H. Ali Erdoğan
Türkiye'de Selefî Yayılmacılığı: Teolojik Kökenler, Bölgesel Dinamikler ve Çözüm Önerileri
Türkiye'de Selefî Yayılmacılığı: Teolojik Kökenler, Bölgesel Dinamikler ve Çözüm Önerileri
Salafist Expansionism in Türkiye: Theological Roots, Regional Dynamics, and Policy Recommendations
H. Ali Erdoğan
Özet
Bu çalışma, Türkiye’de son yıllarda sosyal medya, yayınevleri ve denetimsiz dinî yapılanmalar aracılığıyla etki alanını genişleten Selefî din anlayışının teolojik temellerini, bölgesel yoğunlaşma biçimlerini ve toplumsal barışa yönelik tehditlerini analiz etmektedir. Literalist (zahirî) ve tekfirci bir metodolojiyi benimseyen bu anlayış, kendisini “saf İslam” olarak konumlandırarak Türkiye’nin tarihsel Mâtürîdî-Eş‘arîve tasavvufî dindarlık geleneğini “bid‘at”, modern anayasal düzeni ve laikliği ise “küfür” ve “tâğut” olarak nitelendirmektedir. Makale, öncelikle Selefî söylemin merkezinde yer alan tekfir mekanizmasını ve “öteki” inşasını, klasik İslam mezhepleri tarihî perspektifinden hareketle ele almaktadır. Ardından, Türkiye’deki Selefî hareketlerin Yalova, İstanbul (Esenyurt, Sultanbeyli), Gaziantep, Hatay, Konya ve Bingöl gibi bölgelerdeki karakteristik dağılımını ve bu dağılımın arka planındaki sosyolojik nedenleri incelemektedir. Ayrıca, dijital radikalleşme süreçleri ve geleneksel tarikat yapılarıyla yaşanan gerilimler üzerinde durulmaktadır. Çalışma, nihayetinde, bu radikal eğilimlere karşı eleştirel düşünceyi, makâsıdü’ş-şerîa (dinin maksatları) perspektifini ve tarihselci okumayı merkeze alan özgürlükçü bir din eğitimi modeli ile devletin denetim mekanizmalarının etkinleştirilmesini öneren stratejik çözümler sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Selefilik, Tekfir, Radikalleşme, Bölgesel Dinamikler, Din Eğitimi, Türkiye.
Abstract
This study analyzes the theological foundations,regionalconcentrations, and threats to social peace posed by the Salafiunderstanding of religion, which has expanded its sphere of influence in Türkiye in recent years through social media, publishing houses, and unsupervised religious structures. Adopting a literalist (zahiri) and takfiri methodology, thisunderstanding positions itself as “pure Islam” and labelsTürkiye’s historical Maturidi-Ash‘ari and Sufi traditions as “bid‘ah” (innovation), while characterizing the modern constitutional order and secularism as “kufr” (unbelief) and“taghut” (idolatry). The article first examines the takfirmechanism and the construction of the “other” central toSalafi discourse from the perspective of classical Islamicsectarian history. Then, it analyzes the characteristicdistribution of Salafi movements in regions such as Yalova, Istanbul (Esenyurt, Sultanbeyli), Gaziantep, Hatay, Konya, and Bingöl, along with the sociological reasons behind thisdistribution. Furthermore, the processes of digitalradicalization and tensions with traditional Sufi orders arediscussed. Finally, the study offers strategic solutions againstthese radical tendencies, proposing a liberal model of religiouseducation centered on critical thinking, the perspective of maqasid al-sharia (the objectives of Islamic law), andhistorical contextualization, along with the strengthening of state oversight mechanisms.
Keywords: Salafism, Takfir, Radicalization, RegionalDynamics, Religious Education, Türkiye.
Giriş
Türkiye, uzun bir tarihsel süreçte Mâtürîdî kelâmı, Eş‘arîyansımaları ve özellikle tasavvufî pratiklerle şekillenmiş kendine özgü bir İslam anlayışı ve dindarlık modeli geliştirmiştir. Bu model, genellikle esnek yorumlara, toplumsal uzlaşıya ve devletle barışık bir din algısına dayanmaktadır. Ancak, küreselleşme, dijital iletişim ve bölgesel istikrarsızlıkların da etkisiyle son yıllarda, bu geleneksel yapıyı temelden hedef alan literalist ve dışlayıcı bir Selefî söylem Türkiye’de etkinlik kazanmaya başlamıştır. Bu söylem, kendisini Hz. Peygamber ve ilk üç neslin (selef-i sâlihîn) din anlayışının tek mirasçısı olarak sunmakta ve bu anlayışın dışında kalan tüm tezahürleri “sapkınlık” olarak damgalamaktadır.
