Mustafa Yürekli

Mustafa Yürekli

Uyanıklıktan geçip Allah’la buluşma

İnsan ruhu, şu süfli bedende gurbettedir, garip bir haldedir. Beden, ıslah edilerek, faydalı olanı elde edip, zararlı olanı da def etmeye çalışmak gerekir. Kişi uyanık olduğu müddetçe rûh bedende hapsolmuş bir vaziyettedir. Kişi uyuyunca kutsi rûh da asli vatanına gider. Gayb âlemindeki huzurla dinlenir. Meleküt âlemine gittiği zaman şahadet âlemini de misâlleriyle görür. Rüya tabir etmenin sırrı da budur. Mücahede ehli kişi az yiyerek az uyuyarak üzerindeki hava, su, ateş, toprak hakimiyetini eritir yok ederse gönül gözüyle bu âlemde bile meleküt âlemini temaşa eder. Yani rüya yoluyla değil rüyet yoluyla bilir.

Kur’an da Nebe sûresi 9. âyette:  “Size uykuyu bir dinlenme yaptık” diye buyrulur. Bizim için bir dinlenme huzur olan uyku da her şey gibi orta yollu normal bir uyku saatidir. Vücudun dinlenmesi için yeterli olan uyku bedenimize sağlık olurken fazla uyumak da hastalık ve vebâldir. Ruh sağlığı, ancak az uyumakla elde edilir.

Gece deyince doğal olarak hemen güneş battıktan sonra ortaya çıkan karanlık geliyor aklımıza. Bu, zahiren hepimizin ayan beyan gördüğü karanlıktır. Halbuki başka bir karanlık daha vardır ki o da batını olan, yani ayan beyan göremediğimiz ancak ehline malum olan gecedir. Hz. Mevlânâ ”dünya insana benzer, insanda başka bir âleme” der. Onun içindir ki; “dünyada ne varsa insanda da var dünya insanın gölgesidir” derler. Böyle olunca bir de bu dünyamızdaki güneşimiz, ayımız, yıldızımız, gecemiz ve gündüzümüz var. Bir de kendi beden evimizde batıni olan güneşimiz, ayımız, yıldızımız  gecemiz gündüzümüz var demektir. Manevi gündüze geçebilmek için geceyi gündüze çevirmek gerekiyor; geceleri çalışmak manevi geceleri gündüze dönüştürüyor çünkü.

Kuran-ı Kerim ayetlerinde takvâ sahiplerinin, ebediyet âleminin güzelliklerine lâyık olan mümin kulların özellikleri tek tek açıklanmıştır. Allah celle celaluhu “Bu Allahın nimetleri, ‘Ey rabbimiz! Biz gerçekten iman ettik, günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru’ diyenler, sabredenler, doğruluktan şaşmayanlar, huzurda boyun bükenler, hayır yolunda harcama yapanlar ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler içindir”. (Âl-i İmrân Suresi; Ayet:16-17) buyurmaktadır.

Ayetin “Seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler içindir” bölümü, gecenin sonunu uyanık geçirme gereğine işaret etmektedir. Seher ile sahur aynı mastardan türetilmiş kelimelerdir. Seher şafaktan (fecir) önceki vakti ifade eder. Dolayısıyla sahur vakti de denilen gecenin sabah namazı vakti da dahil son dilimi kast edilmektedir. Hz. Peygamber’in gecenin son bölümünü özellikle fecirden önceki zaman dilimini ibadet, dua ve istiğfarla geçirmeyi tavsiye eden hadisleri bulunmaktadır (bk. Buhârî, “Daavât”, 14; “Vitr”, 1, 2; Tirmizî, “Tefsîr”, 16/1).  Gerek âyet-i kerîmeden gerekse işaret edilen hadislerden, karanlıkların aydınlığa dönüştüğü, aynı zamanda uykunun en tatlı olduğu bu vakitte gafletten uzak olup kendini yoğun biçimde ibadete vermenin ve Allah’a yakarışta bulunmanın ayrı bir değere sahip olduğu anlaşılmaktadır.   

