Sedat Yılmaz

Sedat Yılmaz

Yiğit düştüğü yerden kalkar!

Yiğit düştüğü yerden kalkar!

Geçmişte İslâm Dini’nden ve Hz. Peygamber’den (sas) alınan esaslarla tesis edilen, ancak bugün farklı bir istikâmete yönelmiş iktisadi hayatımıza dikkat edelim! Fotoğraf şu: Alışverişimiz, hesabımız, kitabımız; hâli pürmelâle evrilmiş… sekülerizm, liberalizm, aldatma ve kandırma ile boyanarak bambaşka bir hâl almış.

Sanki toplum olarak; “… (Servetler) tâ ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir meta olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Haşr Sûresi: 7) ve “Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiya Sûresi: 35) mealindeki âyet-i kerimeleri unutmuşuz…

Diğer taraftan Hz. Peygamber’in (sas), “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi (imtihanı) vardır. Ümmetimin fitnesi de maldır.” (Tirmizî, Zühd 26) hadis-i şerifini gönüllere değil, duvardaki tablolara asmışız.

Yine Hz. Peygamber’in (sas), “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu tehlikeye atmaz. Bir kimse din kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Her kim bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah kendisinden kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Ve her kim bir müslümanın kusurunu örterse kıyamet gününde Allah da onu(n bir kusurunu) örter” (Ebu’l-Hüseyn Müslim İbnü’l-Haccâc el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahih; Birr ve Sıla, 58) hadisini ilke edinen yerli ve milli servetimiz “ahilik” sadece kitaplarda yazılı kalmış.

Evet, mazide toplumumuz İslâm’ın özünü yansıtan “ahilik” diye bir teşkilata sahipti. Hayat ile iç içe olan bu yapı iyi bir usta, sanatkâr, işinde mâhir insanları yetiştirdiği gibi ticaret ahlâkını belletir ve uygulatırdı. İnsanlar hem iş başında, hem iş dışında cömertlik, yiğitlik, yumuşak huyluluk, iffet, sabır, dürüstlük, şükür, tevazu, adalet gibi birçok ahlâki ilkeyi burada öğrenir, hayatına yansıtırdı.

Öyle ki ahilik; iktisadi, içtimai ve siyasi her ânımızı ihtiva ediyordu. Çünkü mayasını Hz. Peygamber’den (sas) almıştı. Müslümanın hayatı şu hadisle şekillenmişti: Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirip kenetleyerek şöyle buyurmuştu: “Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Buhârî; Salât 88, Mezâlim 5; Müslim; Birr 65, Tirmizî; Birr 18, Nesâî; Zekât 67)

İşte ahilik emr-i bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker hedefiyle; uhuvvet ve fütüvvet üzerine bina edildi. Yani teşkilat; kardeşlik, alçakgönüllülük, yiğitlik, eli açıklık, başkalarını sevmek, dünya malına önem vermemek ve hoşgörü hamuruyla yoğruldu.

Kişiyi ahlakî ve meslekî bütün boyutlarıyla yetiştirmeyi hedefleyen eşi benzeri olmayan toplum düzenimiz; insan odaklı değerler sistemi olarak ticarî ve ahlakî bütün ilkeleri dinden, Kur’an-ı Kerim’den ve hadislerden aldı.

Dolayısıyla; bugünkü ticarî hayat, ticarî ahlâk ve günlük yaşantımızla, geçmişimizi mukayese edemiyoruz. Çünkü, 13’üncü Yüzyıl’dan 20’nci Yüzyıl’a kadar İslâm toplumunun hayatında olmazsa olmaz “ahilik”i müzeye koymuşuz, ona tarihsel bir obje olarak yaklaşmışız. Nefislerimize ağır geldiğinden ahilik anlayışından sürekli uzak durmaya çalışmışız.

Maalesef “ahilik”in kazandırdığı insani hayat çizgimizi koruyamamışız, koruyamıyoruz. Modernleşme adına her gün bir düsturumuzu, bir prensimizi, bir güzelliğimizi ve bir ilkemizi yokluğa defnediyoruz.

En yakın örnek; 1980’li yıllardan itibaren değişen, farklılaşan genel toplum yapımız... Özellikle o samimi, doğruluk timsali, hak ve hukuk konusunda ince eleyip, sık dokuyan esnafımız, bakkaliyelerimiz, manifaturacılarımız, demirhânecilerimiz, bakırcılarımız, saat tamircilerimiz, süt-yoğurtçularımız, fotoğrafçılarımız, mücellitçilerimiz, macuncularımız, saraççılarımız, tabelacılarımız, lostracılarımız, kalaycılarımız, şerbetçilerimiz, hallaççılarımız, dokumacılarımız, yorgancılarımız ve diğerleri hayatımızdan birer birer çekip gittiler.

Artık insanlar, işletmeler, kuruluşlar birbirine o kadar yabancılaştı ki, geçmişte sokağa, çarşıya – pazara, hayata neşe, mutluluk, nur ve bereket saçan hasletlerimizin yerini tanımadığımız huylar, davranışlar, faaliyetler, söylemler aldı. Modernleştik, malımız – mülkümüz – servetimiz bollaştı, çoğaldı ama ne uhuvvet kaldı, ne fütüvvet ne de bereket!

