Kapitalizm karşıtı gösterilerin arka planı..
Artık seçkinci sınıfın dışında kalan kesim, yaşamak zorunda bırakıldıkları, kendileri için kurgulanan bu dünyada yaşamak istemiyor.
ABD'de başlayan 'kapitalizm karşıtı? gösteriler, dünyanın diğer ülkelerine de yayıldı ve belli bir süre de yayılmaya devam edecek görünüyor. Bu 'kapitalizm' karşıtı gösteriler ne anlama geliyor diye soruluyor sık sık. ?Gösteriler sosyal, ekonomik ve siyasal bir değişikliği dayatıp dünya sistemini etkileyebilecek mi?? diye merak ediliyor. Bu yazıda gösterilere ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım..
Kapitalizm, Batı siyasal tecrübesi içinde doğup gelişirken 'liberalizmin' hem siyasal hem de ekonomik prensiplerine dayanmaya özen gösterdi; dolayısıyla sadece bir ekonomik sistem değil kapitalizm, aynı zamanda varlığını meşrulaştıracak bir siyasal sistemin, demokrasinin de kurulmasını gerektiriyor. Ekonomiyi kontrol eden bir ?sermayedar azınlığı?, başta 'medya' olmak üzere bütün sosyal hayatı, devlet kurumlarını ve 'siyaseti' de denetimleri altında tutuyor. İki kontrol aracı var: ?Bankacılık sistemi? ve 'dil'. Dil'in kullanım aracı, önceleri yazılı basındı. Sonraları radyo ve görsel basın işin içine girdi. Bu araçları kontrol eden iki önemli kesim var: 'Sermayedarlar' ve 'devletler'. Amaç kapitalizmin kurduğu 'despot' siyasal ve ekonomik 'sömürü' sisteminin devamını sağlamak..
Kapitalizmi meşrulaştıran bir sistem olarak demokrasi, 'kurgulanmış' siyasal partiler, mutemed liderler ve dikte edilmiş siyasi programlarla boy gösterirdi.. Soğuk savaş bahanesiyle haklar iki kesime ayrıldı; 'kurgulanmış' sol ya da sağ partileri tercih etmeleri sağlandı. Sözkonusu sağ ve sol partiler hiçbir zaman 'semaye?nin kontrolünden çıkamazdı. Kamuoyu ve seçmenler, 'dil'le istenilen yöne sürüklenirdi. Kurgulanmış gerçeklik, diğer gerçeklikleri örtüyor, adeta var olmadığını ifade ediyor. Sıradan insanların, yani halkın gerçek talepleri, seçilmiş gözüken 'partili atanmışlar' tarafından duyuluyormuş gibi yapılıyor. Asıl gündem, medya tarafından, dolayısıyla 'azınlık sermayedarlar' tarafından belirleniyor. Halkın sesi, sistemin kurumları ve kuralları tarafında kesiliyor. Milyonlarca aydın, bu demokratik sistemler tarafında hapishanelerde çürütüldü ya da sokaklarda canlarından oldular.
İlerleyen dönemlerde 'sanayinin' yoğun olarak var olduğu ülkelerde (İngiltere ve Almanya) özellikle 'sosyal güvenlik' sistemleri yürürlüğe kondu. Bu ülkeler, coğrafya olarak küçük, nüfus olarak yoğundu; sanayide çalışanlar, basının denetim dışında kaldıklarından, 'sosyal güvenlik' sistemleriyle denetlenmesi kurgulanmıştı. Sus payı olarak emeklilik ücretleri ya da işsiz kaldıklarında işsizlik ücretleri ödeniyordu. Demokratik kapitalist toplumlarda farklı bir yola ve yöne gitmeye gerek olmadığı telkin ediliyordu sürekli. Böylece kurgulanmış yaşam tarzı, kurgulanmış siyaset sürüyordu.
Kapitalizm, önce göçler, ardından kadınların iş hayatına çekilmesi sonucu işsizliğin artmasıyla sarsıldı. Bu arada 'marka' ürünleri piyasaya sürülmüştü; marka cazibesi, sistemi sarsan yeni bir durum ortaya çıkardı. Çünkü herkesin bu markaları alacak imkanı yoktu. Bu aşamada 'bankalar' girdi devreye.. Kapitalizmin markalarının herkesime ulaşması gerekiyordu. Bankalar, 'kredi' kartları ve 'süreli' borçlanmalar yoluyla halkın 'gelecekte' kazanacaklarını da 'ipotek' altına almaya başladı. Bugün batı Avrupa ülkelerinde kişilerin borç yükü, yıllık kazançlarını tamamen ödeseler de kapanacak durumda değil. Buna ek olarak borçla birlikte artan 'faizler' kapitalizmin 'fert' düzeyde hissedilmesini sağladı. Benzer durum devletler için de söz konusu..
'İnternet' in devreye girmesiyle, medyada devrim gerçekleşti. Sermayedarlar bu yeni durumu eskisi kadar kolay kontrol edemiyorlar. Medya alanında yaptıkları büyük yatırımlarını daha da büyütmek için ürünlerini (sattıkları cep telefonları ve 'internet' ağlarını) bütün dünyaya kurduklarında, 'sosyal medya ağları' ortaya çıkınca, medyadaki kontrollerini kaybettiklerini anladılar. Dolayısıyla yaklaşık iki yüz yıla yaklaşan 'kapitalist' sisteme yine onun ürettiği ve piyasa sürdüğü sosyal medyadan beslenen ve kapitalizmin 'seçkinci sınıfı' içinde yer almayan kesim, karşı çıkmaya başladı. 'Kurgulanmış' yaşam şekli, sosyal medya ağlarının uzağında kaldı. Artık seçkinci sınıfın dışında kalan kesim, yaşamak zorunda bırakıldıkları, kendileri için kurgulanan bu dünyada yaşamak istemiyor. Dünyadaki yeni 'isyan' dalgası işte bu.
Sosyal medya ağlarının etkisi, her geçen gün artıyor. Birçok akademisyen, özellikle Arap Baharı'nın ve Londra?daki başta olmak üzere Batı şehirlerindeki isyanların bu medya ağı tarafından organize edildiğini belirtiyorlar. Kapitalizm artık 'kurguladığı' yaşamın kontrol edilemez ve denetlenemez hale geldiğini gördü; yeni bir 'denetim' mekanizması kurmaya çalışıyor olmalılar. Mevcut 'dijital' iletişim ağları var olduğu sürece başarılı olma şansı yok. Tarihe boyunca bütün yeni sistemler, 'kurgulanmış' yaşamın dışına çıkanlar ya da hiç girmeyenler tarafından kurulmuştur. Kapitalizmin faturasının ağır olarak ödendiği ülkelerde başlayan gösteriler, 'demokratik' hükümetleri yeni sistem arayışına zorlayacaktır. Fakat bu arayış, var olan kapitalist ekonomik ve siyasal sistemlerin yerine yenilerinin getirileceğini ifade etmez. Zira mevcut ekonomik ve siyasal sisteme alternatif bir sistem şuanda kuram olarak bile mevcut değil. Bu nedenle yeni bir siyasal ve ekonomik sistem değişikliği ufukta gözükmemektedir. Eğer böyle bir beklentisi olanlar varsa, o beklenti, ancak insanların öncelikle onları yoktan var eden 'Yaratıcıya' tam olarak inanarak yönelmeleri sonrası olacaktır.
Mustafa Yürekli / Haber 7
mustafa.yurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.