40 Karede Erdoğan: 23. Putin Fotoğrafı
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin ülkelerinin sürekli istikrarsızlığın hâkim olduğu bir seyir izleyen ilişkilerini yönetmekteler.
2000’lerin hemen başından itibaren iki güçlü liderin güçlü iktidarlarının şemsiyesi altında gelişmeye başlayan işbirliği, 20 yıl gibi kısa sayılmayacak bir süre zarfında, tarafları çok boyutlu işbirliği yürüten iki ortak konumuna taşımıştır.
‘40 Karede Erdoğan’ belgeselinin bir parçası olan bu yazıda, Erdoğan Putin fotoğrafını yorumlayacağım.
Türk Rus İşbirliği
Türkiye ile Rusya’nın ikili siyasi ilişkileri, küresel ve bölgesel gelişmelerin kaçınılmaz baskısı ile iki tarafın gelişmeler karşısında zaman zaman temelden farklılaşan beklenti ve çıkarlarının doğrudan etkileri altında şekilleniyor.
Her iki ülkede de siyasal hayatın neredeyse her veçhesini kontrol altında tutan güçlü liderlerin kişisel beklenti ve ilişkilerinin gölgesi de belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu durum, jeopolitik ve tarihsel rekabetin mirası olarak iki tarafta güçlü şekilde hissedilen karşılıklı güvensizliğin etkisiyle tarafların bölgesel ve küresel meselelere yönelik kalıcı bir ortak bakış açısı geliştirmelerini zorlaştırıyor.
Karşılıklı etkileşim, Türkiye ile Rusya’nın 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren aşama aşama, temelde Batı karşıtı jeopolitik bir söylem geliştirmelerinin ağır etkisi altında ve değişen Avrasya algısına bağlı biçimde yeni bir ikili işbirliği alanı açmıştır.
Bölgesel sorunlara ortaklaşa ve kalıcı çözümler önermek ve ilişkilere istikrar kazandırmak adına doğrudan liderlerin yönetiminde ve dikkatlice planlanmış üst siyasi yapıların oluşturulmasına rağmen olayların kontrolsüz gelişimi, kurumsallaşmanın sağlanamamasıyla neticelenmiştir.
Kurumsallaşmanın gerçekleştirilememesi ikili ilişkilerin kaderini bir yandan liderlerin eğilim ve beklentilerine bağımlı kılarken, diğer yandan da gündelik gelişmelerin doğrudan ve zaman zaman yıkıcı etkilerine maruz bırakmıştır. Erdoğan Putin fotoğrafı işte bu tarihi pozisyonla sürdürülen ilişkilerde anlam kazanmaktadır.
Tarafların Avrasya’da işbirliği söylemine rağmen Soğuk Savaş’ın bitiminden bugüne Kafkasya ve Orta Asya’da yaşanan rekabetin olumsuz sonuçlarını ortaklaşa bir bakış açısıyla giderememeleri, Karadeniz havzasında 20 yılda ve büyük zorluklarla kurulan güvenlik şemsiyesinin bir anda ortadan kalkmasının önüne geçememeleri, Kırım ve Ukrayna’da yaşanan gelişmelerde farklı öncelik ve beklentilere sahip olmaları bu etkiler arasında ilk akla gelenlerdir.
Son olarak, özellikle Suriye odaklı bakıldığında, İslam alemindeki gelişmelere yönelik her iki tarafın farklı, dengesiz ve gündelik gelişmelerden kolayca etkilenen bakış açıları nedeniyle son yıllarda elde edilen kazanımlara ve devam eden işbirliğine rağmen, ikili siyasi ilişkilerin ne kadar kırılgan bir zeminde yürüdüğü aşikardır. Buna rağmen Rusya’nın Azerbaycan’ın Karabağ’daki Ermeni işgaline son verme harekatına yol vermesi ikili ilişkilerin imkanlarına işaret etmektedir.
