Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

''İşittik, itaat ettik'' O halde özgürüz..



İnsanlar, Allah?la iletişim kurmadan kendileriyle ve başkalarıyla iletişim kuramazlar..

İdealist Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 ? 1831) Zihnin Fenomenolojisi?nde ?İnsan kendi bilincine ancak bir başkası tarafından tanındığında varır.? der, temel bir önerme olarak. İnsanın benlik bilincinin oluşmasında tanınma ve tanıma durumlarının önemli rollerini dile getiren Hegel?in bu sözü, en az otuz yıldır zihnimi meşgul eder.

Frantz Fanon (1925 ? 1961), Hegel?in bu sözünden yola çıkarak, insanlar arası ilişki ve iletişimde ?tanıyan? ve ?tanınanlar? olmak üzere iki konumun ortaya çıktığını belirtir: ?Karşısındakini tanıma ihtiyacı duymadan kendisini ona tanıtan kişi, efendidir. Karşısındakini tanıyan ancak ona kendisini tanıtamayan ise, köledir.?

?Efendi ve köle arasındaki mücadele bir var olma-yok olma mücadelesidir.? der Frantz Fanon ve kimlik düzeyindeki bu mücadelenin, kölenin özgürleşme pratiğine girmesinin ardından kendisini aynı biçimde gerçek bir çatışma olarak gösterdiğini savunur. ?Efendi ve köle arasında ölümüne bir savaş başlar. Kölenin bu durumda tek bir seçeneği vardır: ya boyun eğecek ve bu ebedi düzenin sürmesine razı olacaktır, ya da savaşacak ve özgürlüğünü kazanacaktır.?

Karl Marx gibi Frantz Fanon da insanlık tarihini efendilerle köleler arasındaki savaşla izah eder. Bu yaklaşıma göre temel sorun, iletişimsizliktir.

İMAN VE İBADET, ALLAH?LA İLETİŞİMDİR

Allah?la insan arasındaki iletişim ve ilişki, köle efendi ilişkisi değildir. Allahu Teala, kendisini karşısındaki insanı tanıma ihtiyacı duymadan ona tanıtmaz, onu tek yönlü bir iletişime hapsetmez. İnsan, karşısındaki Allah?ı tanıyan, ancak ona kendisini tanıtamayan bir köle değildir.

İslam, yaratan, dolayısıyla çok iyi tanıyan, bilen, sevilmeye layık bulan, muhterem ilan eden, esirgeyen, bağışlayan, tek gerçek dost olan Allah?la özgürce kendini tanıtan, sevgisini ve övgüsünü sunan, ama kulluğunu, acizliğini, fakirliğini, güçsüzlüğünü dile getiren insan arasındaki sahih, en mükemmel iletişimdir. Allah ile insan arasındaki ilişki ve iletişim, özne - özne arasındadır. Kalu Bela?da Allahu Teala "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorarak, verdikleri cevapla insanları özne (bilinçli ve iradeli) haline getirmiştir. İnsan Allah ilişkisi, rıza (gönüllülük) asasına dayalı bir iletişimdir. Allahu Teala, insana kendisinden başkasına kulluk etmemesini buyururken, insanı yaratılmışların en şereflisi olduğunu, muhterem, aziz, haysiyetli bir varlık kalmasını, iradesini ortadan kaldıran hiçbir güce boyun eğmemesini, köle efendi ilişkisine katlanmamasını, ezilmemesini ve sömürülmemesini bildirmektedir. İslam, tevhit ilkesiyle, Allah insan iletişimini de bozan köle efendi ilişkisini ortadan kaldırmıştır.

İletişim, hayatın temel unsurudur; insan maddi (bedensel) - manevi (ruhsal) ihtiyaçlarını gidermek için iletişime geçmek zorundadır. Yaşamak (iman, ibadet ve itaat), Allah?la iletişim halinde olmaktır. İman, bir iletişimdir. İmam-ı Azam, imanı ?Allah katından gelen haberi kalp ile tasdik, dil ile ikrar? olarak tanımlar. İletişim, iletilen bilginin, hem gönderici, hem de alıcı tarafından anlaşıldığı bir ortamda, haberin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma süreci ise iman, ibadet ve itaat etme suretiyle Allah?la iletişim kurmaktır. İslam, insanın varoluş amacı olan ubudiyetti, Allah?la sahih ve mükemmel iletişim olarak ortaya koymuş ve özgürlük yolu olarak sunmuştur. İnsan, ancak Allah?la iletişime geçerek özgürleşir. Dolayısıyla toplumsal düzen, Allah?ın buyurduğu ilahi kural ve kanunlara göre düzenlenmelidir ki insanın Allah?la iletişimi bozulmasın. Toplumsal kurallar ve kanunları sağlıklı bir biçimde işletebilmek için ferdi, ailevi, toplumsal olarak Allah?la iletişim zorunludur; bir güç, Allah?la insan arasına girip keyfi kurallar koymaya başlayınca, tanrılık taslamış olur ve zulme (ezmeye, sömürmeye) yönelir çünkü.