Kuran-ı Kerim’de “Rahmân’ın has kulları, yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, ‘selâmetle..’ deyip geçen kullardır. Gecelerini rablerine secde ederek, huzurunda durarak geçirirler. ”  (Furkan  Suresi; Ayet:63 - 64) buyurmaktadır. Bu ayetteki “Gecelerini Rabb’lerine secde ederek, huzurunda durarak geçirirler. ” bölümü de seherleri uykusuz geçirmeyi buyurmaktadır.  Bu ayet, az uyuyup geceyi ibadetle ihyanın insanın bilinç düzeyini de yükselteceğini de haber verilmektedir. Bu ayetler, kalpteki duygu organları açılsın, manevi yetenekler gelişsin diye zahiri duyu organlarını kapatmaya işaret vardır. Diğer bir anlatımla ancak zahir duyu organları kapanırsa mânevi duyu organlarımız açılmaktadır. Hazreti Mevlânâ da bu duruma işaret eder: “Geceleyin yol yürünür, çünkü gece sırların rehberidir. Herkes uyurken ilâhi aşk sırları mânâ zevkleri gece gönle gelir. Çünkü ancak geceleri gönlün kapıları açılır.” (Rubailer clt.4.146)

“Ey örtüsüne bürünen! Geceleyin -birazı dışında- namaza kalk! Gecenin yarısında bu vakti biraz öne veya biraz ileri de alabilirsin. Kur’an’ı tane tane, hakkını vererek oku. ”  (Müzemmil  Suresi; Ayet:1 - 4) ayetindeki “Ey örtüsüne bürünen!’ ifadesi tefsir kitaplarında şöyle açıklanmıştır:  Hz. Peygamber Hira mağarasında ilk vahyi aldığında, bu olaydan fevkalâde etkilenmiş, doğruca evine gidip eşi Hz. Hatice’ye, “Beni örtün, beni örtün!” demiş; onlar da üzerine bir örtü örtmüşler, korkusu geçip rahatlayıncaya kadar bu şekilde kalmıştır (bk. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3, 7; Müslim, “Îmân”, 252, 255).

İşte 1. âyetteki “müzzemmil” kelimesi onun bu halini ifade etmektedir. Hz. Peygamber örtüsüne bürünmüş bir halde dururken yine Cebrâil gelmiş ve “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla başlayan yeni vahiyler getirmiştir (bk. Şevkânî, V, 364; İbn Âşûr, XXIX, 256). Bundan sonraki Müddessir sûresi de aynı sebeple gelmiştir. Çünkü bu durum bir süre devam etmiştir.

2. âyette Hz. Peygamber’e gecenin büyük bir kısmını ibadetle geçirmesi emredilmiş; 3 ve 4. âyetlerde ibadet süresinin, gecenin yarısı kadar, daha azı yahut biraz fazlası olabileceği belirtilmiştir. İleride, 20. âyette ise bu sürenin, üçte ikisine yakın, yarısı, üçte biri olarak uygulandığı bildirilmiştir.

Çoğunlukla tefsirlerde gece kalkıp namaz kılmanın Hz. Peygamber’e farz olduğu, beş vakit namaz farz kılındıktan sonra da bu görevin aynen devam ettiği bildirilmektedir. Teheccüd adı verilen bu gece namazı yükümlülüğü Hz. Peygamber’e mahsus olup ümmetinin de geceleyin kalkıp bu namazı kılmaları sünnet kabul edilmiştir (İbn Âşûr, XXIX, 258; ayrıca krş. İsrâ 17/79).

Bir başka ayette “Sabah akşam rabbinin adını an. Gecenin bir kısmında O’na secde et ve uzun gece boyunca O’nu tesbih et.” (İnsan Suresi; Ayet:25-26) buyrulmaktadır. Müzzemmil ve Müddessir sûrelerinde olduğu gibi burada da Hz. Peygamber’in yüce Allah’ı sabah akşam zikir ve tesbih etmekle, gece gündüz O’na ibadetle yükümlü olduğu bildirilmektedir. Bu ibadetlerle Hz. Peygamber’in Allah’a derin saygı ve bağlılığının, irade ve azminin daha da güçlendirilmesinin ve müşriklerin çirkin saldırılarına karşı direncinin arttırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Râzî müfessirlerin bu âyetlerle ilgili görüşlerini üç maddede özetlemiştir:

