Sedat Yılmaz

Sedat Yılmaz

Ekmek davası hayat kavgası!

Ekmek davası hayat kavgası!

Ekmek; kültürümüz… Hayatımız… Can yongamız… Kazancımız… Yani “Eğer tadını bilirsen, ekmeği paylaşmak ‘ekmek’ten daha lezzetlidir” diyor Necip Fazıl Kısakürek.

“Zahmetsiz emek, sevgisiz ve emeksiz ekmek olmaz” diye boşuna söylenmemiş.

“Siyah akar Zonguldak’ın deresi / Yüzkarası değil, kömür karası / Böyle kazanılır ekmek parası…” dizelerini sıralayan Orhan Veli Kanık’a…“Bugün Cuma / Büyükannemi hatırlıyorum / Dolayısıyla çocukluğumu / Uzun olaydı o günler / Yere düşen ekmek parçasını / Öpüp başıma götürdüğüm günler..” diyerek eşlik eden Cahit Sıtkı Tarancı değil mi?

Ve zâten istediğimiz; “İnsanca yaşamak, insanca ölmek, biraz hürriyet, biraz sevgi, biraz ekmek…” ifadeleriyle insanlığımızı hatırlatan, Ümit Yaşar Oğuzcan… “Şu kısacak ömürlerimizde ekmek davasını, hayat kavgasını; akıldan, gönülden ve dilden gelen güzelliklerle süslesek nasıl olur sizce?” diye soruyor.

Ömür çizgisinde; “Ekmek pahalı, emek ucuz” diyen Lev Tolstoy ile “Bizler karıncayız patron. O karıncalar ki, ekmek kırıntılarıyla yaşar” sözleriyle hayatı fotoğraflayan Jean Christophe Grange’a da yer verelim isterseniz…

Tabii Ayfer Tunç’u unutmayalım… O ekmeğin kıymetini tarif ederken, “Ne kadar mutsuz olurlarsa olsunlar, aileler için sofraya konulan ekmek hayatın iplerini hâlâ elde tutulduğunun kanıtıdır. ‘Dağılmadık, bitmedik... Bu soframıza, bu ekmeğimiz, biz aileyiz, beraberiz, demektir” sözüne ne dersiniz?

Velhâsıl vak’a şu: İnsanoğlunun yaratılmasından bu yana hayatında, her anında en önemli yiyeceği özünde tahıl olmak üzere “ekmek” olarak öne çıkmıyor mu? Savaşlara varacak kadar rekabeti zirveye taşıyan “ekmek”, hayatı çepeçevre sarmıyor mu? Ekmeğin kutsallıkta dahi yerini tartışabilir misiniz?

Nitekim özdeyişler, şiirler, güzel ifadeler, atasözleri “ekmek” ile ilgili insanoğlunun ortak düşünce ve tutumunu gösteriyor… Hülâsa; hayat ekmeği, ekmek hayatı yoğuruyor…

Evet, ekmek “katık”, ekmek “aş” ekmek “aşk-meşk”, ekmek “saygı”, ekmek “hürmet”, ekmek “cömertlik”, ekmek içimizi, dışımızı ısıtan bir “güneş”

Hayat için, “Acı soğan, kuru ekmek” denmiş…

“Aç göze bir fırın ekmek yetmez” ile kanaat, “Ekmeği ekmekçiden al, beş kuruş da üste ver… Bir ekmeklik unun varsa ekmeğini; erbâbına yaptır…” sözüyle iltifat - marifet, “Dünyada iyilik istiyorsan ekmeğini dostuna-düşmanına ser…” tavsiyesiyle cömertlik, “Gönül kapısı, Hakk kapısıdır… Dişi veren ekmeği de verir” ile ferâset ve Cenâb-ı Hakka sığınma, öğretilmiş.

Bu konuda Sümeyye Sarı’nın “Bir yiyecek olarak ekmek ve ekmekle ilgili atasözleri ve deyimler” lisans çalışmasına bir göz atmanızı tavsiye ederim…

Sâdece işin yazılan, çizilen tarafıyla değil, etkinliklere de katılın, derim… Şâyet vaktiniz var ise, İstanbul Ticaret Borsası’nın “Borsa Meydanı” toplantılarına da iştirak edin… –Benim gibi olsa bile- en azından uzaktan takip edin, çok şey kazanırsınız.

Gelelim İstanbul Ticaret Borsası’nda (İSTİB) yapılan hâzırun toplantısına… Borsa’da bu ay “un ve unlu mamuller” daha doğrusu “ekmek” masaya yatırıldı. Toplantı öyle bir seviyeye geldi ki “çalıştay”a kadar varan istekler havada uçuştu. “Ekmek Çalıştayı”ndan bahsediyorum…

Öncelikle etkinliklere imzasını atan Güvenilir Ürün Platformu’nu, başkanı Celal Toprak’ı, genel sekreter Elif Aşlamacı Attepe’yi, platforma destek verenleri ve tüm gönüldaşları tebrik ediyorum, gayretlerinin artarak devamını diliyorum.

Dünkü yazımda, yüksek enflasyonun tabandaki sebeplerini bir anketle sizlere aktarmaya çalışmıştım. Mes’elenin nedenlerinden birini anlatırken, temel gıda ürünlerinin tarladan evlere taşınıncaya kadar, ve hatta hânelerde dahi zâyi olduğunu, fire verdiğini belirtmiştim.