İLETİŞİMİN ALTI UNSURU

Kur?an-ı Kerim, insan için dinin (yaşamanın) bir iletişim olduğunu ifade eder: ?Ve dediler ki: "İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz. Varış ancak sanadır."(Bakara-285) Ayette, öznenin birinci çoğul şahıs oluşu dikkat çekicidir. Allahu Teala ?ipine topluca sarıl?mamızı istemektedir. İman, şahsi, ibadet ve itaat çoğuldur, cemaat halinde, millet halinde, devletle yapılır. Fatiha Suresi?ni okurken ?Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz.? demiyor muyuz? İnsan sokakta, dağ başında tek başına yaşamaz. Evde, otelde, bir şehirde ya da ülkede insanlarla yaşar. Aile ve cemaat halinde, devlet halinde yaşamamızı gerekiyor İslam?ı. Birey ve bireycilik, Batı?nın modern hurafelerindendir. Toplum, yaratma hakkı olan yasamayı sadece Allah?a has kıldıktan sonra medeniyet yoluyla (İslami bir hayat) Allah?la iletişime geçer ve tüm üyelerinin iletişim ortamını kurar ve kanallarını açar. Böylece İslam toplumunda yaşamanın anlamı ortaya çıkar: ?İşittik, itaat ettik.? O halde özgürüz..

İletişimi açıklamak için altı temel unsur kullanılır: 1.Kaynak (Gönderici) 2.Alıcı (Hedef) 3. İleti (Mesaj) 4. Bağlam (Ortam) 5. Dönüt (Geri bildirim) 5. Kanal (Araç) Dini, Allah?la insan arasındaki iletişim olarak bu altı unsurla izah edebiliriz: Gönderici, bilgi, düşünce, duygu ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişi veya topluluklara denir. Din dediğimiz iletişimin tek kaynağı vardır, o da Allah?tır. Alıcı, iletilen sözü alan kişiye veya topluluğa denir. Hz.Peygamber (s.a.v.) alıcıdır, tüm ümmeti adına. Ümmetini oluşturan insanlar, onun bildirdiği Kur?an-ı Kerim?i öğrenerekve onun sünnetini örnek alarak alıcı olmaya çalışır. Aynı şekilde ileti, gönderici ile alıcı arasında aktarılmakta olan vahiye (ilahi duygu, bilgi, düşünce, isteğe) denmektedir. Bu temel iletişimin gerçekleştiği ortama bağlam; gönderici ile alıcı arasındaki iletinin gönderilme şekline kanal denmektedir. Allah?ın ilim, irade, kudret sıfatlarının tecelligahı olan yaratışı (kainat ve hayat) hem ortam, hem kanaldır ve kelam sıfatının tecelligahı olan peygamberlik de bir kanaldır. İletiye verilen her türlü yanıt, söz, eylem, tutum, davranış, durum ve iş, (Kur?an okumak, ilimle uğraşmak, irşad, namaz kılmak, dua etmek, zikir, infak, zekat, hac, cihat, tarım, sanayi, icaret, tüm fiiller) da dönüt (geri bildirim) olarak adlandırılabilir. Sünnet, Allah?ın razı olduğu, dolayısıyla makbul, ümmet için model dönüttür. Salihlerin hayatları da insanı sünnete yakınlaştıran, bu yüzden makbul geri bildirimlerdir. Müslümanlık dediğimiz sahih sözlü ve sözsüz geri bildirimler, aslında öznenin (bilinçli ve iradeli), söz ve davranışını Allah?ın rızasına göre ayarlayabilme yeteneğini (takva) geliştirir.