Bu çerçevede ABD’nin Suriye sahasındaki dengesiz politikalarının Türkiye ile işbirliğini önceleyen bir şekil alması ihtimali, AB’nin konuya ilgisiz tavrının da ortadan kalması ile birlikte gelişmelerin seyri açısından Türk-Rus ikili ilişkilerine doğrudan etki etme potansiyeli taşımaktadır. Erdoğan, göstermekten hoşlanmasa da Batı kozuyla Putin’in karşısında hep güçlü durmaktadır.
Erdoğan’ı Putin karşısında güçlü kılan en büyük unsur, Türkiye’nin bütün bir İslam dünyasını temsili ve liderliğidir. İslam milletinin Asya’da ana gövdesiyle dağınık oluşu, güneyde Hindistan, doğuda Çin ve kuzeyde Rusya’yı güçlü kılmaktadır. Türkiye – Pakistan - Azerbaycan işbirliği masada Erdoğan’ın elini daha da güçlendirmektedir.
Türkiye, İran Ve Rusya Üçlüsü
Son 10 yıllık dönemde Türkiye, İran ile Rusya’nın özellikle İslam coğrafyasındaki artan nüfuzunu en azından dengelemek adına Batılı müttefiklerine ihtiyaç duymuştur. Rusya’nın da zaman zaman İran’ın artan etkisini dengelemek adına Türkiye’ye duyduğu ihtiyaca ek olarak İsrail gibi bölgesel ağırlığa sahip aktörlerle işbirliğine yeşil ışık yakması önümüzdeki dönemde zorlu bir süreçle karşı karşıya kalacağımıza işaret etmektedir.
Türkiye ile Rusya İran’la birlikte Astana Üçlüsü adı altında, temelden farklılaşan çıkar ve beklentilere rağmen ortak bir hareket alanı yakalamaları Erdoğan ile Putin’in önemli başarılarındandır. Bu türdeki bölgesel gelişmelerin yanı sıra, Türkiye’de yaşanan askeri darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin Batılı müttefiklerinden beklediği ilgi ve desteği görememesi Rusya’nın güvenlik de dâhil olmak üzere bölgesel ve küresel meselelerde işbirliği yapılabilecek bir ortak olarak yeniden konumlandırılması ile neticelenmiştir.
TürkStream doğal gaz boru hattının inşası, nükleer santral kurulması için başlatılan işbirliğinin devam etmesi ve belki de hepsinden önemlisi Türkiye’nin NATO üyesi müttefiklerinin itirazlarına rağmen Rusya’dan hava savunma sistemleri satın alıyor olması Erdoğan liderliğindeki Türkiye ile Putin liderliğindeki Rusya arasındaki işbirliğinin boyutlandığını kanıtlayan işaretler diye okunmaktadır.
Türk-İslam Birliği Fırsatı
Kısacası Erdoğan Putin yakınlaşmasını ve Türk-Rus ikili ilişkilerinin doğasını anlamak, ikili ilişkilerin tarihini ve sınırlılıklarını anlamanın yanı sıra her iki ülkenin başta Batı dünyası olmak üzere yakın çevrede yer alan diğer bölgesel aktörlerle olan ilişkilerini de dikkate almayı gerektirmektedir.
Tarafların NATO, AB, Karadeniz güvenliği, Kırım ve Ukrayna ve son dönemde özellikle Suriye bağlamındaki güvenlik ve dış politika konularına yönelik, zaman zaman temelden farklılaşan yaklaşımlarının önümüzdeki dönemin artan biçimde süreç odaklı olarak gelişeceğini göstermektedir. Süreç odaklı yaklaşımın, sonuç odaklı ve vizyoner bir birlikteliğe doğru evrilmesini mümkün kılacak şartların henüz ortada olamaması ise Türk-Rus ilişkilerinin önümüzdeki dönemde hassas ve kırılgan bir seyir izleyeceğine işaret ettiğinden iki ülkenin de mevcut liderlerine uzun süre ihtiyaç duyacağını göstermektedir.
Kafkasya’da ve Asya’da Türk birliğini, hatta onun da içinde bulunduğu İslam birliğini gerçekleştirme fırsatı olarak gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le kazandığı zamanı, iç ve dış engellemelere rağmen değerlendirmeye çalışmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.