasındaki tartışmalar, bazı sûfî uygulamaların “bid‘at ve ilhad” olarak damgalanmasına yol açmıştır (Ocak, 1996, s. 73).

Bunun yanı sıra, Osmanlı hukuk literatüründe “mülhid” terimi, dinî esasları inkâr eden, İslam dışı bir hayat tarzı benimseyen kişiler için kullanılmıştır. Şeyhülislam fetvalarında ilhad, küfre eş değer bir kavram olarak değerlendirilmiş, bazen siyasî suçlamaların meşruiyet kaynağı haline getirilmiştir.

Özellikle Tanzimat sonrasında Batı menşeli fikirlerle tanışan Osmanlı aydınlarının bazı düşünceleri, muhafazakâr çevrelerce “mülhidlik” ile itham edilmiştir. Bu süreç, ilhad kavramının modern döneme geçişteki köprü işlevini göstermesi açısından önemlidir.

---

3. Modern Dönemde İlhad Hareketleri

3.1. Osmanlı’nın Son Döneminde İlhad Tartışmaları

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Batı ile artan temasın etkisiyle düşünsel bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönemde pozitivizm, materyalizm ve rasyonalizm gibi akımlar Osmanlı aydınları arasında yayılmaya başlamıştır. Özellikle Tanzimat ve Meşrutiyet yıllarında Batı felsefesinin tercümeleri, ilhad kavramının yeniden gündeme gelmesine sebep olmuştur (Mardin, 1990, s. 212).

Beşir Fuad (ö. 1887): Türk düşünce tarihinde pozitivizmin ve materyalizmin en açık savunucularından biridir. Beşir Fuad, dinin akıl ve bilim karşısında geri kaldığını, ilerlemenin ancak pozitivist bir yaklaşım ile mümkün olacağını savunmuştur. İntiharı, düşüncelerinin pratik bir sonucu olarak yorumlanmış ve dönemin muhafazakâr basını tarafından “mülhidliğin en uç örneği” şeklinde nitelendirilmiştir (Hanioğlu, 2005, s. 98).

Abdullah Cevdet (ö. 1932): Osmanlı modernleşmesinde en tartışmalı isimlerden biridir. “İctihad” dergisi aracılığıyla Batıcı ve materyalist fikirleri yaymaya çalışmış, dini değerlerin toplumsal ilerleme önünde engel olduğunu savunmuştur. Onun “din, ilerlemenin önünde bir fren” olduğu yönündeki görüşleri, dönemin uleması tarafından açıkça ilhad olarak damgalanmıştır (Tunaya, 1960, s. 334).

Bu örnekler, Osmanlı’nın son döneminde ilhad tartışmalarının felsefî ve toplumsal bir boyut kazandığını göstermektedir.

3.2. Cumhuriyet Döneminde İlhad Eğilimleri

Cumhuriyet’in ilk yıllarında din-devlet ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi, ilhad kavramının farklı bir bağlamda ele alınmasına yol açmıştır. Sekülerleşme politikaları, dinin kamusal alandan büyük ölçüde çekilmesine neden olmuştur.

Pozitivizm ve Bilimcilik: Cumhuriyet elitleri, ilerlemenin ancak bilimsel zihniyetle mümkün olacağına inanmış, bu nedenle pozitivist anlayışı resmi ideolojiye yaklaştırmıştır (Şerif Mardin, 1992, s. 65). Bu süreçte dine karşı doğrudan bir düşmanlık söz konusu olmasa da, dini referansların toplumsal düzen üzerindeki etkisi sınırlandırılmıştır.

Aydınlar Arasında Deizm ve Ateizm: 20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle üniversite çevrelerinde ateizm ve deizm yönelimleri yaygınlaşmıştır. Materyalist felsefenin etkisiyle dini otoriteleri sorgulayan bir kesim oluşmuştur (Toprak, 1981, s. 243). Ancak bu eğilimler, toplumun geneline sirayet etmekten ziyade, aydın zümrede etkili olmuştur.

3.3. Günümüz Türkiye’sinde İlhad Hareketleri

21. yüzyılda Türkiye’de ilhad tartışmaları, daha çok ateizm, deizm ve sekülerleşme bağlamında gündeme gelmektedir.

Gençler Arasında Deizm: Son yıllarda yapılan araştırmalar, özellikle gençler arasında “Tanrı’ya inanıp dinlere mesafe koyma” eğiliminin arttığını ortaya koymaktadır (Pew Research Center, 2018). Bu eğilim, klasik anlamda “ilhad” olarak değil, daha çok “dinden uzaklaşma” ve “dini kurumlara güvensizlik” şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Ateizm ve Dijital Yayılım: İnternet ve sosyal medya, ateist ve deist düşüncelerin yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Dijital platformlarda örgütlenen ateist gruplar, dini eleştirilerini kamusal alana daha görünür hale getirmiştir (Campbell & Tsuria, 2021, s. 119).

Sekülerleşme ve Yaşam Tarzı: Türkiye’de modernleşme ile birlikte dinin toplumsal hayattaki belirleyiciliği zayıflamış, bireysel tercihler ön plana çıkmıştır. Bu durum, klasik anlamdaki “ilhadi hareketlerden” ziyade, kültürel bir sekülerleşme sürecini yansıtmaktadır.