Allahu Teala ile insan arasında sözlü ve sözsüz olmak üzere iki türlü iletişim vardır. İletişimde bütün cevaplar (dönütler), ?evet? ve ?hayır? anlamlarına gelmektedir. İslam (iman, ibadet ve itaat) dediğimiz ilahi iletişim sisteminde bir tür şifreleme söz konusudur. Konuşan iki kişinin birbirini anladığı seslerden oluşan ve belli kuralları olan her doğal dil, ?kod?u oluşturmaktadır. Allahu Teala, kelam sıfatıyla, haberini Arapça olarak kodlamıştır. Hz.Peygamber (s.a.v.) de geri bildirim olarak, ?Hadis? adını verdiğimiz sünnetini ana dili olan Arapça kodlamıştır. Ümmeti, Arapça?dan vahyi (ileti) ve sünneti (dönüt) öğrenip kendi ana diliyle ve davranışlarla kodlayabilir.

Allahu Teala, sürekli, kesintisiz bir şekilde kainatı yaratmaktadır. Dolayısıyla, yaratışı bir kodlamadır ve insanla sözsüz iletişimini oluşturur. İnsanın, her türlü eylem, tutum, davranış, iş ve durumu da sözsüz iletişimini oluşturmaktadır.

VARLIĞIN ÜÇÜNCÜ YÜZÜNÜ GÖRMEK: İHSAN MAKAMINDAN İLETİŞİM

Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, sözcük, nesne, görünüş veya olgulara gösterge denir. Bir göstergenin gerçek dünyadaki karşılığına gönderge denir. Sözcükler, resim, şekil, işaret gibi diğer ögelere de gösteren adı verilir. Eğer gösteren olgu akılda birtakım görüntüler oluşturuyorsa; bu da gösterilendir.

Göstergeler üç gruba ayrılır: Dil göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü fiil bu gruba girer. Her sözcük bir dil göstergesidir. Kur?an-ı Kerim?deki her ayet, sureler birer göstergedir. Doğal gösterge: Yaratılmış her şey, kainattaki tüm varlıklar, aralarındaki ilişkiler, olaylar ve durumlar birer doğal göstergedir. Doğal olaylar ve güzellikler, yıldızın kayması, ayın doğuşu ve batışı, tohumun ağaç olması, baharda çiçeklerin açması, hayvanların doğumu ve ölümü, yağmurun yağması, yaprakların sararması gibi olaylar ve durumlar doğal göstergelerdir. Sosyal gösterge: Trafik ışıkları nasıl sosyal göstergeyse, görgü kuralları, ahlak ve yasalar gibi sosyal unsurlar da sosyal göstergelerdir. Aile, devlet, cami, cemaat, okul, kışla, hastane, savaş, öğrenim, yargılama gibi tüm durum, olay ve kurumlar birer göstergedir.

Her varlığın üç yüzü vardır. Hayvanbilim, kanaryayı, kartalı ve ceylanı, anatomi insan vücudunu bize tanıtır. Varlığın kendine bakan bir yüzü vardır; varlıkların kendine dönük bu yüzü, gerçekliği oluşturur. Bilimle, varlıkların kendine bakan yüzünü, ne olduklarını biliriz, araştırırız. Varlıkların, eşyanın bir de insana bakan yüzü vardır. Çiçek, güzelliğinin yanı sıra poleniyle baldır, ağaç meyveleriyle besindir. Kuşun uçuşunda, uçağı görebiliriz. Karga, Kabil?e ölü kardeşi Habil?i mezara gömmeyi öğretebilmiştir. Varlıkların, Allah?a bakan üçüncü bir yüzleri vardır. Her varlık, Allah?ın birer ayetidir.

İnsan, Allah?ın kainat kitabını okuyarak sözsüz iletilerini çözer. Eşyanın üçüncü yüzünü görerek, Allah?la sözsüz iletişim kurmak, sözsüz geri bildirimlerde bulunmak ?İhsan? olarak tanımlanmıştır. İnsan, iradesini Allah?a sunarak (iletişimi kesintisiz sürdürerek) ihsan makamında özne olur ve özgürleşir (fıtratını geliştirir) ve güçlenir.

?İŞİTTİK, İTAAT ETTİK!? ÖZGÜR OLDUK..

Allahu Teala?nın rububiyeti ile insanın ubudiyeti, karşılıklı özgür, bilinçli, açık, aydınlık, anlamlı, doğru, iyi ve güzel, iki yönlü bir iletişimdir, özne özne ilişkisidir.

İslam, insanı tağut (efendi, tanrılık taslayan) olmaktan da kurtarır, köle olmaktan da.. Köle efendi ilişkisi, Allah?ın aradan çıktığı (hatırlanmadığı, belki inkar edildiği) özne nesne ilişkisidir, tek taraflı ilişkidir. Tam bir iletişimsizliktir bu (cahiliyedir) ve iletişimi terse çevirmektir; amaç (Allah?ın ve insanın rızası) araçlaşmış, araç (mal, makam) amaçlaşmıştır.

Allah, insanın kendi kendisini bile nesneleştirmezsini (şeytana ve nefs-i emareye boyun eğmesini) istemez. ?İşittik, itaat ettik.? demek, insan Allah ilişkisi, Allah millet ilişkisinin içinde bir ilişki demektir. Ferdi irade, kolektif (milli) iradeye katılıp Külli İrade?ye teslim olacaktır. İslam toplumu, iletişim ortamıdır aynı zamanda. Allah?la insanın açık ve temiz tutulduğu bir toplumsal hayattır İslam. İnsan, İslam toplumunda kullukta özgürleşip özne haline gelince, yöneten yönetilen ilişkisi düzelir, özne nesne (köle efendi) ilişkisinden uzaklaşır, hedefleri, yolu ve kuralları koyan Allah olduğundan özne özne ilişkisine ulaşılır.

İslam dediğimiz ilahi düzende insanın kendisiyle, eşyayla, başkalarıyla ilişkisi Allah?la ilişkisi haline gelir. İnsan artık, karşısındaki insanı Allah?ın kulu bir özne olarak tanır, kendini Allah?ın kulu bir özne olarak tanıtır, aralarındaki ilişkinin Allah?ın koyduğu kardeşlik ilişkisi olduğunu hatırlar ve hatırlatır, iki Müslüman özne olarak Allah?la ilişkilerini geliştirmede yardımlaşırlar.. İnsanlar arasındaki ilişki, Allah?ı tanıyan ve Allah tarafından tanınan iki özne arasında, Allah?la ilişkinin dolayımından sonra, tanıyan/tanınan ilişkisi haline gelir. İslam, insana nefesini yenmeyi göstererek iç barışını sağlar, sevme ve sevilme yolunu açar. Mal, mülk, makam, toplumsal destek araç haline gelir, amaç olmaktan çıkar. Müslüman, amacını rızasını kazanmak olarak belirledikten sonra, iradesini Allah?a teslim ederek Salih bir kul haline gelince, sulh (barış) insanı haline gelir. Yunus Emre?nin ?Dövene elsiz gerek / Sövene dilsiz gerek / Derviş gönülsüz gerek / Sen derviş olamazsın.? dizelerindeki olgunluğa erip özgeciliğin (diğergamlığın) doruğuna çıkar.

İslam, hayatı çatışmayla izah etmez. Çatışmacı yaklaşım, reaksiyonerdir; Batı?daki bütün kurtuluş ideolojileri çatışmacıdır. İslam, barış dinidir. İnsanı bilinç, irade, karakter yönlerinden sağlamlaştırır, özne haline getirir. Müslüman, zalimin karşısına dikilip hakikati söyleyebilir artık; o Hz.İbrahim (a.s.) olur, Hz.Musa (a.s.) olur, Hz. Muhammed (a.s.) olur, özne nesne (efendi köle) ilişkisini dayatanlara karşı cihat eder, onlara tağut olamayacaklarını izah eder, Allah?ı, tevhidi ve ahret gününü anlatır.

Cihat, köle efendi mücadelesi değildir. Cihat, hayatı Allah?la iletişim (emniyet, adalet, refah, huzur) haline getirmektir. Cihat, terör değildir, körü körüne çatışma ya da savaş değildir. Cihat, tağutu (kendini tanrı sananlara, efendilere) ve köleleri, Allah?la iletişimsizlikten, aralarında kurdukları özne nesne ilişkisinden (cehalet ve zulümden) kurtarma çabasıdır.

İnsanlar, Allah?la iletişim kurmadan kendileriyle ve başkalarıyla iletişim kuramazlar.. Bu yüzden insanlık, iletişim teknolojisi böylesine geliştiği halde iletişimsizlikten kurtulamamaktadır. Uzaya kurduğu uydularla, evlerin en mahrem noktalarına girip her insanı içerde dışarıda anbean izleyebilirken, kapı komşusunun açlığından, hastalığından ve acılarından habersiz kalabilmektedir.

Mustafa Yürekli / Haber 7

mustafa.yurekli@gmail.com


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.