Doğrudan yatırım çekme zamanı
Doğrudan yabancı sermaye yatırımı (İngilizcesi foreign direct investment) konusuna bugün biraz daha fazla yer verelim… Zirâ tüm konjonktürel gelişmeler Türkiye’yi merkez ülke yapmak için seferber olmuş.
Portföye dayalı yabancı sermaye yatırımlarını ise, TCMB’nin dün 150 baz puan indirerek yüzde 9’a çektiği politika faizi ile enflasyon arasındaki fark negatif 76,51 puana yükseldiğinden liraizasyon politikası gereği konuşmanın zamanı olmadığını söyleyelim… Yabancı portföy sermaye yatırımlarını bir tür “borçlanma” olarak gören Türkiye, artık yatırımı üretim şeklinde anlıyor ve yalnızca doğrudan yatırımlara destek veriyor.
Devam edelim… Yerli veya yabancıların başka ülkede kendi adına işletme açması, herhangi bir şirkete ortak olması veya şirket satın alarak o ülkede ticari faaliyette bulunması doğrudan yatırımlar şeklinde ifade ediliyor.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımında (DYSY) vazgeçilmez iki şart var: Yatırım yapılacak ülkenin politik, jeopolitik veya ekonomik risklerden uzak veya az riskli olması ve uluslararası kredi notunun “yatırım yapılabilir” seviyede bulunması. Ayrıca DYSY için sektörel câzibe ve alternatifsizliğin yanında “güven endeksleri” de önemli.
Söz konusu paralelde doğrudan yabancı yatırım güven endeksi ile ülke içi reel sektör ve tüketici güven endeksleri en çok müracaat edilen verilerden. Doğrudan yatırım için merkez bankaları tarafından ölçülen söz konusu güven endekslerinde oranın 100’ün üzerinde olması veya 100’e yakın bulunması mühim.
Mamafih doğrudan yabancı yatırım güven endeksi o ülkenin yatırım için ne durumda olduğunu gösteriyor. Endeks yüksek ise bu durum, yatırımcıların o ülkeye sıcak bakmasını sağlıyor. Türkiye’de söz konusu veri 2022 Ekim itibariyle 97,1 seviyesinde. Temmuz’da 93,4 ile yılın en düşük düzeyi gören endeks 2022 Ocak’ta 100,8 şeklinde ölçülmüştü.
Doğrudan yatırımlar genellikle gelişen ülkelerde (GÜ) gelişiyor. Çünkü GÜ’ler ekonomik büyümelerini sağlamak ve yurtiçi yatırımlarını genişletip tamamlamak için doğrudan yabancı yatırımlara ihtiyaç duyuyor.
İhracatı büyütmek, cari dengeyi iyileştirmek, nitelikli işgücü oluşturmak, istihdamı artırmak, teknoloji ve bilgi birikimini dışarıdan ülkeye taşıyarak kaliteli büyüme (GSYH) gerçekleştirmek doğrudan yatırımların sağladığı en önemli faydalar.
Dolayısıyla ekonomilerini büyütmek isteyen ülkeler, eğitim seviyelerini yükseltme projeleri geliştirirken diğer taraftan mevzuat düzenlemelerini, vergi sistemlerini, ticaret, teşvik ve yatırım politikalarını, bürokrasisini, hukuki ve sosyal kriterlerini yatırıma uygun hale getirmeye çalışıyor.
GÜ olarak Türkiye’nin de doğrudan yatırım çekmek istemesinin nedeni de bu ve benzeri sebepler. Ülkenin sermaye, teknoloji ve yurtdışı pazar imkânlarına kavuşma hedefleri var. Türkiye bu yolda daha fazla yatırım alabilmek için potansiyelinin üzerine çıkma çalışmalarını giderek artırıyor. Zirâ büyüme performansı ve eksikler olmasına karşılık hayata geçirdiği yapısal reformlarla Türkiye uluslararası pek çok yatırımcının dikkatinde.
Velhâsıl, Türkiye’deki gelişmişliği göstermesi açısından rakamlar geçmişten günümüze doğrudan yabancı sermaye yatırımı (DYSY) uygulama sonuçlarına ışık tutuyor.