3.4. Günümüzde İlhad Algısının Dönüşümü

Bugün ilhad kavramı, tarihsel bağlamdaki “zındıklık” veya “mülhidlik” anlamını büyük ölçüde kaybetmiştir. Günümüzde ilhad daha çok inançsızlık, dinî kurumlara mesafe ve bireysel özgürlük talepleri ile ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda, ilhadın bir “teolojik suçlama” olmaktan çıkıp, bir “sosyolojik olgu” haline geldiğini söylemek mümkündür.

---

4. Sonuç ve Değerlendirme

İlhad, İslam tarihinde hem teolojik hem de sosyo-politik boyutlarıyla ele alınan bir kavramdır. İlk dönemlerde zındıklıkla özdeşleştirilen ilhad, Abbâsîler devrinde hem dinî inanç sapmaları hem de siyasî otoriteye muhalefet anlamında kullanılmıştır. Felsefî akımların etkisiyle ortaya çıkan İbn Ravendi, Ebû Bekir er-Râzî gibi düşünürler, nübüvvet ve vahiy kurumunu sorgulayarak klasik ulema tarafından mülhid olarak damgalanmıştır. Tasavvuf tarihinde ise Hallâc-ı Mansûr ve İbn Arabî gibi isimler, metafizik yorumları sebebiyle dönemlerinin ilmî otoriteleri tarafından zaman zaman ilhadla suçlanmıştır. Osmanlı döneminde ilhad, daha çok toplumsal düzeni tehdit eden fikirler ve bid‘atlarla ilişkilendirilmiş, Tanzimat sonrasında ise Batı menşeli fikirlerin etkisiyle yeni bir bağlama oturmuştur.

Modern dönemde ilhad kavramı, geleneksel anlamını kaybederek sekülerleşme, ateizm ve deizm tartışmaları çerçevesinde yeniden şekillenmiştir. Osmanlı’nın son döneminde Beşir Fuad ve Abdullah Cevdet gibi aydınların materyalist ve pozitivist görüşleri, dönemin muhafazakâr çevreleri tarafından mülhidlik olarak değerlendirilmiştir. Cumhuriyet döneminde pozitivizm ve bilimcilik, resmi ideolojinin ilerleme anlayışına yakınlaştırılmış; dinin kamusal alandaki rolü sınırlandırılmıştır. Günümüzde ise ilhad, daha çok bireysel inançsızlık, dine mesafe koyma veya dini kurumlara güvensizlik şeklinde tezahür etmektedir. Özellikle gençler arasında deizmin yaygınlaşması, ilhadın sosyolojik boyutunu öne çıkarmaktadır.

Sonuç olarak, ilhad kavramı tarih boyunca dinî sapma, siyasî tehdit ve entelektüel muhalefet şeklinde farklı anlam katmanları kazanmıştır. Bugün ise ilhad, klasik anlamındaki teolojik suçlamalardan ziyade, sosyolojik bir olgu ve kimlik tercihi olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, ilhadın tarihsel ve modern boyutlarının birlikte ele alınması, kavramın İslam düşünce geleneğindeki yerini ve günümüz toplumlarındaki karşılığını daha doğru anlamamıza katkı sağlayacaktır.

---

Kaynakça

Adamson, P. (2005). Abu Bakr al-Razi on prophecy and happiness: A new fragment. In L. X. López-Farjeat (Ed.), Medieval Philosophy and Theology (pp. 135–156). Cambridge University Press.

Campbell, H. A., & Tsuria, R. (2021). Digital Religion: Understanding Religious Practice in Digital Media. Routledge.

Crone, P., & Hinds, M. (1986). God’s Caliph: Religious Authority in the First Centuries of Islam. Cambridge University Press.

Hanioğlu, M. Ş. (2005). Bir Siyasal Düşünür Olarak Abdullah Cevdet ve Dönemi. İletişim Yayınları.

Kılıç, M. (1999). Hallâc-ı Mansûr: Hayatı, Eserleri, Fikirleri. İnsan Yayınları.

Mardin, Ş. (1990). Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895–1908. İletişim Yayınları.

Mardin, Ş. (1992). Türk Modernleşmesi. İletişim Yayınları.

Ocak, A. Y. (1996). Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15.–17. Yüzyıllar). Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Öz, M. (1992). “Zındık.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (C. 44, ss. 84–87). TDV Yayınları.

Pew Research Center. (2018). The Age Gap in Religion Around the World. Pew Forum on Religion & Public Life.

Stroumsa, S. (1999). Freethinkers of Medieval Islam: Ibn al-Rawandi, Abu Bakr al-Razi, and Their Impact on Islamic Thought. Brill.

Toprak, B. (1981). Türkiye’de Din ve Devlet: Din, Devlet, Toplum ve Siyasal Hayat. İletişim Yayınları.

Tunaya, T. Z. (1960). Türkiye’de Siyasal Partiler: İkinci Meşrutiyet Dönemi. İletişim Yayınları.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
H. Ali Erdoğan Arşivi