Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Eşyanın büyük duası...


 

1981 Kasımı'nda, Erzurum Kalesi'nde çevreye bakınırken, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir'de anlattığı kale ziyaretini hatırladım. Uzakta henüz sararmaya yüz tutmuş ekinleriyle benzersiz bir panorama benim de gözlerimin önünde dalgalanıyordu.

Doğu'da, kuzey doğu tarafında gerçekten çıplak dağlar biter bitmez, küçük köyleriyle, ağaçlık su başlarıyla, enginliğiyle ova başlıyordu. Daha uzakta, Anadolu'nun ?şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren' dağlar vardı.

Bütün ovayı ayağımızın altına seren kalede, emsalsiz bir gurup karşısında, binbir düşünceye dalıp içimde kopan fırtınaları dindirmeye çalışarak, şehri az izlemedim. Elbette Tanpınar'ın gördüğü Erzurum'u gördüğüm halde manzarayı onun kadar güzel anlatamazdım: ?Güneş bulutsuz, dümdüz bir gökte, olduğumuz yerden daha yassılaşmış, ovaya karışmış görünen Kop Dağı ile Balkaya'nın arasına inmeye hazırlanıyordu. Ne gökyüzü kızarmış, ne güneşin rengi değişmişti; hafif bir sarılıktan başka hiçbir batı alameti yoktu. Bütün değişiklik ovada idi. İlkin dağların etekleri gümüş bir zırha benzeyen bir çizgiyle ovadan ayrıldı.?

Ahmet Hamdi Tanpınar, Erzurum ovasını, bir ?masal musikisi'yle, dağların yüzdüğü bir ışık gölü olarak tasvir eder. Zamanın, mekanın ve tarihin eriyerek bir birine karışacağı büyüleyici bir manzaradır bu: ?Sonra düştüğü yerde sanki külçelenen bir aydınlık, bendi yıkılmış bir su gibi, bütün ovayı kapladı, toprağın, ekinin rengini sildi. Gözümün önünde sadece ışıktan bir göl meydana gelmişti. Bütün ova billur döşenmiş gibi parlıyordu. Dağlar, bu cilalı satıh üzerinde yüzer gibiydiler. Güneş, batacağı yere iyice yaklaşınca, ovanın şurasından burasından kalkan tozlar, bu gölün üstünde altın yelkenler gibi sallanmaya başladılar. Bu bir akşam saati değil, tek bir rengin türlü perdeleri üzerinde toplanan bir masal musikisiydi.? Gün batımında bu manzarayı seyretmek için kim bilir kaç kez kaleye gittim. Her defasında da o muhteşem manzarayı seyrederek adeta sarhoş oldum. Allah'ın kudret tecellilerinin karşısında ürpermemek elde değildi..

Tabiatın çok özel bir anına tanıklık etmek, tekbir getirmek, haşyet ve huşuyla akşam namazı kılmak eşsiz bir zevk oldu benim için: ?Zaten güneş o kadar sakin, o kadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyade kulaklarımızda toplanmıştı. Hepimizde çok derin, çok esrarlı bir şeyi, eşyanın kendi diliyle yaptığı büyük bir duayı dinler gibi bir hâl vardı.? Eşyanın zikrini dinlemek.. Yüksek sesle Tevhit kelimesini tekrarlayan tabiata eşlik etmek..

Bir ışık nehrinin vecd ile akışından ürperen topraktaki inlemeyle sarsılmak. Kainat ışığa dönüşüp Erzurum ovasından akarak Allah'a şükrünü sunarken, şüphesiz kalbi titrer insanın ve nice Kur'an ayeti ılık bir rüzgar olup yalar ruhunu: ?Sonra bu billur aynanın üstünde, kendi parıltısından daha koyu ışık nehirleri taşmaya başladı. Nihayet güneş iki dağın arasında kaybolacağı zaman, son bir ışık, olduğumuz yere kadar uzandı. Toprak derin derin ürperdi. Ova yavaş yavaş saf gümüşten erimiş altın rengine, ondan da akşam saatlerinin esmerliğine geçti.?

Ahmet Hamdi Tanpınar, iyi ki kaleme almış düşüncelerini, duygularını..

Bu metin, bir şehrin en mahrem anını ifşa ederken, zaman ve mekanın birlikte şahlanış anında gerçekleşen ışık şölenini de keşfetmemizi sağlıyordu.

1981 yılının sonbaharında, gün batımında, Erzurum Kalesi'nden, ovadaki Tanpınar'ın anlattığı o muhteşem manzarayı seyretmek mümkündü. O yıllarda ova henüz betonla kaplanmamıştı..

Bu eşsiz manevi tecrübe, hayatımın unutulmaz büyük mutluluklarındandır.

Mustafa Yürekli - Haber 7

mustafayurekli@gmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.