Cumhuriyet’in kuruluşundan başlayalım…
1923 – 2002 yılları arası doğrudan yatırımların (DYSY) tamamı toplam 10,8 milyar dolar. 1923 – 1954 arası sâdece 2,4 milyon dolar. Adnan Menderes’in başkanlığını yaptığı Demokrat Parti’nin iktidarı ile birlikte DYSY 1954 – 1985 arası 833 milyon dolar, 1986 – 1990 arası 1,33 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
En yakın tarih olarak fotoğraflarsak; 1990 – 2002 dönemi ile 2003 – 2021 dönemi DYSY’de gelinen aşamayı zikredebiliriz.
1990 – 2002 yılları arasında DYSY miktarı 12 yılda toplam 12,5 milyar dolar, yıllık ortalama 1 milyar dolar iken 2003-2021 arası DYSY, 18 yılda toplam yaklaşık 230 milyar dolar, yıllık ortalama 12,7 milyar dolar olmuş. Yine 2021’de 264 projeyle Avrupa’da yatırım açısından iki basamak yükselerek en çok tercih edilen 5’inci Uluslararası Doğrudan Yatırım Destinasyonu olan Türkiye’nin Avrupa’daki payı yüzde 4,5’e çıkmış.
Son 18 yılda Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırım (UDY) girişinin büyük bir kısmı Avrupa, Kuzey Amerika ve Körfez ülkelerinden gerçekleşirken, Asya'nın payı da belirgin bir şekilde artıyor. Dolayısıyla ülkemizdeki uluslararası sermayeli şirketlerin sayısı 2002 yılında 5 bin 600 iken, 2022 yılının ilk yarısı itibarıyla 78 bin 257’ye ulaşmış görünüyor.
Dünkü yazımızda da ifade etmiştik… DYSY’lerin büyümelere de katkısı büyük… Ülke yatırım aldığında büyümeler de pozitif oluyor…
“…1990 – 2002 yılları arasında Türkiye’nin ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 3,6. –Bu dönemde DYSY girişleri düşük. Rakamları da verdik-
2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11, 2022 yılının birinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,3, ikinci çeyrekte yüzde 7,6 büyüyen Türkiye’miz, 2003-2021 döneminde ekonomideki büyümeyi yıllık ortalama yüzde 5,5’e yükseltmiş...
Ülke gelen DYSY’leri de mümkün mertebe yerinde kullanmış, büyüme oranını yükseltmiş, ancak DYSY’lerin bir kısmını ödemeler dengesinin finansmanı için cari açığa kaptırdığından yatırımlar, istihdam ve kişi başı milli gelir olarak reel büyümeye tam anlamıyla katkı verememiş.
“…1990 yılında 2 bin 500 dolar olan kişi başı milli gelir 2002 yılında 3 bin 608 dolara çıkarılabilmiş. Yani 12 yılda sâdece 1000 dolarlık bir artış gerçekleştirilebilmiş. 2021 yılında ise 2002 yılına göre kişi başı milli gelir 2,6 kat artarak 3 bin 608 dolardan 9 bin 539 dolara çıkmış…”
Şâyet politik, jeopolitik, ekonomik, iç ve dış risklerden dolayı orta gelir tuzağına takılmasaydık, kişi başı milli gelirimiz şu anda en az 15 bin doları aşabilirdi.
Rakamları ve yatırımcı ülkeleri bir kenara bırakıp Türkiye’nin geldiği noktaya bakıldığında; bilhassa siyasi istikrarın sağlanması, hukuki altyapının iyileşmesi, kırılganlığın giderilmesi, finans sisteminin gelişmesi, bütçe, cari denge ve enflasyon gibi makro datalarda öngörülebilirliğin artmasında DYSY’lerin ciddi katkısının olduğu görülüyor.
Evet, artık yurtdışından yatırım çekme zamanı…
Geniş pazar imkânları, nitelikli işgücü kapasitesi, jeopolitik ve demografik yapısı, bölgesinde istikrar ve barış adası olması gibi önemli avantajlara sahip Türkiye’nin makro ekonomik dengeleri istenilen seviyeye getirerek câzibesini çok daha fazla artıracağına inanıyoruz.
Fakat, doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY) verimli kullanılmazsa ülke varlıklarının yabancılara kaptırılabileceğini ve ekonominin kısır döngüden kurtulamayacağını da biliyoruz.
bursatv.com.tr/yazının devamı..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.