Tohum gıdada çözüm anahtarı

Tarım ve tohumu gündeme taşırken, dönüp dolaşıp konu yine sürekli fiyat artışları olarak bilinen enflasyona geliyor. Bir ülkede enflasyon niçin yükselir, hiç düşündünüz mü?

Yükselen enflasyonun kaynağına bakıldığında; üretim veya arz, tüketim dediğimiz talepten az ise fiyatlar yükseliyor. İki, üretimde kullanılan ham madde, enerji, finans maliyetleri, kira, emek gibi argümanların maliyetleri artıyorsa, fiyatlar çıkıyor. Fiyat artışlarında ifade ettiğimiz birinci olaya talep enflasyonu, ikinci olarak bahsettiğimize maliyet enflasyonu diyoruz.

Bir ülkede sadece talep enflasyonu olabileceği gibi, maliyet (girdi) enflasyonu ya da her ikisi birden yaşanabiliyor. Üretim ve tüketimin düştüğü resesyonda (durağanlık) fiyatların yükselmesi durumu da stagflasyon olarak enflasyonda dördüncü kategoride yerini alıyor.

Talep (tüketim), arzdan (üretim) fazlaysa, talebi kısmada; dolaşımdaki paranın azaltılması veya tasarruf araçlarının yaygınlaştırılması tercih ediliyor. Geleneksel ekonomistler bunu faizleri artırmak şeklinde anlıyor.

Girdi fiyatlarının yüksekliğinden kaynaklı maliyet enflasyonunu engellemede ise; üretimden vergi ve faiz gibi girdi baskılarını azaltmak yolu önceleniyor. Klasik ekonomistler bu defa maliyet enflasyonunu düşürmek için faiz indirimini tercih ediyor.

Şâyet bir ülkede hem talep hem de maliyet enflasyonu varsa çözüm olarak bu defa arz ve talep ağırlığına göre hareket edilerek para politikası geliştiriliyor.

Diğer dördüncü enflasyon çeşidi stagflasyon demiştik… Ülkede durgunluk var, talep zayıf ancak fiyatlar girdi maliyetli üretim sorunu sebebiyle sürekli yükseliyor. Yani stagflasyon oluyor… Stagflasyonda durgunluğun azaltılması için dengeli şekilde talep ve arzın güçlendirilmesi yolu seçiliyor.

Malumunuz fiyat istikrarı, ardından büyüme ve istihdam, merkez bankalarının ilk görevleri arasında. Para politikalarında ana omurga faizle belirlendiğinden konvansiyonel anlayış, merkez bankalarına enflasyon karşısında faiz çubuğunu “Enflasyon yükselince ekonomiyi soğutmak için faizi artır, enflasyon düştüğünde ekonomiyi ısıtmak için faizi indir” şeklinde kullanmasını öneriyor.

Hâlbuki fiyat istikrarının sağlanması için para politikalarından önce üretim ve tüketimde dengeye yönelik tedbirler enflasyonda daha etkin rol oynuyor. Özetle enflasyonun panzehiri dengeli talep ve dengeli üretim.

Konuya açık getiren Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci de, “Arz ve talep arasında bir dalgalanma olmasın. Bunlar arasındaki seviye sürekli korunsun. Burada herhangi bir şekilde ne arz açığı ne de arz fazlası olsun. Dolayısıyla sözleşmeli üretimi gerekirse stratejik ürünlerde zorunlu hale getireceğiz” diyerek bir bakıma enflasyon karşısında ne yapılması gerektiğine dair ışık tutuyor.

Son bir yıl içinde gıda fiyatları enflasyonda önemli etken. Gıdada da yaş sebze-meyve fiyatları başı çekiyor. Sözü yine tohumculuğa getirmek istiyorum… Eğer tohumculukta iyi bir seviyeyi yakalamasaydık, inanın bu enflasyon ortamında fiyat yüksekliği sebebiyle sebze-meyvenin yanından bile geçemezdik.

Dolayısıyla enflasyonun düşürülmesinde veya bir dengede tutulmasında tohumculuğun büyük etkisi var. Zira verimli tohum tüketime karşı üretimi yüksek tutacağından fiyatları aşağı baskılar, yani fiyatlar geriler. İşte enflasyona karşı, tohumda olduğu gibi tedarik açısından fiyatı yükselen ürünlerde üretimi artırarak enflasyonun gerilemesine katkı yapılabilir.

İthalattan uzaklaşıp yerel kaynaklarla üretimin artırılması enflasyonu düşürmenin en temel yolu. Özellikle gıdada tohum, enflasyonu baskılamanın temel unsurlarından biri. Tohumda da güçlüyüz. Türkiye şartlarına uygun, yüksek verimli ve kaliteli tohum çeşidinin yetiştirilmesi için ıslah materyallerimiz ve yerel genetik kaynaklarımız fazlasıyla mevcut. Anadolu bir tohum cenneti… Aynı zamanda tohum gıdada karşılaşılabilecek sorunları çözebilecek bir anahtar.

Velhâsıl tohumda genetik kaynaklar ve yerel çeşitlerin toplanması, tanımlanması, muhafaza edilmesi ve değerlendirilmesi ülke ekonomisi ve gıda güvenliği açısından fevkalade önemi haizdir.