a) Bu âyetlerde beş vakit namaz emredilmiştir. Zira onlara göre “rabbinin adını anmak”tan maksat namaz kılmaktır. “Sabah” diye çevrilen bükra kelimesi sabah namazının vaktini, “akşam” diye çevrilen asîl kelimesi ise öğle ve ikindi namazlarının vakitlerini ifade eder. “Gecenin bir kısmında O’na secde et” diye tercüme edilen cümleden maksat akşam ve yatsı namazları, gecenin uzun bir bölümünde kılınması emredilen namaz ise Resûlullah’a farz, ümmetine mendup olan teheccüd namazıdır.

b) “Sabah akşam rabbin adını anmak”tan maksat namaz değil, sözle Allah’ı tesbih etmek ve O’nun noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna inanmaktır. Bu da insanın gece gündüz bütün zamanlarda Allah’ı diliyle ve kalbiyle zikretmesi demektir (XXX, 259; ayrıca krş. Ahzâb, 33/41-42).

c) Allah’ı zikirden maksat bu söylenenlerin tamamıdır; farz olan beş vakit namaz, nâfile namazlarla dua ve istiğfarın hepsi bu zikre dahildir (İbn Âşûr, XXIX, 405 vd.).

Bu âyetlerde –beş vakit namaz da dahil olmak üzere– genel olarak ibadetin, özellikle gecenin belli vakitlerinde namaz kılmak, tesbih, dua, tövbe ve istiğfar gibi ibadet sayılan faaliyetlerde bulunmak suretiyle Allah’a kulluk, itaat ve bağlılık arzetmenin önemi üzerinde durulmuştur.

“Gecenin bir vaktinde kalkıp kendine mahsus nâfile bir ibadet olarak da namaz kıl ki, Rabb’in seni övülmüş bir makama yükseltsin” (İsra Suresi; Ayet: 79) ayeti de bu ibadetlerin karşılıksız kalmayacağı, övülmüş makamlara çıkılacağı açıklanmaktadır. Fıkıh kitap­larında yatsı, vitir ve teravih namazları dışında geceyi ihya etmek, ibadet etmek için kılınan nâfile namazlara teheccüd namazı denmektedir. Teheccüd namazı nâfileler grubuna girdiği için kesin bir rek‘at sayısı ileri sürerek bundan daha az veya daha fazla kılınamayacağını iddia etmek doğru değildir. Müfessirler “övülmüş bir makam” diye çevrilen makamen mahmû­den ifadesini, Hz. Peygamber’in kıyametteki şefaat makamı, yine kıya­mette kendisine “hamd bayrağı” verilmesi gibi değişik şekillerde yorumlamışlardır.

Ancak bu “övülen makam”ın dünyevî bir makam olduğunu düşünmek de mümkündür. Gerçekten Allah, resulünü daha dünyada üstün bir makama yüceltmiş; her şeyden önce onu “Hâtemü’l-Enbiyâ” (peygamberlerin sonuncusu) ve âlemlere rahmet yapmış; kendisine, zorlukları aşarak hiçbir peygambere nasip olmayan başarılar elde etme, Câhiliye denilen bir devirden kısa sürede dünyaya yayılan bir medeniyet dönemine geçişin yolunu açma onurunu ve mutluluğunu yaşatmıştır. Tarih boyunca bütün Müslümanlar onu övgü ve saygıyla andıkları gibi, hayatını ve kişiliğini yeterince inceleme imkânı bulan pek çok yabancı ilim ve fikir adamı da ondan takdir ve hayranlıkla söz etmiştir.

“Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde rablerinden bağışlanmalarını dilerlerdi. Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay ayırırlardı” (Zariyat  Suresi; Ayet: 17 - 19). Ayetlerde belirtildiği üzere, vücudun dinlenmesini sağlayan uyku, yüce Allah’ın insanlara bir lutfudur ve O’nun kudretini gösteren kanıtlardandır (bk. Furkān 25/47; Rûm 30/23; Nebe’ 78/9). Buna karşılık Hz. Peygamber, aşırı uykuyu, buna yol açan sebepler ve vakit israfı olması dolayısıyla hoş karşılamamıştır. Aşırı uyku getiren sebeplerden biri de çok yemektir ki bunun sağlık açısından ne kadar zararlı olduğu açıktır.