Aynı yazıda bir dostumun ifade ettiği, “Birçok hânenin ev ekonomisinden, fiyat karşılaştırmasından haberi yok. Daha aldığı ekmeğini koruyamayan, ekmeğini çöplere dolduran vatandaş enflasyonla nasıl baş edecek?” sorusuna dikkat çekmiş ve tespitlerimin bir kısmını; “Enflasyonun kaynağında sosyal ve psikolojik etkenler var. Kanaatsizlik, aç gözlülük, kısa zamanda çok para kazanma hırsı hayatın merkezine oturmuş… Diğer taraftan halkın piyasa bilgisi, fiyatlama kabiliyeti ve alışveriş kültürü zayıf. Pazarlık müessesesi kalkmış, çarşı-pazar bozulmuş. Halk piyasayı değil, piyasa halkı yönetiyor. Pazar mantığında normal olan, fiyatı satıcı belirlemez alıcı belirler, ama bizde nerede!” şeklinde özetlemiştim.

İşte İSTİB toplantıda bu paralelde konuşmalar kayıtlara geçti. Dolayısıyla İSTİB Meclis Başkanı Ahmet Bülent Kasap’ın etkili konuşmasını önemsiyorum.

Sayın Ahmet Bülent Kasap diyor ki:

“Ekmek, tarih kadar eski bir temel besin kaynağı. Özellikle bizim kültürümüzdeki yeri çok farklı ve önemli. Bizim toplumumuzda ekmek kutsaldır. Ancak bu kadar kutsal kabul ettiğimiz ekmeğin en çok israf edilen gıda ürünlerinden biri olması çok acıdır. Gazetelerde ekmek, israf boyutuyla olduğu kadar hakkındaki tartışmalarla da her zaman gündemde. Gramajı tartışılır, fiyatı tartışılır, kalitesi tartışılır. Bu tartışmalara, her kesimden aktörler dâhil olur. Bilim adamları konuşur, tüketici dernekleri konuşur, siyasiler konuşur… Herkes konuşur ama ekmek için ekmek üretenler hep sessiz kalır, konuşamaz…”

Sayın Ahmet Bülent Kasap, anladığım kadarıyla verdiği bilgilerle fırıncılık sektöründeki sorunların çözülmeden “ekmek” için doğru söz etmenin zor olduğunu dile getirmek istiyor.

Aynı toplantıda fırıncılık sektöründe kayıt dışılığın önemli boyutlara ulaştığını aktaran İstanbul Fırıncılar Odası Başkanı sayın Erdoğan Çetin de İstanbul’da bir fırın enflasyonu olduğunun altını çiziyor. Erdoğan Çetin, “Yüzlerce ruhsatsız fırın var. Birçok ruhsatsız fırın olması yenilerinin açılmasına cesaret veriyor. Ya bu fırınlara bir kereliğine ruhsat verilmeli ve bir daha da göz yumulmamalı ya da gereği yapılmalı. Bu İstanbul’un kanayan yarası… Kapasite kullanım düşük, işletmeler küçülüyor, sonuçta maliyet yükseldiği için fiyat baskısı oluşuyor. Yani bu sorunun çözülmesi en çok vatandaşımızı memnun edecek. Ayrıca yabancı işçilerin tarımda istihdamına izin verildiği gibi fırınlarda istihdamına da izin verilmesi gerekiyor” önerilerini getiriyor.

İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürü sayın Ahmet Yavuz Karaca ise ekmekle ilgili İstanbul’da diğer illere göre daha fazla sorunun yaşandığını, bunun başında fırın çokluğunun olduğunu belirtiyor. İTO Un ve Unlu Mamul Komitesi Üyesi sayın Mustafa Gürel de fırınlarda istihdamın öğrencilere sunulacak staj imkânlarıyla desteklenebileceğini söylüyor.

İSTİB Meclis ve Fırıncılık Ürünleri Komitesi Üyesi sayın Abdullah Çerman ise “ekmek”te “Bir dokun bin ah eşit” serzenişiyle, “Öyle çok ve farklı boyutlarda sorunlarımız var ki, özetlemek çok zor. Örneğin ürünümüz tarifeye bağlı ama girdilerimiz serbest piyasada belirleniyor. Özellikle son dönemde artan enerji bedelleri ana girdi oldu. Diğer taraftan ruhsatlandırma ve ruhsat devri sorunlarımız var. Bir fırıncı ruhsatını oğluna devredemiyor. Kentsel dönüşüme giren binalardaki fırınlara tekrar ruhsat verilmeyeceği için binalarımızı yenileyemiyoruz” tepkisini gösteriyor.

Sektör olarak hâlen çalışmakta olan fırınlara ruhsat konusunda bir “istisna” beklediklerinin altını çizen Abdullah Çerman diğer isteklerini şöyle sıralıyor:

“Nüfus oranına göre fırın sayısı sınırlandırılmalı. Enerjide fırınlara fiyat indirimi getirilmeli. Girdi maliyetlerinin yüksekliği sebebiyle yatırımlar yapamıyoruz. Teşvikli kredi bekliyoruz. Diğer mes’ele gramaj… 250 gramın altında ekmek üretmek israfa yol açıyor. Üretim, 250 gram alt sınır olacak şekilde yeniden düzenlenmeli…”

Fırıncıların talep ettiği hususlar yerine geldiğinde mutlaka sektörde bir iyileşme olacak ama “ekmek” kaliteli ve daha uygun fiyatla satılabilecek mi, işte burası belirsiz!.. Çünkü bu hayat pahalılığında ve hayat kavgasında “ekmek davası” çok su kaldırır, diye düşünüyorum.

bursatv.com.tr/yazının devamı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sedat Yılmaz Arşivi