Tohumculuk, enflasyon için işte bu kadar önemli bir unsur. Söz konusu gaye ile Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) 2016 yılından itibaren “Tohumun İzinde” adlı bir proje yürütüyor. Şu ana kadar mezkur projesiyle 324 yerel tohum çeşidi gen bankalarına kazandırıldı.

Yabancılarla birlikte 100 milyonluk nüfus büyüklüğüne ulaşan Türkiye’yi doyurabilmek kolay iş değil. Hem gıda ihtiyacını gidermek hem de fiyatları artıran yüksek talebi baskılamak için aynı tarım alanlarından daha çok verim ve kaliteli ürün alabilmenin yolu; yerel tohum çeşitlerini ıslah etmek ve yeni çeşitleri geliştirmekten geçiyor.

Antiparentez olayı daha iyi açıklamak adına, TÜRKTOB Başkanı sayın Savaş Akcan’ın da altını çizerek parmak bastığı tohumculukla ilgili bazı hususları aktarmak istiyorum.

Öncelikle 43 maddelik 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu iyi okunmalı.

Önemli 3 maddeyi sizlere aktarayım…

Kanunun 4. Maddesi’nde; “Bitki çeşitlerinin tescili, üretim izni ve standart tohumluk çeşit kaydı ile genetik kaynakların kütüğe kaydedilmesi Bakanlık tarafından yapılır… Süs bitkileri ile çiçek tohumlarında kayıt şartı aranmaz…” ifadeleri kullanılıyor.

Aynı kanunun 7. Maddesi’nde; “Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir... Tohumlukların ithal edilmesi ve ihracı Bakanlığın iznine tâbidir. İthal edilecek tohumluklarda yurt içi standartlara uygun olma şartı aranır…” deniyor.

5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun 12. Maddesi’nde; “4 üncü madde gereğince kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukları; a) Sertifikasyon işlemine tâbi tutulmadan ve standart tohumluk şartlarına uygun olarak kontrol edilip tohumluk analiz raporu alınmadan, b) Bakanlıkça belirlenmiş asgarî tohumluk standardının altına düşürülmüş olarak veya tağşiş edilerek, c) Yönetmeliğe uygun şekilde ambalajlamadan veya etiketlemeden ya da taklit ambalajlar veya taklit etiketlerle isim ve marka taklidi yaparak veya isim ve marka dışında da olsa iltibasa mahal verecek şekilde ibareler kullanarak, d) Yönetmeliğine uygun hazırlandığı ve ilaçlandığı bilindiği halde, amacı dışında yemlik veya yemeklik olarak, e) Sertifika işlemine tâbi tutulmadığı veya kontrol edilmediği hâlde, sertifikalandırılmış veya kontrol edilmiş gibi göstererek, f) Çeşidin kayıt altına alınmasında belirlenen niteliklere uygun olmayacak şekilde yanıltıcı tanıtım ve reklam yaparak satanlar, dağıtanlar, satışa ve dağıtıma arz edenler veya şahsî ihtiyacından fazlasını ticarete konu olacak kadar elinde bulunduranlara…” idari ceza veriliyor.

Aynı kanunun 14. Maddesi’nde de; “İhracat amacıyla ithal edilip üretilen bitkisel ürün veya tohumluklarda kayıt altına alınma şartı aranmaz. Bu madde kapsamındaki bitkisel ürünlerin ticareti Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre düzenlenir. Ayrıca, ticarete konu olmamak ve şahsî ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla, çiftçiler arasında yapılacak tohumluk mübadeleleri ile deneme ve denetim amacıyla kullanılan ve miktarları Bakanlıkça belirlenen tohumluklar, bu Kanun hükümlerinden müstesnadır” denilerek tohumculukla ilgili genel çerçeve çiziliyor.

Dolayısıyla 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu sanılanın aksine çiftçinin kendi tohumluklarını üretmelerini yasaklamıyor. Yani çiftçilerin kendi ürettikleri veya çoğalttıkları tohumlukları ticarete konu etmedikleri sürece kullanmaları serbest. Çünkü, yerel çeşit adı altında ürünlerin; kontrolden geçmeden, tohum kalite standartlarına uygunluğu tespit edilmeden, tohumla geçen hastalık etmenleri yönüyle kontrol yapılmadan satılması, çiftçiyi ve tohum kullanıcıyı mağdur edebileceği ve ülke üretimini olumsuz etkileyeceği için ticaretine izin verilmiyor.

Elbette söz konusu gereklilik gıda güvenliği ve güvenilirliğinin sağlanması yönünden çok önemli. Özetle kanunun amacı, yerel tohumların yayılmasını önlemek değil, verimli, kaliteli ve sağlıklı üretim yapılmasını sağlamak. Binâenaleyh, gıdada uygun fiyatlara ulaşıncaya kadar tohumculukla ilgili projelerin, özel sektör-kamu eliyle daha yaygınlaştırılması ve desteklenmesi gerekiyor.

Nitekim gıda enflasyonunu düşürecek elde çok sayıda yol, argüman ve unsur varken güzel ülkemizi “Daha güçlü Türkiye” olarak hep birlikte istikbâle taşımak her bireyin asli görevi olması lâzım değil mi?

bursatv.com.tr/yazının devamı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum