Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Muhalefetin derdi iktidar olmak değil, Erdoğan’ı düşürmesi için dünya güçlerini kışkırtmak..

Muhalefetin derdi iktidar olmak değil, Erdoğan’ı düşürmesi için dünya güçlerini kışkırtmak..

Bu yazıda iktidar muhalefet ilişkisine, daha doğrusu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile muhalefet partileri arasındaki mücadeleye değinip Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kuruluş çalışmalarının tamamlanmasının önemini vurgulamak istiyorum.

Türkiye’de toplumsal ve siyasal muhalefetin önemli bir bölümü, son aylarda, özellikle ekonomi ve sağlık alanlarında deneyimlenen iki büyük krizin iç içe geçmesiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin çöküp Batıcıların iktidarı da muhalefeti de belirleyecek şekilde politikayı tekeline aldığı iki partili sisteme geçileceğine; hatta Başkan Erdoğan ve partisinin yapılacak ilk seçimde iktidardan düşeceğine neredeyse kesin gözüyle bakmaya başladı.

Kısaca muhalefet çevrelerine göre; Erdoğan iktidardan düşmeye yazgılıdır. İktidarın ekonomik sorunlar nedeniyle kendiliğinden sonlanacağı ve muhalefetin muhalefet yapmasına bile gerek kalmadan Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden Batıcı iki partili sisteme dönülebileceği düşüncesi, son dönemde yeniden canlanmıştır. Bu düşüncenin ifade edilmeyen dayanağı, dünya güçlerinin kontrol edemedikleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı düşüreceğidir.

İktidar çevrelerine göre ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, içinden geçilen çok katmanlı krizi, ekonomide ve dış siyasette hukuksal ve kurumsal reformlar yaparak aşacak güçtedir; zaten mevcut iktidarın kayda değer bir alternatifi de yoktur.  

Temelsiz İyimserlik 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, önümüzdeki birkaç yıl boyunca tarihin zorlu bir dayanıklılık testine maruz kalacak.

Ben bu yazıda, her ne kadar zor olsa da Erdoğan’ın önündeki bu dayanıklılık testini de geçip mevcut rejimi tahkim ederek, yapılacak ilk seçimde iktidarda kalmayı başarabilme ihtimalinin ilk bakışta göründüğünden daha yüksek olduğunu anlatmaya ve dolayısıyla temelsiz ‘Erdoğan’ın kurtuluşunun olmadığı’ düşüncesine kapılan muhalefet kesimlerini samimiyetle uyarmaya çalışacağım.

Muhalefet çevrelerinde yaygın olan kolaycı açıklamalarda, salgın sonrası gelişmelerden hareketle iktidar koalisyonunun sonlandığı, hatta rejimin kendiliğinden ve çoktan dağılmakta olduğunu dahi savunulabiliyor. Bu temelsiz iyimserliğin içerdiği pek çok sorun var..    

Dolayısıyla muhalefetteki iyimserliğin temel kaynağına odaklanınca muhalefetin söylemleriyle şu izlenimi vermeye çalıştığı görülür: “Ekonomik açıdan büyük sıkıntılar ve yoksunluklar çeken geniş seçmen kitleleri bu tarihî ekonomik krizin baş sorumlusunun kim olduğunun bilincine vararak ilk seçimde Erdoğan’ı iktidardan düşürecek. Bu denli kapsamlı ve sunturlu bir ekonomik krizden iktidarın bir seçim başarısıyla çıkması imkânsız. Bu vahim koşullarda “erken seçim”in kaçınılmaz olduğunu ve Erdoğan’ın ekonomik krizin ortasında gafil avlanarak erken seçim hezimetiyle iktidardan düşeceğini ileri süren bir sürü parti var.”  Muhalefetin derdi iktidar olmak değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı düşürmesi için dünya güçlerini kışkırtmak..

Dünya güçlerinin ülkeyi Erdoğan’dan kurtaracağı şeklindeki bu bakış açısının toplumsal ve siyasal muhalefet kesimlerinde oldukça yaygın olduğunu; görsel, yazılı ve sosyal medya ile çeşitli internet kanallarını takip eden herkes fark etmiş olmalıdır. Dünya görüşünün muhafazakâr, milliyetçi, liberal, sosyal demokrat, sosyalizan veya sosyalist olmasından bağımsız olarak, birçok Erdoğan muhalifinin bu bakış açısına dayanan bir öngörüde ortaklaştıklarını hemen her gün televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada ve internet yayınlarında gözlemlemek mümkün.  