Öte yandan Resûl-i Ekrem sallahu aleyhi vesellemin kendini ibadete verme adına sağlığını tehlikeye atanları ve başkalarına, özellikle ailelerine karşı görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır (Buhârî, “Nikâh”, 1; Müslim, “Sıyâm”, 177). Bu hususlar göz önüne alındığında 17. âyetten uykunun yerildiği anlamı çıkmaz. Burada, kulluk şuurunu açık tutma ve vakitlerini olabildiğince tefekkür ve ibadetle değerlendirme gayreti içinde olan müminlerin övüldüğü anlaşılmaktadır.

19. âyette, Kur’an’ın Allah’a kulluğun, O’nu tâzim etmenin yanında yarattıklarına da şefkat gösterme şeklinde anlaşılması gerektiği yönündeki ısrarlı tavrının bir örneği görülmekte; övgüye lâyık müminlerin, Allah’ın yüceliğini hiç hatırdan çıkarmaksızın O’ndan bağışlanmayı dileme özelliklerinin hemen ardından yardımseverliklerine değinilmektedir. 

Mevlana bir rubaide seher vakti mutlaka uyanık olmanın nedenini  şöyle açıklar: “Bu seher vakti esen rüzgâr Hakk âşıklarının gönüllerindeki sırlara âşinâdır. Bu uğurlu zamanda sen de uyuma. Bu zaman yalvarma, yakarma zamanıdır, uyuma zamanı değildir. İki cihan halkına, ilâhi bir lûtuf olarak ezelden ebede kadar kapanmayan dilek kapısı seher vaktinde açıktır. Fırsatı kaçırma sakın uyuma!” (Rubailer clt.4.no:87)

Cenab-ı Hakk; “Dostlar, geceleri uyumazlar.” buyurdu. Allah dostları isteklerine, muratlarına geceleyin kavuşurlar, dostlarının muratlarını veren Allah aşkına, sen de bu gece uyuma! Bir gece olsun uyumazsan, gönlünü tamamıyla candan O’na verirsen, sana ölümsüzlük hazinesi görünür. Akşam olup da dünyayı aydınlatan güneş battıktan sonra gece gelince, gayb nurunun güneşi doğar da gönülleri aydınlatır, gözleri nurlandırır. Bedenleri manen ısıtır. İmran oğlu Musa aleyhisselam Allah’ın nurunu geceleyin gördü. Geceleyin o ağaca doğru gitti de “Gel!” sesini duydu. Hz. Musa aleyhisselam geceleyin on yıllık yoldan daha fazla yol aldı da, baştanbaşa nurlara gark olmuş bir ağaç gördü.

Hz. Muhammed sallahu aleyhi vesellem de Mirac’a geceleyin çıkmadı mı? Burak o büyük peygamberi geceleyin göklerin ötesine götürmedi mi? İnsanlar gündüz rızk peşinde koşarlar, didinir dururlar. Gece ise  Allah ile buluşma zamanıdır, aşk zamanıdır. Gece gelince insanlar dinlenmek için yataklarına girerler, kendilerini uykunun kucağına bırakırlar, uyurlar. Fakat salihler gece uyumazlar. Cenab-ı Hakk’la onların işleri vardır. Onlar manen Hak’la buluşurlar, konuşurlar, yakarırlar ve dua ederler.

Bütün gecelerde; Cenab-ı Hakk’dan şöyle hitaplar, sesler gelip durmada: “Ey kulum! Herkes uykuya daldı, kalk! Seninle manen buluşalım. Bu fırsatı kaçırma! Bu fırsat her zaman ele geçmez. Öldüğün zaman bu can bedenden ayrılınca, bu gecelere çok hasret çekersin, özlem duyarsın.”

haber7.com / yazının devamı..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.