Selefiliğin Türkiye bağlamındaki en kaygı verici yönü, sadece teorik bir tartışma olarak kalmayıp, modern ulus-devlet aygıtlarını, demokratik meşruiyeti ve toplumsal çoğulculuğu radikal bir şekilde reddeden siyasi bir söyleme dönüşmesidir. Bu çalışma, Türkiye’deki Selefî yayılmacılığını üç ana eksende incelemeyi amaçlamaktadır: (1) Bu hareketin teolojik ve fıkhî arka planını, özellikle tekfir doktrini ve “el-velâ ve’l-berâ” (dostluk ve düşmanlık) prensibi üzerinden analiz etmek; (2) Hareketin Türkiye’deki bölgesel dağılımını, sosyolojik temellerini ve örgütlenme stratejilerini haritalandırmak; (3) Bu radikal eğilimlere karşı hem eğitim politikaları hem de hukuki-idari düzenlemeler bağlamında çözüm önerileri sunmaktır.
1. Teolojik Bir Silah Olarak Tekfir Doktrini Ve “Öteki” İnşası
Selefî ideolojinin en belirgin ve toplumsal etkisi en güçlü unsurlarından biri, tekfir (bir Müslümanı dinden çıkmakla itham etme) doktrinidir. Bu doktrin, basit bir dini tartışmanın ötesine geçerek, siyasi muhalefetin ve şiddetin meşrulaştırıldığı bir zemin işlevi görür. Selefî literatürde tekfirin teorik çerçevesi, genellikle Muhammed b. Abdilvehhâb’ın yazıları ve onun takipçilerinin eserleriyle şekillenmiştir. Bu çerçeveye göre, “hâkimiyet” kayıtsız şartsız yalnızca Allah’a aittir. Buradan hareketle, beşeri kanun koyma yetkisini elinde bulunduran modern parlamentolar, bu kanunlara uyan yargı organları ve bu süreci meşrulaştıran seçimler, “Allah’ın hakkını insanlara vermek” olarak yorumlanır ve dolayısıyla “şirk” olarak değerlendirilir.[1]
Bu teolojik argüman, “el-velâ ve’l-berâ” prensibiyle birleştiğinde sonuçları daha da ağırlaşır. Bu prensibe göre, gerçek bir Müslüman, Allah’ın dinine muhalif olan herkese ve her şeye karşı düşmanlık beslemek, ona dostluk göstermemekle yükümlüdür.[2] Bu ikili doktrin altında, laik bir hukuk sisteminde çalışan hakimler, savcılar, memurlar, askerler ve polisler, “tâğutun sisteminin” bir parçası olarak görülür ve potansiyel olarak “kâfir” ilan edilirler. Selefi yoruma göre, bu kişilerin yaptıkları işin mahiyetinden haberdar olmamaları (“cehalet”), genellikle bir mazeret (özür) olarak kabul edilmez. Bu yaklaşım, modern devletle her türlü işbirliğini ve onun kurumlarında görev almayı dinen caiz olmayan bir eylem haline getirir ve geniş bir toplum kesimini “öteki” ve “düşman” kategorisine yerleştirir.
Tekfir mekanizması, aynı zamanda geleneksel İslam yorumlarına yönelik de aktif biçimde kullanılır. Türkiye’de yaygın olan tarikatlar, türbe ziyaretleri, mevlid okuma gibi tasavvufi pratikler, “bid‘at” ve hatta “şirk” olarak itham edilir.[3] Böylece Selefî söylem, sadece laik kesimlere değil, aynı zamanda geleneksel Sünni Müslümanlara da yönelik bir dışlama ve ayrıştırma politikası izler. Bu radikal dışlayıcı söylem, şiddeti “cihat” adı altında kutsayabilmekte ve hedef seçilen “öteki”ne yönelik eylemleri meşrulaştırabilmektedir.
2. Türkiye’de Selefî Yapılanmaların Bölgesel Ve Karakteristik Dağılımı
Türkiye’de Selefî eğilimler homojen bir dağılım göstermemekte, belirli sosyolojik, coğrafi ve tarihsel faktörlere bağlı olarak belli merkezlerde yoğunlaşmaktadır. Bu dağılımı anlamak, sorunun mahiyetini ve potansiyel risk alanlarını görmek açısından kritiktir.