İhtiyaçlar meşru ve gayrimeşru olmak üzere sınırsızdır… Eyvallah! Fakat insanlar ihtiyaçlarını ancak Kur’an-ı Kerim, Hadis ve İslâm Dini’nin çizdiği istikamette meşru olarak karşılayabilir. Zirâ Kur’an-ı Kerim’de insanların mallarını aralarında batıl yollarla yememeleri isteniyor. Bu yönde Hz. Adem’den (as) başlayarak bütün peygamberlerin meşru ve helal kazanç dairesinde örnek oldukları gözleniyor.

Yeri gelmişken enflasyondan bahsedelim… Enflasyon ise tam tersi; batıl yolla mal yemeye, halk kesimleri arasında servet transferine kapılar açıyor. Filhakika yüksek enflasyonun yaşandığı yerde hak, hukuk, sosyal adaletten söz edilemiyor.

Nitekim; kardeşlik, hoşgörü, alçakgönüllülük, yiğitlik, acımak, kalp yumuşaklığı, doğruluk, mala kıymet vermemek hasletleri aramızdan çekildiğinden toplumda fiyat artışları sınır tanımıyor. Yüzde 84,39’luk yıllık Kasım ayı manşet enflasyonda; mal grubunda yüzde 93, gıda grubunda yüzde 102,6, taze sebze-meyve grubunda yüzde 99,2, enerji grubunda yüzde 118, hizmet grubunda yüzde 60,7 ve ulaştırma grubunda 44,2 fiyat artışı olmuşsa, bunda halen inat ettiğimiz düzensiz hayat tarzımızın büyük etken olduğunu kabul etmeliyiz. Hayat şeklimizi değiştiremezsek yıllar boyu enflasyonun esiri olarak ömrümüzü tüketiriz, demek istiyorum.

Şimdi herkes “Enflasyon baz etkisine girecek ve gerileme başlayacak” diyor veya öyle zannediyor! Evet, aşırı yükselen enflasyon 10 puan aşağı gelerek biraz nefes aldıracak. Ancak oranlardaki gerileme fiyatlarda düşüş anlamına gelmeyecek... Araç yine durmayacak… 85 kilometre hızla giderken bu defa 70 kilometre ile devam edecek. Yani fiyatlar yüzde 85 yerine, yüzde 70 artacak.

Şâyet tedbirler sıkılaştırılmazsa 2023 yılı Kasım’ına kadar bu minval fiyat artışları sürecek. Gelecek yıl Kasım’da yaklaşık 30-40 puan arası oluşacak baz etki, fiyat artışlarındaki hızı bir miktar daha kesecek. Tâ ki, 2024 yılı sonuna doğru enflasyon tek haneli rakamlara ininceye kadar.

Atalet, düzensiz hayat tarzı, tasarrufsuzluk, tüketim ekonomisi, medya ve zincir marketler, enflasyonun baş aktörleri… Sırayla anlatalım… Enflasyonda toplumdaki atalet etkisinin yüksek olduğunu biliyoruz. “Bir malın fiyatı yükselir, hiçbir zaman düşmez” beklentisi zihinlerden bir türlü atılamıyor, bu da enflasyonu yükseltiyor. Söz konusu beklenti yıkılmadığı sürece fiyat artışlarını durdurmak zor.

Ataletin yanında alışkanlık haline getirdiğimiz hayat tarzımız da enflasyonu körükleyen sebeplerden. Ev ekonomisini, sadakati, kanaatkârlığı bilmeden enflasyonla baş edilebileceğini kimse zannetmesin!

Halen yaşadığımız yüzde 85 civarındaki enflasyonun yüzde 40’ı yapısal, yüzde 30’u atalet, yüzde 30’u düzensiz hayat tarzımızdan kaynaklı. Kolayı seviyoruz… Harcamayı ve tasarrufu bilmiyoruz. Atalarımızın “İşten değil dişten artar” sözü işimize gelmediğinden bir kulağımızdan giriyor, diğerinden çıkıyor.

Medya maharetiyle tüketim ekonomisinin körüklendiği yerde fiyat artışlarını nasıl frenleyeceksiniz? Talebi nasıl düşüreceksiniz? Enflasyonu baskılayacak üretimi nasıl artıracaksınız? Cevabını özet de olsa verelim… Tüketim ekonomisini terk edip, ihtiyaçları sınırlandırıp düzenleyen üretim ekonomisine yönelmedikçe enflasyonu önlemenin imkân ve ihtimali yok.

Bir de halkın büyük tepkisini çeken zincir marketler var. Yüksek kârlılıkları gözlerden kaçmıyor. Mal ve hizmette fiyatı daha uygun, daha düzenli ve daha sağlıklı olması için kurulan ve vatandaşın ilgisiyle büyüyen zincir marketler, şimdi enflasyonun ana merkezlerinden biri hâline gelmiş.

Türkiye’nin yapısal sorunlarını kendi kazançlarıyla harmanlayıp tarla – tezgâh arasındaki fiyat farkını 8-10 kata çıkaran ve piyasa fiyat tabelasında gösterge hâlini alan zincir marketler, gerçek işlevlerine dönmeleri durumunda enflasyonun düşmesine etkin katkı verebilirler.

Velhâsıl, biz ahilik anlayışını terk ederek ticaretimizi, alışverişimizi, çarşı-pazarımızı, aile, iş ve hayat düzenimizi bozduk… her şeyimizi alt üst ettik. Neticede devâsa ekonomik ve sosyal sorunlarla baş başa kaldık. “Yiğit düştüğü yerden kalkar”, derler. Ahilik müessesesini yeniden ihya etmeliyiz ki, mes’eleyi kökten çözebilelim!

bursatv.com.tr/yazının devamı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sedat Yılmaz Arşivi