Muhalefetin “Hüsnükuruntuları” 

Görünüşe bakılırsa Türkiye’de muhalefet, söylemlerinde Erdoğan ve AK Parti’nin yapılacak ilk seçimde iktidardan düşeceğine neredeyse kesin gözüyle bakmaktadır.   Erdoğan ve AK Parti’nin seçimle geldiği gibi seçimle gitmesini istedikleri gibi bir izlenim uyandırmaktalar söylemleriyle.

Erdoğan’ın yapılacak ilk seçimde, üst üste binmiş krizleri “gereğince” aşamayıp iktidardan düşmesi elbette ihtimal dahilindedir; ama bunu bir ihtimal olarak ele almak yerine, buna neredeyse kaçınılmaz bir kesinlik atfetmek, sosyal-bilimsel düşünce sistemiyle bağdaşmayan bir “hüsnükuruntu” izlenimi uyandırıyor. Bu izlenimi vermek aslında bir saklanma.. Erdoğan ve AK Parti’nin dünya güçleri tarafından iktidardan düşürüleceği inancını gizlemektedir sözkonusu ‘hüsnükuruntular’.

Seçime doğru uzanan bu iki buçuk yıllık “kısa dönem”; mevcut Cumhurbaşkanlığı rejimin dağılıp çökmesi için yeterli bir süre olmayabilir. Muhalefet partilerinin iktidar mücadelesine girip projelerle ve iktidara ciddi eleştirilerle siyaset yaptıkları görülmemektedir.

Muhalefet partilerinin çalışmadığını ortaya koyan somut bir veriyi dikkatlerinize sunacağım burada: AK Parti’nin üye sayısı 10 milyonun üzerinde iken en yakın rakibi CHP’nin üye sayısı 1,25 milyon civarında. AK Parti’nin üye sayısı; CHP, MHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve HDP’nin toplam üye sayısının dört katından fazla. Kısaca AK Parti’nin 50 milyon seçmenin yüzde yirmisini üye yaptığı görülüyor. Bu oran yüzde kırka, elliye neden çıkmasın?

Erdoğan’ın kurduğu Cumhurbaşkanlığı Sistemi, aynı zamanda, sadece “seçmen” kategorisiyle tanımlanamayacak kadar geniş toplum kesimlerini, ana kafileyi, bütün bir milleti kapsamaktadır.

Dolayısıyla, Erdoğan’ın ekonomik krizden çıkış için kotarması gereken iş ne kadar zorsa, kurduğu rejimin dağılıp çökmesinin de o kadar zor olduğunu kabul ederek muhalefet etmeye başlamalılar ama yapmıyorlar..

Öte yandan, seçime doğru uzanan bu iki buçuk yıllık “kısa dönem”; ekonomik krizin “gereğince” aşılıp ekonomik büyümenin ivme kazanması için, pekâlâ, yeterli bir süre olabilir. Neden? Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde, hakiki “kurumsal reformlar” yapması beklenmektedir.

Velhasıl, hem muhalefetin hem de iktidarın kendilerinden emin ve gelecekten umutlu göründüğü tuhaf bir siyasal-iktisadi kriz konjonktüründen geçiyoruz.

Gerek iktidarda gerekse muhalefette gözlemlenen bu iyimserlik elbette temelsizdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, millete yeni bir anayasa borçludur. “Kurumsal reformlar” yeterli olmaz çünkü. Sosyal dirilişi, iyilik ekonomisi ve adil demokrasi izlemeli. Özde İslamofobi olan laiklik anlayışından uzak, vatanın sahibi ve devletin kurucusu milletin dünya görüşünü, varlık tasavvurunu ve düzen düşüncesini suç saymayan, hukuku üstün tutan, demokratik bir anayasadır tek kurtuluş. İçinde bulunduğumuz medeniyet krizinden ancak yeni bir anayasayla çıkabiliriz, doğru, iyi ve güzel kurumlara ruh verecek Anadolu ruhuyla dolu bir Anayasa’yla..

Dolayısıyla, böyle tarihî ölçekteki bir yapısal krizden, medeniyet bunalımından çıkış, hiç de kolay değildir. Bu aşamada, iktidar ya da muhalefet çevrelerinin iyimser olmaları için kayda değer bir sosyal, ekonomik ve siyasal neden yoktur.

haber7.com / yazının devamı..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yürekli Arşivi