· Yalova ve Çevresi: İdeolojik Aşılama Merkezi: Yalova, özellikle Körfez köylerinde, Türkiye’deki Selefi hareketin en organize ve “ilmî” iddiası yüksek kanadının merkez üssü olarak öne çıkmaktadır. Bu bölge, çoğunlukla Arap dünyasından gelen ve kendilerini “âlim” olarak tanıtan şahısların kontrolündeki özel medrese ve yurtlar aracılığıyla bir nevi “ideolojik aşılama” işlevi görmektedir. Denetimden uzak bu yapılar, düzenli ders halkaları (halaqāt) ile öğrencilere katı bir Selefi akide ve fıkıh eğitimi vermektedir.[4]
· İstanbul (Esenyurt, Sultanbeyli, Başakşehir): Dijital ve Ekonomik Örgütlenme: İstanbul’un hızlı kentleşen ve göç alan bu ilçeleri, Selefî yapılanmaların daha şehirli ve modern bir görünüm kazandığı alanlardır. Örgütlenme, geleneksel medreselerden ziyade sosyal medya platformları, YouTubekanalları, profesyonelce hazırlanmış yayınlar (kitap, dergi) ve “holdingleşme” eğilimindeki ticari şirketler üzerinden yürütülmektedir. Bu yapılar, anonimlik avantajını kullanarak hücresel bir örgütlenme modelini benimseyebilmekte ve ekonomik güç elde ederek faaliyetlerini finanse edebilmektedir.
· Sınır Kentleri (Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa): Lojistik ve Güvenlik Riskleri: Suriye iç savaşı başta olmak üzere bölgesel çatışmalarla fiziksel ve ideolojik bağları bulunan bu şehirler, Türkiye’deki Selefi radikalleşmesi açısından en yüksek güvenlik riskini barındıran bölgelerdir. Bu iller, hem ideolojik olarak yakın gruplardan etkilenmeye hem de çatışma bölgelerine yönelik lojistik destek veya foreign fighter(yabancı savaşçı) temininde geçiş güzergâhı olmaya müsaittir.
· Konya ve Bingöl: Gelenekselden Kopuş ve Radikalleşme:
Geleneksel dini yapıların güçlü olduğu bu şehirlerde, özellikle genç kuşaklar arasında tarikat yapılarının hiyerarşisi, kapalılığı veya siyasi tavrından memnun olmayan bir kesim, daha “sade”, “Kitap ve Sünnet’e dönüş” vaadi taşıyan ve kendisini “saf” İslam olarak sunan Selefi cemaatlere yönelebilmektedir. Bu, geleneksel aile ve cemaat yapılarında kırılmalara yol açan bir sosyolojik dönüşüme işaret eder.[5]
3. Dijital Radikalleşme: Sosyal Medya Ve Gençlik Devrşirme Yöntemleri
Günümüzde Selefi grupların en etkin faaliyet alanı, geleneksel vaaz kürsülerinden ziyade dijital platformlardır. Sosyal medya, YouTube, Telegram ve WhatsApp gibi uygulamalar, “sanal medrese”lere dönüştürülmüştür. Bu platformlarda;
· Duygusal ve Estetik İçerikler:
Şehitlik temasını yücelten, çarpıcı görüntüler ve epik müziklerle (neşid) süslenmiş videolar,
· Basitleştirilmiş “Soru-Cevap” Formatları:
Karmaşık dini ve siyasi meseleleri birkaç dakikalık, kesin ve mutlak doğrular sunarak açıklayan kısa videolar,
· Karizmatik Figürler: Gençler üzerinde etkileyici bir hitabet gücüne sahip, Arapça terimleri sıkça kullanan “dijital vaizler” aracılığıyla içerik üretilmektedir.
Platform algoritmaları, benzer içeriklere ilgi gösteren kullanıcıları sürekli olarak daha radikal materyallerle buluşturarak “yankı odaları” (echo chambers) oluşturur. Bu sanal ortamda, kimlik arayışı içindeki gençlere sahte bir “kahramanlık”, “seçilmişlik” ve “aidiyet” duygusu aşılanır. Süreç içinde gençler, ailelerinden, geleneksel toplumsal çevrelerinden ve farklı fikirlere maruz kalma imkânından koparılır, tekfirci ve dışlayıcı bir zihin dünyasına hapsedilir.
4. Geleneksel Tarikatlar Ve Selefî Çatışması
Selefî yayılmacılığının hedefinde sadece laik sistem değil,Türkiye İslam anlayışının asırlık taşıyıcıları olan tarikatlar ve tasavvufi gelenek de vardır. Selefiler, veli kültü, türbe ziyareti, rabıta, zikir meclisleri gibi uygulamaları Kur’an ve Sünnet’te açık bir delili olmayan “bid‘atler”, hatta şirk unsurları olarak görürler.[6] Bu eleştiri, bazen tarikatların siyasi nüfuz arayışları veya “mehdileşme” eğilimleri gibi haklı eleştirilerle de kesişebilir. Ancak Selefi söylem, bu eleştiriyi tüm geleneksel dindarlığı geçersiz kılmak ve kendisini “tek doğru adres” olarak konumlandırmak için kullanır. Bu durum, yerel dini dokuda derin çatışmalara ve dini otorite mücadelelerine yol açmaktadır. İlginç bir paradoks olarak, her iki yapı da (aşırılıkçı Selefi gruplar ve denetimsiz tarikatlar) zamanla holdingleşme eğilimi göstermekte, ekonomik kaynaklarını şeffaf olmayan yollarla elde etmekte ve devletin denetim mekanizmalarını zorlayan özerk alanlar yaratmaktadır.
5. Stratejik Çözüm Önerileri: Eleştirel Aklı Merkeze Alan Bir Din Eğitimi
Türkiye’de Selefî radikalizmine karşı etkili olabilmek için, sadece güvenlik odaklı tedbirler yeterli değildir. Zihniyet dönüşümünü hedefleyen, uzun vadeli ve çok boyutlu bir strateji geliştirilmelidir.
· Din Eğitiminde Paradigma Değişimi:
Zorunlu ve seçmeli din eğitimi müfredatı, metinlerin lafzî/literalist yorumundan, onların tarihsel bağlamını (sebeb-i vürûd), evrensel ahlaki ilkelerini (makâsıdü’ş-şerîa) ve yoruma açık alanlarını (ictihad) vurgulayan bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmalıdır.[7] Eleştirel düşünce, felsefi sorgulama ve karşılaştırmalı din çalışmaları, din derslerinin ve ilahiyat fakültelerinin merkezine yerleştirilmelidir.
· İlahiyat Fakültelerinin Rolünün Güçlendirilmesi: İlahiyat fakülteleri, Selefi literalizmine karşı tarihselci, eleştirel ve felsefi okumaları teşvik eden birer entelektüel merkez haline getirilmelidir. Modern İslam düşüncesi, kelam, tasavvuf ve mezhepler tarihi dersleri güçlendirilmeli, öğrencilerin tek tip bir yoruma mahkûm olmaları engellenmelidir.
· Denetim ve Şeffaflık: Dini dernek, vakıf, yurt ve medrese adı altında faaliyet gösteren tüm yapıların mali kaynakları, eğitim içerikleri ve eğitmen kadroları sıkı bir devlet denetimine tabi tutulmalıdır. Yabancı kaynaklı finansman ve personelin faaliyetleri titizlikle izlenmelidir.
· Alternatif Dini Söylem ve Sanatsal Dil Geliştirme: Devlet ve sivil toplum kuruluşları, radikal propagandaya karşı, kapsayıcı, barışçıl, akıl ve vicdanla uyumlu bir din dilini ve estetiğini sanat, sinema, edebiyat ve dijital medya aracılığıyla yaygınlaştırmalıdır. Dinin şiddetle değil, hikmet, güzel öğüt ve estetik duyarlılıkla temsil edilmesi teşvik edilmelidir.
Sonuç
Türkiye’de yükselen Selefî yayılmacılık, basit bir “yabancı ideoloji” ithali sorunu değil, dini metinlerin tarihsel ve kültürel bağlamından koparılarak donuklaştırılması, siyasallaştırılması ve toplumsal ayrışmanın aracı haline getirilmesi sorunudur. Din, yanlış ve sağlıksız yorumlandığında, toplumsal barışı tahrip eden bir enerjiye dönüşebilir. Türkiye’nin kendi dini geleneğinde mevcut olan akılcılık (Mâtürîdîlik), hoşgörü (tasavvuf) ve toplumsal uzlaşı kapasitesi, bu radikal dalgaya karşı en güçlü panzehirdir.
Devletin bekası ve toplumsal huzur için, “hayat iman ve cihattan ibarettir” diyen dışlayıcı ve çatışmacı anlayışlar yerine; aklı, adaleti, merhameti ve kamu yararını (maslahat) esas alan, Cumhuriyet’in kazanımlarıyla barışık, çoğulcu ve özgürlükçü bir dindarlık modelinin kurumsallaştırılması hayati bir zorunluluktur. Bu da ancak köklü bir din eğitimi reformu, etkin denetim mekanizmaları ve kapsayıcı bir kültürel politika ile mümkün olacaktır.
Dipnotlar
[1] Muhammed b. Abdilvehhâb, Keşfü’ş-şübehât, thk. Ali b. Muhammed el-Fakîh, Dârü’l-Âsıme, 1414, s. 25-30.
[2] Bu konudaki klasik Selefi eserlerden biri için bk. Süleyman b. Sehmân en-Necdî, el-Hedyetü’s-seniyye ve’t-tuhfetü’l-vehbiyye, Mektebetü’r-Rüşd, 1417, s. 45-50.
[3] Bu eleştirilerin özetlendiği bir çalışma için bk. Nâsıruddînel-Elbânî, Risâletü’t-tekfîr, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, 1404, s. 15-20.
[4] Ahmet Gökbel, Modern Türkiye’de Dini Gruplar ve Siyaset, Grafiker Yayınları, Ankara 2021, s. 118-125.
[5] A.g.e., s. 130-135.
[6] Ebü’l-Feth eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal, çev. Mustafa Öz, Ensar Neşriyat, İstanbul 2015, I, 130-135.
[7] Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık: Bir Zihni Mirasın Dönüşümü, çev. Alparslan Açıkgenç - M. Hayri Kırbaşoğlu, Fecr Yayınları, Ankara 1990, s. 180-185.
Kaynakça
Elbânî, Nâsıruddîn. Risâletü’t-tekfîr. el-Mektebetü’l-İslâmiyye, 1404.
Gökbel, Ahmet. Modern Türkiye’de Dini Gruplar ve Siyaset. Ankara: Grafiker Yayınları, 2021.
İbn Abdilvehhâb, Muhammed. Keşfü’ş-şübehât. thk. Ali b. Muhammed el-Fakîh. Dârü’l-Âsıme, 1414.
Rahman, Fazlur. İslam ve Çağdaşlık: Bir Zihni Mirasın Dönüşümü. çev. Alparslan Açıkgenç - M. Hayri Kırbaşoğlu. Ankara: Fecr Yayınları, 1990.
Sehmân en-Necdî,Süleyman b. el-Hedyetü’s-seniyye ve’t-tuhfetü’l-vehbiyye. Mektebetü’r-Rüşd, 1417.
Şehristânî, Ebü’l-Feth. el-Milel ve’n-nihal. 2 cilt. çev. Mustafa Öz. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2015.

Dindarlığın ahlak ile sınavı: İslamî Perspektiften Teorik Bir Analiz
23 Aralık 2025 Salı 22:50Kelime-i Şehâdetin Ontolojik Ve Epistemolojik Derinliği
19 Aralık 2025 Cuma 07:24Sosyal Medya Çağinda Di̇nî Bi̇lgi̇ni̇n Dönüşümü: Otorite, Ehliyet Ve Dijital Okuryazarlık Üzerine Bir An
08 Aralık 2025 Pazartesi 15:45Muhafazakâr İş Dünyasında Ahlâkî Buhran
05 Aralık 2025 Cuma 19:09Allah'a Yakınlık Yolunda Esmâ-İ Hüsnâyı Temsil İlkesi: Azamet ve Kibriyâ Sıfatlarının İnhisarı
23 Kasım 2025 Pazar 13:32Kur’an’ın Aslî Fonksiyonu Hatırlatmaktır (Zikr): Modern Dinî Söylemde Bilgi-Amel Dengesi Üzerine Bir İnceleme
08 Kasım 2025 Cumartesi 17:22Yahudiliğin Etnik Din Niteliği Ve Dünyevi Başarı Anlayışı: Teolojik Ve Kültürel Bir Okuma
26 Ekim 2025 Pazar 13:43Diyanet İşleri̇ Başkanlığına Açık Mektup
16 Ekim 2025 Perşembe 01:09Ribâ'dan/Faizden Kaçarken Kenz'e, Yağmurdan Kaçarken Doluya Yakalanmak: İslam Ekonomisinde Birey-Toplum İkilemi
13 Ekim 2025 Pazartesi 00:27Hayatin Doğal Akışında Dinî Gerçeklik: Kur'an'da Yorum Farklılığının Meşruiyeti̇ Ve Şeriat Kavramı
10 Ekim 2025 Cuma 23:59

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.